Şöyle düşünelim, 2 boyutta yaşayan biri, 2 boyutlu evine girip içeridekileri görüyor. Sonra çizgisel iki boyutlu evinden çıkıp içeride olanları bildiğini düşünüyor. Bu varlık 3 boyutlu algıya sahip bir varlık gibi bir deneyim yaşadı denilebilir mi. Tabii ki hayır. Eğer 2 boyutlu haliyle eve girdiğinde dışarıyı göremiyorsa, dışarı çıktığında da evin için göremiyorsa değişen bir şey olmamış demektir. Biz 3+1 boyuttaki halimizle, eş zamanlı olarak evin hem içini hem dışını 2 boyutlu engellere takılmadan görebiliriz.
Bizim üst boyuta ait algıyı anlamamız pek mümkün değil teorik olarak, çünkü deneyimlememiz mümkün değil bu şartlar altında. Bir oluş - varlık, zaman boyutu altına girdiğinde, süreçlere ayrılır. Önce - sonra, sebep - sonuç gibi polarizasyona uğrar. Modern fizikten bildiğimiz üzere, geçmiş gelecek şimdi ayrımı diye bir şey aslında yok. Zaman boyutu alındaki varlıklar rölatif olarak deneyimler. Ve bu boyut altında, iki boyutlu birinin evin içini ÇİZGİSEL sınırlar nedeniyle göremiyor olması gibi biz de, zaman sınırı arkasını görememekteyiz. Bu önemli bir körlük aslında. 1 sn sonrasında ne olacağını bilmeden yaşamak, deneyime bağlı öğrenme - alışma olmasaydı oldukça ilkel bir yaşam tarzı olarak tanımlanırdı. Yaşamda kalmayı merkeze koyduğumuz için bu tarz üst seviye sorunlarımızı sorun olarak görmüyoruz, çünkü çok daha ani çok daha ölümcül sorunları aşarak varlığımızı sürdürebildik.
Olaylar aslında gerçekleşmez, biz süreçlerle algılarız. Bize oluyormuş gibi gelir. Aynen bir resme çok yakın iken gördüğümüz pikseller, biz uzaklaşırken renge, şekle, nesneye dönüşürken biz zaten şekil olduğunu baştan anlayamadığımız için, pikselden şekle dönüştüğünü düşünürüz. (Olay zaten varken sebep sonuca ayrılmıştır).