Kötülüğün Psikolojisi Olabilir mi? Algı, Durum ve Fıtratın Kötülükle Alakası Nedir?
Kötülük problemi felsefeciler arasında sıklıkla teolojik bağlamda ele alınır. Geleneksel olarak doğal (deprem, hastalık vb.) ve ahlaki (hırsızlık, cinayet vb.) olmak üzere iki tür kötülükten söz edilir. Kötülüğün her şeyi bilen ve yapabilen iyi bir tanrının yarattığı evren planında tam olarak nereye oturtulabileceği tartışılır. Bu probleme klasik çözüm önerilerinden bir tanesi, tanrının insana özgür irade bahşetmiş olup insanın birtakım seçimlerinin kötülüğü meydana getirdiği şeklindedir.[1]
Bununla birlikte "kötülük" dilimizde çokanlamlı bir sözcüktür. Beğenmediğimiz şey ya da olaylara "kötü" sıfatını atfederiz, "kötü bir koku, kötü bir tavır" ifadelerinde olduğu gibi. Ayrıca birtakım prensipleri karşılayamayan ya da ihlal eden araç ve yaptırımları da "kötü" olarak nitelendiririz. "Kötü bir sandalye, kötü bir adlandırma" ifadelerinde bu anlam vardır. Fark edileceği üzere, bir hastalık veya cinayetin kötülüğüyle koku veya sandalyenin kötülüğü hem birbirlerinden hem de kendi aralarında oldukça farklıdır.
Esasında kötülük, gündelik hayatta alışılageldiği üzere sadistik bir failin masum bir kurbana eziyeti olarak anlaşılır.[2] Ancak bu anlayış en az iki sebeple oldukça aldatıcıdır: Birincisi faillerin kısmen de olsa kurbanları fail ve kendilerini kurban olarak görebilmeleridir.[3] İkincisiyse bir failin niyeti veya bir kurbanın şikâyeti olmaksızın kötülüğün belli şartlar dahilinde zuhur edebilmesidir.[4] Bu yüzden hem bilimsel hem de felsefi literatürü beraber dikkate almakta fayda vardır.
Milgram, Zimbardo, Bandura, Gray gibi birçok psikoloğun çalışmaları kötülük psikolojisinin (İng: "Psychology of Evil") örnek referansları arasındadır. Önemli olarak, kötülük psikolojisi kötülük kavramını tanrı fikriyle uzlaştırmaktan ziyade onu doğal temellere oturtmayı amaçlar. Bu yöndeki çalışmaların en kritik çıkarımlarımdan biri, belki de kötülüğü gündelik anlayışta "ruh hastası" olarak tabir edilen figürlere dayandırmanın sakıncalı olabileceğidir.[4], [2]
Kötülüğün Algısallığı
Gray ve Wegner'in modelinde ahlaki yargı, niyet güden bir fail ve mağdur edilen bir kurbandan oluşan ikili birimler içerir. Failin kurbanın sahip olmadığı bir zarar görmezliğe ve kurbanın failde mevcut olmayan bir zarara açıklığa sahip olduğu varsayılır. Parantez açacak olursak bu ahlak felsefesi değil psikolojik açıdan yapılan bir betimlemedir. Govrin buna binaen kötülüğün ikili birimler cinsinden oldukça otomatik bir şekilde algılandığını savunur. Öyle ki kötülük algısının özü bir gözlemci veya katılımcının bu ikili birimleri sezgisel olarak nasıl değerlendirdiğindedir. Bu değerlendirmede suçlu failin masum kurbandaki bir zaafiyeti kasten suistimal ettiği düşünülür. Bu çerçevede ahlaki yargıda rol oynayan başlıca iki algısal faktörden söz edilebilir.[2][5][3]
Ahlaki tipleştirme (İng: "moral typecasting"), kişilerin başkaları tarafından sabit bir şekilde fail ya da kurban sıfatı yakıştırılıp bu sınıflandırmaların ahlaki yargıda merkezi bir rol oynamasına işaret eder. Esasında bu Govrin'in savunduğu üzere kötülük algısında algılanan zaafiyetin (İng: "perceived vulnerability") algılanan zarardan daha yüksek öneme sahip olmasıyla ilgilidir.
Gray ve Wegner'e göre "fıtratları gereği kurban" sayılan kişiler, kültürel varyasyona tabi olmakla birlikte "fıtratları gereği fail" sayılanlara kıyasla daha hafif hüküm giydirilirler. Örneğin, Gray ve Wegner deneklerinden yaşları 5 veya 25 olan birer fail ve kurban arasında geçen hipotetik bir yaralama olayını değerlendirmelerini istediler. Denekler fail ya da kurban olması fark etmeksizin çocuk katılımcıların daha az sorumlu, daha az bilinçli olduğunu ve daha çok acıya maruz olduğunu belirttiler. Oysaki zararı veren katılımcının yaşının verilen zararın şiddetine bir etkisi yoktu.[2], [5], [3]
Eylem önyargısı (İng: "omission bias"), eylemsizlikle kötülükte bulunmayı, eylemlilikle bulunmaya yeğlemektir. Bu insanların ahlaki bir gerektirimi hiçbir şey yapmayarak ihlal etmeyi bir şey yaparak ihlal etmeye tercih etmesi demektir.[6], [2] Örneğin, Ritov ve Baron deneklerinden açlıktan ölmenin eşiğindeki iki köyü gözlerinin önüne getirmelerini istediler. Birinci köyde birkaç kişi, ikincisindeyse birçok kişi yaşamaktaydı. Deneklere küçük köye doğru bir erzak kamyonu gitmekte olduğu söylendi. Kendilerine kamyonu büyük köye yöneltme seçeneği tanındığında denekler hiçbir şey yapmamayı tercih ettiler.[7], [2] Oysaki bu aslında daha çok köylünün ölmesi demekti.
Kötülüğün Durumsallığı
Milgram'ın paradigması sıradan, "iyi" insanların kendilerine sorulduğunda yapmanın akıllarından bile geçmeyeceği kötücül eylemleri nasıl belli birtakım durumlarda yapabileceklerini gösteren klasik bir deneysel prosedürdür. Bu paradigmada tipik olarak denekler bir otorite figürünün mevcudiyetinde ahlaki kararlar aldırılırlar. Deneklere deneysel prosedürü anlamlı kılacak göstermelik bir öykü, takınacakları birtakım anlamlı roller ve birilerini elektrik şokuyla cezalandırmaları talimatı verilir. Deney mizanseni deneklere gerçekçi bir deneyim yaşatacak şekilde tasarlanır. Şok seviyesinin fark edilemeyecek bir hızda artırılması sağlanıp deneklerin davranışlarının seyri incelenir. Bu deneyler başlıca iki durumsal olguyu ortaya koyar niteliktedir.[8], [4]
Olgulardan ilki olan kimliksel belirsizleşim (İng: "deindividuation"), kötülüğün zuhur ettiği durumlarda kişi sayısının artması gibi anonimliğe yol açan etmenlerin kişilerin duyduğu ahlaki sorumluluk (İng: "moral accountability") hissini azaltmasına işaret eder. Bu bir illüzyondur, ne de olsa kötülüğe aracı olan kişilerin sayısının artması veya başka bir yolla anonimleşmesi bu kişilerin zarara katkılarını değiştirmez.[4] Örneğin, Zimbardo genç kadınlar üzerine yaptığı bir deneyde deneklere tek taraflı bir camdan gördükleri başka iki kadına elektrik şoku uygulamaları talimatını verdi. Deneklerin yarısının kimliği gizli tutulup diğer yarısınınki teşhir edildi. Kimliği belirsiz denekler kimliği belirlilere kıyasla iki kat daha fazla şok uyguladılar.[9], [4]
Ahlaki geriçekilim (İng: "moral disengagement") ise kötülüğün zuhur ettiği durumlarda kişinin birtakım durumsal etmenler üzerinden kendini ahlaki gereklilikten muaf olduğu yönünde telkin etmesine işaret eder. Bu bir bakıma kişinin bir durumu vicdanına en az rahatsızlığı yaşatacak şekilde yeniden anlamlandırıp bu yorum doğrultusunda hareket etmesidir.[11], [4] Örneğin, Bandura ve meslektaşları üniversite öğrencileri üzerine yaptıkları bir deneyde denekleri bir konuşmaya kulak misafiri olduklarına inandırdılar. Birinci denek grubu konuşmada elektrik şoku verecekleri öğrencilerin "hoş" ve ikinci denek grubu "hayvani" olduğunu duydu, üçüncü grupsa herhangi bir tabir duymadı. Birinci grup en düşük şoku verirken ikinci grup en yüksek şoku verdi.[10], [4]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Fıtratın Kötülüğü
Knoll'a göre adli psikiyatri malignan narsisizm, psikopati, cinsel sadizm, seri cinsel homisid gibi araştırma ve vaka çalışmalarına odaklanarak kültürel kökenleri olan ahlaki önyargıların önüne geçen bir araştırma geleneği oturtabildi.[12] Ayrıca, X-bağlı monoamin oksidaz A (MAOA) geninin beyin yapı ve işlevine etkisi gibi şiddet eğiliminin potansiyel genetik ve nörobiyolojik köklerini inceleyen ve bilimsel objektiflik ilkesine uyar nitelikteki araştırmalara da imza atıldı.[10], [13], [12]Bu durumda doğal eğilimler, kötülüğün popüler anlayışını nispeten yansıtan ve toplumun küçük bir bölümünü oluşturan kişiler için bir ölçüde açıklayıcı olabilir. Ancak Knoll adli psikiyatrinin Welner'in önerdiği gibi kötülüğü açıklamayı hedeflemesinin onu çağ dışı bir cadı avcılığına dönüştürebileceğini ileri sürer.[12] Üstelik saydığımız tipik doğal eğilimsel olgu ve bulguların kötülüğün algısallığı ve durumsallığı adına bir aydınlatıcılığı varmış gibi görünmemektedir.[4], [2]
Öte yandan, Milgram fıtrat (İng: "disposition"), yani genetik veya nörobiyoloji kaynaklı psikolojik eğilimleri inceleyen bilim insanlarının sezgilerini de araştırmaya katacak şekilde kırk psikiyatriste deneysel prosedürünü tarif etti. Psikiyatristler elektrik şokunun tamamını tatbik edeceklerin katılımcıların yaklaşık %1'ini oluşturan "sadistler" olacağını öngördüler. Ne var ki Milgram sadece otoriteye itaat veya isyan eden kişi varlığı gibi durumsal değişkenleri manipüle ederek itaat oranını %90'a kadar yükseltebildi. Üstelik bu deneyler farklı sosyal klasmandaki (yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi vs.) binden fazla denek üzerinde de tekrarlandı. Zimbardo'ya göre bu bulgu kötülüğü kişilerin fıtratları cinsinden açıklamanın isabetsiz olabileceğini ortaya koyan güçlü bir örnekti.[4], [8]
Dahası, Zimbardo genetik veya nörobiyolojik yatkınlık haricinde kötülüğün belli birtakım durumlarda zuhur edip edemeyeceğini test edecek şekilde meşhur Stanford hapishane deneyini tasarladı. Denekler psikolojik testler, mülakatlar ve özgeçmiş değerlendirmeleriyle olabilecek en "normal ve sağlıklı" adaylar arasından seçildi. Doğal eğilimsel faktörler nasıl elendiyse durumsal faktörler de o kadar güçlendirildi: Deneklere gerçekçi bir hapishane mizanseninde mahpus ve muhafız rolleri verildi ve kimlikleri gizlendi. Gelgelelim günler içinde simülasyondaki aleni şiddet ve duygusal yıkım o kadar yüksek bir raddeye vardı ki iki hafta sürmesi planlanan deney altıncı gün sonlandırılmak zorunda kaldı. Bununla birlikte deney ardından yapılan muayenelerde deneyin kalıcı bir hasar bırakmadığı gözlemlendi; deneyde adeta kendini kaybeden insanlar deney bittiğinde sıradan hayatlarına geri dönüvermişlerdi.[14], [4]
Sonuç
"Kötülük" tanısını koymak için sebep kabul edilen bir davranışsal örüntü, elbette doğal eğilimlerden ileri geliyor olabilir.[13], [12] Ancak bu kötülüğü doğal eğilimler cinsinden açıklamaya girişmemiz için yeterli bir gerekçe olamaz. Çünkü eğer birtakım kişilerin fıtratını kötücül sayarken irrasyonelliğe yıkım potansiyeli aşılayan olası durumsal etmenleri kötücül saymazsak, kötülük kavramı özü itibariyle isabetsiz bir hal almış olur.[4], [12] Ne de olsa makul bir şekilde "kötü" olarak nitelendirebileceğimiz insan halleri sadece fıtrattan kaynaklanmadığı gibi genelde de fıtrattan kaynaklanmaz.[4], [12]
Kötü olayları değerlendirirken kişilerin fıtratları kadar kötülüğe hayat verebilecek durumsal etmenleri ve kötülüğün abartılmasına ya da göz ardı edilmesine sebep olabilecek algısal etmenleri de irdelemeliyiz.[4], [2] Belki de bu şekilde kötülük kavramını doğaüstü, lekeleyici veya basitçe kullanışsız bir etiket olmaktan çıkarıp ona kötülük psikolojisi çerçevesinde akılcı bir nitelik kazandırabiliriz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 4
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ P. Thompson. (2002). The Evolutionary Biology Of Evil. The Monist. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c d e f g R. J. Naso, et al. (2018). Ethics Of Evil. Yayınevi: Routledge. sf: 95-133.
- ^ a b R. F. Baumeister. (1996). Evil: Inside Human Cruelty And Violence. Yayınevi: Henry Holt & Company.
- ^ a b c d e f g h i j k l m A. Miller. (2004). The Social Psychology Of Good And Evil: Understanding Our Capacity For Kindness And Cruelty. Yayınevi: Guilford.
- ^ K. Gray, et al. (2009). Moral Typecasting: Divergent Perceptions Of Moral Agents And Moral Patients. Journal of Personality and Social Psychology, sf: 505-520. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. DeScioli, et al. (2011). The Omission Strategy. SAGE Publications, sf: 442-446. doi: 10.1177/0956797611400616. | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. Ritov, et al. (1999). Protected Values And Omission Bias. Elsevier BV, sf: 79-94. doi: 10.1006/obhd.1999.2839. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b S. Milgram. (1974). Obedience To Autority. Yayınevi: Haper and Row.
- ^ W. J. Arnold, et al. (1969). Nebraska Symposium On Motivation. Yayınevi: University of Nebraska Press. sf: 237-307.
- ^ a b A. Bandura, et al. (1975). Disinhibition Of Aggression Through Diffusion Of Responsibility And Dehumanization Of Victims. Elsevier BV, sf: 253-269. doi: 10.1016/0092-6566(75)90001-X. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. Reich. (1998). Origins Of Terrorism: Psychologies, Ideologies, Theologies, States Of Mind. Yayınevi: Woodrow Wilson Center Press.
- ^ a b c d e f J. L. Knoll. (2008). The Recurrence Of An Illusion: The Concept Of “Evil” In Forensic Psychiatry. Journal of the American Academy of Psychiatry and the Law Online, sf: 105-116. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b A. Meyer-Lindenberg, et al. (2006). Neural Mechanisms Of Genetic Risk For Impulsivity And Violence In Humans. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 6269-6274. doi: 10.1073/pnas.0511311103. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. Blass. (1999). Obedience To Authority: Current Perspectives On The Milgram Paradigm. Yayınevi: Psychology Press. sf: 193-237.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:49:59 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/18548
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.