Bir toprak parçasının etrafını çevirip, Burası benim, diyen ilk adam etrafında kendisine inanacak saf insanlar bulduğunda sivil toplumun temellerini atmış demektir. O zaman bir kişi ayağa kalkıp, Dikkat edin, bu dolandırıcıya inanmayın; dünyanın bütün meyvelerinin hepimizin olduğunu ve dünyanın kimseye ait olmadığını unuttuğunuzda günlerimiz sayılıdır, demiş olsaydı insanlığı ne çok felaketten ve savaştan kurtarmış olurdu.
Toplum içindeki insan yayılmaya çalışır; tecrit halindeki insan sıkışıp kalır. Gözünün görebileceği ve elinin erişebileceği mesafenin dışında, onun için ne hak ne de mülkiyet vardır. Kyklop, mağarasının girişini taşla kapattığında, kendisi ve sürüleri güvendedir. Ama yasaların korumadığı birinin ekinlerini kim koruyacaktı?
Gerçek bir demokrasi hiçbir zaman var olmamıştır.
Bir tanrılar ulusu olsaydı, demokrasi ile yönetilirdi. Böylesi olgun bir yönetim insanların harcı değil.
Özgürlük her iklimde yetişen bir meyve değildir, onun için her ulus ulaşamaz ona. İnsan Montesquieu'nün koyduğu bu kural üstünde ne kadar düşünürse doğruluğunu o kadar anlar, ne kadar çürütmeye kalkarsa yeni yeni kanıtlarla doğrulanmasına o kadar fırsat verir.
İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur.”
İnsanlar gibi ulusların da çoğu yalnız gençliklerinde yumuşak başlıdırlar; yaşlandıkça yola gelmez olurlar. Bir kez töreler yerleşip kör inançlar kökleşti mi, artık onları düzeltmeye kalkışmak hem tehlikeli, hem boşunadır. Halk, ortadan kaldırmak için bile olsa dertlerine kimsenin dokunmasını istemez, tıpkı hekimi görünce titremeye başlayan akılsız ve ödlek hastalar gibi.