Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Kapitalist Çalışma Kültürü: Bir Mitin Anatomisi

Daha Az Çalışmanın ve Daha Fazla Özgürlüğün Mümkün Olduğu Bir Geleceği Düşlemek

23 dakika
116
Kapitalist Çalışma Kültürü: Bir Mitin Anatomisi Handan Bozkurt
Tüm Reklamları Kapat

Bir iğne fabrikasında işçilerin sekiz saat çalışarak günde 1000 iğne ürettiğini düşünün. Diyelim ki günün birinde, fabrikanın ana makinesi son teknoloji ürünü bir makineyle değiştiriliyor. Öyle ki artık aynı süre içinde iki kat iğne üretilebilir hale geliyor. Peki bu durumda fabrika nasıl bir karar alır?

Muhtemelen günlük üretimin iki katına çıkacağı veya bazı işçilerin işine son verileceği sonucuna ulaşacaksınız. Pratikte de neredeyse kesinlikle haklı olacaksınız. Ancak belki de göz ardı ettiğimiz çok ciddi bir başka ihtimal daha var.

Bertrand Russell, “Aylaklığa Övgü” (İng: “In Praise of Idleness”) kitabında böyle bir durumda ideal çözümün işçilerin çalışma sürelerinin yarıya indirilmesi olduğunu savunur.[1] Ona göre, teknolojik gelişmeler insan hayatını kolaylaştırmak ve refah seviyesini yükseltmek için kullanılmalıdır. Ancak kapitalist sistem, bu tür fırsatları genellikle çalışanların yararına değil, daha fazla büyüme ve kâr amacıyla kullanır. Çalışma sürelerini kısaltmak yerine üretim artırılır ve bu durum bireylerin yaşam kalitesini yükseltmekten çok onları sömürmeye ve toplumu gereksiz tüketim sarmalına sürükler.

Tüm Reklamları Kapat

Modern toplumlarda çalışmanın bir erdem olarak görüldüğü açıktır. Peki çalışmak gerçekten bu denli yüceltilmeli midir? Daha az çalışmak mümkün müdür? Geçmişten bugüne çalışma anlayışını ve Russell’ın eleştirilerinin ışığında daha dengeli bir gelecek vizyonunu birlikte inceleyelim.

Tarihsel Perspektiften Çalışma ve Zaman

İnsanlık tarihinin erken aşamalarında çalışma dediğimiz şey bugünkü anlamından çok farklıydı. Avcı-toplayıcı topluluklar, günlük ihtiyaçlarını karşılamak için doğa ile uyumlu bir yaşam sürdürüyor, hayatta kalmak için gereken zamanı çalışarak geçiriyordu. Ancak bu, modern iş dünyasındaki gibi sabit saatlere dayalı, düzenli bir faaliyet değildi. Çalışma süreleri doğanın döngülerine, ihtiyaçlara ve kişisel arzulara göre şekilleniyordu.

Tarım toplumuna geçiş ile birlikte, toprağı ekip biçmek, sulama ve hasat gibi faaliyetler, insanları belirli bir ritme bağladı. Ancak bu dönemde bile çalışma, bugünkü gibi uzun ve katı mesai saatlerinden oluşmuyordu. Doğa ile uyumlu bir şekilde, çalışmanın yanı sıra dinlenmeye ve sosyal hayata zaman ayrılabiliyordu.

Sanayi devrimi ise bu dinamikleri kökten değiştirdi. Fabrika sistemleri ve makineler, çalışmayı daha yoğun ve düzenli hale getirdi. İnsan emeği, sermaye birikiminin temel kaynağı haline geldi. Uzun çalışma saatleri, bireysel boş zamanın, bir başka deyişle bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına neden oldu.

Tüm Reklamları Kapat

19. yüzyılda işçilerin günlük çalışma süresi günün yarısından fazlasını kapsayabiliyordu.
19. yüzyılda işçilerin günlük çalışma süresi günün yarısından fazlasını kapsayabiliyordu.
Handan Bozkurt

Öyle ki 19. yüzyılda tipik bir işçinin çalışma süresi günde 12–14 saat arasıydı. Bu süre bazı sektörlerde 16 saati buluyordu.[2] İşçi sınıfı, daha kısa iş günü gibi temel haklar için yoğun bir mücadele vermek zorunda kaldı.

1919 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 8 saatlik iş günü ve haftada 48 saat çalışma standardını öneren bir sözleşme kabul etti.[3] Günlük 8 saatlik çalışma süresinin bir dünya standardı haline gelmesi ise 20. yüzyılın ortalarını buldu.

Uzun Çalışma Süreleri Kime Hizmet Ediyor?

Elbette günlük çalışma sürelerinin yanında yıllık çalışma süresinin ne kadar olduğu da çok önemli. Zira her çalışanın yeterli sürede tatil hakkına sahip olması gerektiği aşikâr. OECD ülkelerindeki çalışanların yıl boyunca ortalama kaç saat çalıştığına bakalım.[4]

Ülkelere göre yıllık ortalama çalışma saatleri
Ülkelere göre yıllık ortalama çalışma saatleri

Bu grafikteki genel eğilim dikkatinizi çekecektir: Bireysel özgürlüklerin ve refah düzeyinin daha yüksek olduğu ülkelerde yıllık çalışma süreleri daha düşük olma eğilimindedir. Bunun tam tersinin de doğru olduğunu grafiğin sağ tarafına yığılan ülkelerden görebilirsiniz.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.

Kreosus

Kreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.

Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.

Patreon

Patreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.

Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.

YouTube

YouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.

Diğer Platformlar

Bu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.

Giriş yapmayı unutmayın!

Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.

Burada tuhaf bir durum var. Eğer vatandaşların daha çok çalışması ülkenin daha gelişmiş olmasına yaramıyorsa, neye yarıyor?

Buna cevap vermeden önce şimdi de bu ülkelerdeki yolsuzluk düzeylerine bakalım. Bu amaçla geliştirilen Yolsuzluk Algı Endeksinde (İng: "Corruption Perception Index" - CPI) yüksek puanlar hükümetin şeffaf ve hesap verebilir olduğu, yolsuzlukla etkili mücadele ettiği algısını yansıtır. Düşük puanlar ise yolsuzluğun yaygın, hukukun zayıf ve kamu kaynaklarının kötüye kullanıldığı algısını işaret eder.[5]

Ülkelere göre yolsuzluk algı indeksi
Ülkelere göre yolsuzluk algı indeksi

Elbette bu tarz makroekonomik tespitler, özellikle nedensellik aranıyorsa çok karmaşık istatistiki işlemlere dayalı analizler gerektirir. Ayrıca muhtemelen ülkedeki kurumların kalitesi veya demokrasi standardı gibi her ikisini de etkileyen başka faktörler düşünülebilir.

Nedensellik bildirmese de bu derece yüksek korelatif bir ilişki dikkat çekmektedir. Vatandaşların daha fazla çalıştığı ülkelerde, algılanan yolsuzluk daha fazla görünmektedir. Matematiksel olarak, Yolsuzluk Algı Endeksi puanları ile yıllık ortalama çalışma saatleri arasındaki korelasyon katsayısı yaklaşık -0.78'dir. Bu, iki değişken arasında güçlü ve negatif bir ilişki olduğunu gösterir. Yani, yolsuzluk algısının yüksek olduğu ülkelerde yıllık ortalama çalışma saatleri de genellikle yüksektir.

Bir araştırmaya göre de yolsuzluğun yüksek olduğu ülkelerde gelir dağılımı da daha adaletsiz bulunmuştur. Analizin yapıldığı 62 ülke arasında bahsi geçen negatif ilişkinin en güçlü olduğu ülke olarak da Türkiye bulunmuştur.[6]

Ortaya ironik ve çelişkili bir durum çıkıyor. Bir ülkede insanların daha çok çalışması ülkedeki tüm bireylerin kalkınmasından ziyade, ülkedeki belirli kesimlerin -üstelik yolsuzluk içerecek şekilde-kalkınmasıyla daha ilişkili görünmektedir. Yani daha çok çalışılan ülkelerde daha çok kalkınma olacağı argümanı, salt çalışma saatlerine bakıldığında, doğrulanmamaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Çalışmanın Niceliği mi Niteliği mi?

Çalışmanın veriminin, yani bir çalışma boyunca elde edilen toplam çıktının (ürün ya da hizmet gibi) çalışmanın süresinden çok niteliğine bağlı olduğu gösterilmiştir. Bu da örneğin, çalışma sürenizin %10 arttığında çalışma veriminizin de aynı oranda artmadığına, hatta kimi durumlarda azalabileceğine işaret eder.

Davos 2019'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumunda, çalışma saatlerinin azaltılmasının faydaları üzerine iki uzman görüş bildirmiştir.[7] Wharton School'dan psikolog Adam Grant bu kapsamda şunları söylüyor:

Çalışma saatlerinin azaltılması, insanların dikkatlerini daha etkili odaklamalarını, aynı veya daha yüksek kalitede üretim yapmalarını sağlar. Çalışanların iş dışındaki hayatlarına da önem veren işletmelere karşı çalışanlar daha fazla sadakat gösterir.

Yine Dünya Ekonomik Forumundan ekonomist ve tarihçi Rutger Bregman da şunu belirtiyor:

Tüm Reklamları Kapat

1970'lere kadar önde gelen ekonomistler, filozoflar ve sosyologlar çalışma saatlerinin giderek azalacağına inanmıştır. Dört günlük çalışma haftası aslında çok da radikal bir fikir değildir.

Gerçekten de 1920'ler ve 1930'larda Henry Ford gibi büyük kapitalist girişimciler bile, çalışma saatlerini azaltmanın çalışan verimliliğini artırdığını keşfetmişlerdir. Ford, haftalık çalışma süresini 60 saatten 40 saate düşürdüğünde, çalışanların daha az yoruldukları için daha üretken hale geldiklerini gözlemlemiştir.[8] United States Steel Corporation ve International Harvester Company de verimin daha çok arttığını gözlemleyerek çalışma saatlerini azaltmıştır.[9]

Elbette bu ve benzeri “işveren iyilikleri” trajikomik bir durumu düşündürüyor: Kapitalizm işçiye daha çok dinlenme hakkını işçiyi düşündüğü için değil, kârını artırmak için vermektedir.

OECD verileri, uzun çalışma saatleri kültürüne sahip ülkelerin genellikle verimlilik ve çalışılan saat başına düşen Gayri Safi Yurt İçi Hasıla açısından düşük puan aldıklarını ortaya koymaktadır.

Bu tür fikirlerin ve gözlem sonuçlarının günlük hayatta uygulanmasıyla ilgili ülke çapında gerçekleştirilen deneylerden ve sonuçlarından bahsedelim:[10]

Tüm Reklamları Kapat

  • İsveç'teki 6 Saatlik Çalışma Günü Deneyi: İsveç'te bazı işyerlerinde günlük çalışma süresi 8 saatten 6 saate düşürülmüş ve sonuçlar incelenmiştir. Bu deneylerde, çalışanların daha mutlu oldukları, daha az hastalık izni aldıkları ve verimliliklerinin arttığı gözlemlenmiştir.
  • Yeni Zelanda'daki 4 Günlük Çalışma Haftası Deneyi: Yeni Zelanda'da bir şirket, haftalık çalışma gününü 5'ten 4'e indirerek tam maaş ödemeye devam etmiştir. Deney sonucunda, çalışanların stres seviyelerinin azaldığı, iş-yaşam dengelerinin iyileştiği ve verimliliklerinin korunduğu veya arttığı tespit edilmiştir.
  • Japonya'da Microsoft'un 4 Günlük Çalışma Haftası Deneyi: Microsoft Japonya, haftada 5 gün yerine 4 gün çalışma uygulamasını test etmiştir. Sonuçlar, çalışanların daha mutlu olduklarını ve verimliliklerinin yaklaşık %40 oranında arttığını göstermiştir.

Farklı araştırma sonuçları, çalışma saatlerinin azaltılmasının bireysel olarak özel hayatın ve sağlığın kalitesinin geliştirmesinin yanı sıra, çevrenin korunması üzerinde de önemli faydaları olduğuna işaret etmektedir.[11], [12], [13], [14]

Araştırmalara göre, çalışma saatlerinin azaltılmasının önemli yansımaları olabilmektedir.
Araştırmalara göre, çalışma saatlerinin azaltılmasının önemli yansımaları olabilmektedir.
Handan Bozkurt

Teknoloji ve Çalışma Süresi

Teknolojinin sağlık, eğitim ve çevre gibi alanlarda büyük potansiyeli olduğu açıktır. Üretim ve işgücü açısından amacı, işleri kolaylaştırmak ve daha az çalışmayla daha fazla verim elde etmek olsa da bu hedeflerin pratikte ne kadar gerçekleştiği çok şüphelidir.

1930’da John Maynard Keynes, teknolojik ilerlemeyle insanların haftada 15 saat çalışmasının yeterli olacağını öngörmüştü.[15] André Gorz ise teknolojinin eşit dağıtılmasıyla çalışma saatlerinin azalabileceğini savunur. Ancak pratikte otomasyon ve yapay zekâ, yaşam kalitesini artırmak yerine kâr odaklı bir sistemin taleplerine hizmet etmektedir. Bertrand Russell’ın eleştirisi bu noktada önem kazanır: Teknoloji işleri kolaylaştırmak için varsa neden çalışma süreleri hâlâ kısalmıyor?

Bertrand Russell: Teknolojik gelişim neden çalışma sürelerini kısaltmıyor?
Bertrand Russell: Teknolojik gelişim neden çalışma sürelerini kısaltmıyor?
Handan Bozkurt

Bu durum, teknolojik ilerlemenin bireysel refah yerine şirket kârına yönlendirildiğini göstermektedir. Üretim artışı ekonomik büyümeyi teşvik etse de bu büyümenin sonuçları her zaman çalışanların yaşam standartlarına yansımaz. Adil bir dağıtım olmadan teknolojinin toplumsal faydası sınırlı kalmaktadır.

Sonuç olarak, teknoloji bireylerin hayatlarını kolaylaştırma potansiyeline sahip olsa da, bu potansiyeli toplumsal faydaya yönlendirecek bir dönüşüm gereklidir. Daha az çalışma ve daha fazla özgürlük, toplumsal eşitliği mümkün kılabilir.

Boş Zaman ve Kişisel Gelişim

Tarihte boş zamanın daha farklı bir anlamı vardı. Antik Yunan’da aristokrasi, boş zamanlarını felsefe, sanat ve bilimle meşgul olarak geçirirdi. Platon ve Aristoteles, boş zamanı erdemli bir yaşamın temel unsuru olarak görüyordu. Benzer şekilde, Rönesans döneminde sanatçılar ve bilim insanları, himaye sistemi sayesinde yaratıcı üretimlerini sürdürebiliyordu. Hatta Rönesans döneminde sanat ve bilimdeki bu patlamanın en önemli nedenlerinden birisi olarak, belirli bir kesimin çalışmadan geçen süreye sahip olma özgürlüğü olduğu söylenmektedir.

Russell’a göre, boş zaman, yalnızca dinlenmek için değil, aynı zamanda bireylerin yaratıcı ve entelektüel potansiyellerini geliştirmeleri için bir fırsattır. Ancak modern çalışma düzeni, boş zamanı genellikle pasif aktivitelerle doldurmaktadır. Televizyon izlemek, sosyal medyada vakit geçirmek veya alışveriş yapmak, bireylerin yaratıcı kapasitelerini harekete geçirmez; aksine, onları tüketici pozisyonuna indirger. Ancak bu doğrudan kişisel eğilimlerle ilgili bir şey değildir. Eğer kişi enerjisinin çoğunu işine ve işiyle ilgili etkinliklere ayırıyorsa, dinlenmek için geçireceği vakitlerde daha pasif faaliyetlerle ilgilenme eğilimi artmaktadır. Bunun çözümü boş vakti azaltmak değil, tersine artırmaktır. Bu durumda boş vaktin dinlenme işlevi yerine getirilerek tamamlanmış olacak, dinlendikten sonra kişi biriken enerjisiyle kendini geliştirebilecek, potansiyellerini açığa vuracak ilgilerine zaman ayırabilecektir.

İş için daha az süre ayrılması, kişinin boş kalan zamanlarını kendisi için daha üretken geçirmesine zemin hazırlayabilir.
İş için daha az süre ayrılması, kişinin boş kalan zamanlarını kendisi için daha üretken geçirmesine zemin hazırlayabilir.
Handan Bozkurt

"İnsanlık Durumu" adlı eserinde Hannah Arendt işi, yalnızca hayatta kalmak için yapılan tekrar eden faaliyetler olarak görür ve bu tür işlerin bireyin entelektüel gelişimine çok az katkıda bulunduğunu savunur. Arendt, insanların anlamlı bir yaşam sürebilmeleri için bu tekrar eden işlerden kurtulup, yaratıcılık ve düşünceye zaman ayırmaları gerektiğini ifade eder.[16]

Psikolog ve filozof Erich Fromm, "Sahip Olmak ya da Olmak" adlı kitabında, insanların materyalist hedeflere ulaşmak için kendilerini tüketmek yerine, yaşamın anlamını aramaya odaklanması gerektiğini savunur. Fromm, kapitalist sistemin bireyleri çalışmaya ve üretmeye odakladığını, ancak gerçek özgürlüğün ve mutluluğun kişinin kendine kalan vaktinde anlamlı bir yaşam sürmekten geçtiğini ifade eder.[17]

Erich Fromm: Gerçek özgürlük, çalıştığımız zamanların dışında gizlidir.
Erich Fromm: Gerçek özgürlük, çalıştığımız zamanların dışında gizlidir.
Handan Bozkurt

Eğer herkes dört saat çalışsaydı, bir ressam aç kalma korkusu olmadan resim yapabilir, bir bilim insanı yalnızca maddi kaygılardan ötürü projelerini rafa kaldırmak zorunda kalmazdı. Bu, bireylerin hem topluma katkıda bulunmasını hem de bireysel olarak daha anlamlı bir yaşam sürmesini mümkün kılabilecek, önemli bazı düşünürlere göre de oldukça mümkün bir durumdur.

Tüm Reklamları Kapat

Çalışma Erdemi Anlayışı

Modern dünyada çalışmanın erdem olarak yüceltilmesi, tarihsel ve toplumsal bir inanca dayanır. Protestan iş ahlakı, çalışmayı bireyin ahlaki değerini ve topluma katkısını ölçen bir ölçüt haline getirmiştir. Max Weber, “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı eserinde çalışmanın yüksek bir erdem olarak görülmesinin kapitalizmin özü olduğunu vurgular.[18]

Bugün bu anlayış, “Hustle kültürü” ile daha da ileri taşınmıştır. Hustle kültürü, başarıya ulaşmak için sürekli çalışmayı ve hayatın diğer alanlarını feda etmeyi teşvik eden aşırı çalışma kültürünü ifade eder. Kapitalist ekonomik düzenin beslediği çalışma erdemi bireysel gelişimin bir aracı olmaktan çoktan çıkmış ve amaç haline gelmiştir. Ancak sürekli çalışma ve üretme eğilimi, bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlığını olumsuz etkileyerek tükenmişlik sendromuna yol açmaktadır.

Uzun çalışma saatleri, tükenmişlik sendromuna yol açabilmektedir.
Uzun çalışma saatleri, tükenmişlik sendromuna yol açabilmektedir.
Handan Bozkurt

Russell’a göre, çalışmanın bir erdem olduğuyla ilgili bu söylem, sanayileşmiş dünyanın yarattığı en büyük yanılsamalardan biridir. Bu yanılsama, yalnızca bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlığını tüketmekle kalmaz; aynı zamanda onları, hayatın anlamını sorgulamaktan ve yaratıcı bir şekilde yaşamaktan alıkoyar. Ona göre modern dünyada çalışma, yalnızca işverenlerin çıkarına hizmet eden bir araç haline gelmiştir.

Karl Marx’ın çalışma ve emek üzerine fikirleri, Russell’ın eleştirileriyle bazı yönlerden paralellik taşır. Marx, kapitalist sistemde emeğin yabancılaşmasından bahseder ve endüstriyel iş düzeninin, insanların yaratıcılığını ve özgürlüğünü kısıtladığını savunur. Marx’a göre, ideal bir toplumda insanlar yalnızca geçim için değil, aynı zamanda kendilerini ifade etmek ve yaratıcı potansiyellerini gerçekleştirmek için çalışmalıdır.[19]

Tüm Reklamları Kapat

Kapitalizmin çalışmayı bir erdem olarak sunup topluma kabul ettirmesi bu durumda ironik görünmektedir. Çünkü çoğu insan zaten kendi refahı için çalışmaz: Kendisi salt yaşamını sürdürmek için çalışırken, asli olarak bir başkasının refahını artırır.

Simone de Beauvoir insanın kendi özgürlüğünü ve varoluşunu çalışarak şekillendirebileceği görüşünü savunur. Ancak, bu çalışmanın başkalarının baskısından bağımsız ve bireyin kendi anlam arayışına hizmet etmesi gerektiğini belirtir. Buna göre çalışmak ancak belirli durumlarda bir erdem olarak değerlendirilebilir. İnsan yalnızca kendi iç motivasyonuyla, kendini geliştirmek ve potansiyelini gerçekleştirmek için çalışıyorsa bu durum bir erdem olarak ele alınabilir. Böyle bir çalışma, başkalarının dayatmaları ya da zorunluluklardan bağımsız olarak bireyin anlam ve tatmin arayışına hizmet eder. Bu yaklaşım, çalışma eylemini salt bir geçim aracı olmaktan çıkarıp, insanın kendisiyle ve dünyayla daha derin bir bağ kurmasını sağlayan bir ifade biçimine dönüştürebilir. Kendi gelişimini hedefleyen bir insan, çalışmanın yaratıcı ve özgürleştirici doğasını yeniden keşfedebilir.[20]

Kimi insan çalışmayı çok sevdiğini, kendisini böyle var ettiğini ifade eder. Bu durum, kişi eğer gerçekten yaptığı işi çok seviyorsa, çalışırken kendini bir “akış” içinde buluyorsa, kişisel gelişimini sağlayabiliyorsa geçerli olabilecek bir savdır. Eğer yapılan iş bireyin kendisi için değil bir başkası için yapılıyorsa ve birey hâlâ işine tutku ile bağlıysa, bu biraz daha kültürel, bazen de psikopatolojik bir etmenle ilgili görünmektedir.

Schaufeli ve Taris (2004) tarafından yapılan bir çalışmada, işkolikliğin genellikle bireylerin temel psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak için bir başa çıkma mekanizması olarak ortaya çıktığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma, anksiyete, düşük özsaygı ve tatminsizlik gibi psikolojik sıkıntıların işkoliklikle pozitif bir ilişki içinde olduğunu göstermiştir. İşkolik bireylerin işlerine aşırı odaklanmalarının, bu tür içsel sıkıntılardan kaçınmak ya da kendi değerlerini kanıtlamak için bir yöntem olabileceği belirtilmiştir.[21]

Tüm Reklamları Kapat

Kapitalizmin Başarı Algısının Eleştirisi

Kapitalizm, çalışmayı bir erdem olarak yüceltirken, sıklıkla şu savı öne sürmektedir: Çalışkanlık bireysel başarıya, başarı da mutluluğa götürür. Ancak ülkelerin genel istatistikleri, daha çok çalışılan toplumların daha başarılı olmadığına işaret etmektedir. Peki, bireysel düzeyde bu iddia geçerli midir? Yani daha fazla çalışmak gerçekten daha fazla başarı getirir mi? Bu soruyu daha yakından inceleyelim.

Great Gatsby Eğrisi, gelir eşitsizliği ile nesiller arası gelir hareketliliği arasındaki ilişkiyi açıklayan bir kavramdır. Bu eğri, gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde, bireylerin ekonomik durumunun ebeveynlerinin gelir düzeyiyle daha güçlü bir şekilde bağlantılı olduğunu göstermektedir. Yani, bir ülkede gelir uçurumu ne kadar fazlaysa o ülkede sizin sınıf atlamanız o kadar düşük olasılıktır.

Great Gatsby Eğrisi: Toplumda ekonomik eşitsizlik arttıkça, sınıf atlama olasılığı azalır.
Great Gatsby Eğrisi: Toplumda ekonomik eşitsizlik arttıkça, sınıf atlama olasılığı azalır.
Annual Reviews

Bu eğri, gelir eşitsizliğinin bir bireyin ekonomik geleceği üzerindeki belirleyiciliğini vurgulayarak, ekonomik eşitsizliklerin nesiller boyunca sürebileceğini ortaya koyar. Ayrıca burada ironik bir durum ortaya çıkar: Sınıf atlayabilmenizin daha önemli olduğu toplumlarda, bunu yapabilme olasılığınız daha düşüktür.

Great Gatsby araştırmalarına henüz Türkiye eklenmemiş, ancak ülkemizin OECD üyesi ülkeler arasında gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke olduğunu da belirtelim.[22]

Tüm Reklamları Kapat

Başarı miti, bireylerin kendi yetenek ve çabalarına bağlı olarak yükselme hayalini beslerken, sınıfsal ve ekonomik eşitsizliklerin bu hayalin önündeki en büyük engel olduğunu göz ardı etmektedir.

Kapitalist sistemin çok çalışan çok başarılı olur argümanının doğrudan bir karşılığı olmadığı ortada. Ayrıca bu argümanın temel öğelerinden biriyle ilgili de bir sorun var gibi görünüyor: Başarı nedir?

Başarı, bir bireyin, grubun veya kurumun belirli bir hedefe ulaşması ya da arzu edilen bir sonucu elde etmesi olarak tanımlanabilir. Oysa günümüzde “başarılı bir insan” denilince aklımıza doğrudan güç sahibi olmuş, diğer insanları bir şekilde geride bırakmış bir insan gelmektedir.

Russell’ın görüşlerinin önemli bir boyutu da rekabetçi başarı anlayışının etik açıdan eleştirisidir.

Tüm Reklamları Kapat

Kapitalizmin yücelttiği "başarı" kavramı, bireylerin toplumsal düzen içinde rekabet ederek daha güçlü bir konuma gelmesini temsil eder. Ancak bu başarı anlayışı, ahlaki bir perspektiften değerlendirildiğinde sorgulanmayı hak etmektedir. Başarı, genellikle başka insanların başarısızlığı pahasına elde edilir. Bir öğrencinin prestijli bir okula girmesi, başka bir öğrencinin bu fırsatı kaybetmesiyle mümkündür. Bir çalışanın terfisi, aynı pozisyonu isteyen bir başka çalışanın hayal kırıklığına yol açar. Spor müsabakalarında birincilik kazanan bir atlet ya da takım, diğerlerinin yenilgisi üzerinden tebrik edilir.

Ursula K. Le Guin bu durumu, “Her başarı bir başkasının başarısızlığıdır” söylemiyle özetler.[23]

Le Guin: Her başarı, bir başkasının başarısızlığıdır.
Le Guin: Her başarı, bir başkasının başarısızlığıdır.
Handan Bozkurt

Le Guin ve Russell’ın yanı sıra André Gorz, Hannah Arendt ve Erich Fromm gibi yazar ve düşünürler tarafından da benimsenen bu rekabetçi başarı eleştirisi, kapitalist başarı tanımını etik bir ikilemle karşı karşıya bırakır: Eğer başarı başka insanların mağduriyetini içeriyorsa, bu başarı gerçekten meşru mudur? Kapitalist sistem, bireysel çabayı ve rekabeti ödüllendirirken, mağduriyetleri ve eşitsizlikleri görmezden gelir. Tipik olarak “başarı hak edilmiş bir sonuçtur” argümanı öne sürülse de bu, başkalarını dezavantajlı konuma düşürmenin meşrulaştırılmasından öteye gitmez. Kaldı ki çoğu zaman toplumda başarılı olarak kabul edilen insanlar, diğerlerine göre daha avantajlı bir konumda doğdukları için, kimi zaman da salt şans faktörüyle bu imtiyaza kavuşmuştur.

Psikolog ve yazar Gündüz Vassaf, modern toplumun başarı ve kazanma kavramlarını birey üzerinde bir baskı aracı olarak kullandığını belirterek eleştirir. Ona göre, başarı toplumsal beklentilere göre değil, bireyin kendi içsel değerlerine göre tanımlanmalıdır. Rekabetin yerine iş birliğini, sonuç odaklı kazanmanın yerine süreci deneyimlemeyi önerir. Başarı miti, bireyin özgürlüğünü kısıtlayan bir sistem aracı olarak görülmelidir. İnsan, dışsal ödüllerden çok, kendi tatmini ve mutluluğuna odaklanmalıdır. Vassaf, gerçek başarının toplumsal normlara uyum değil, bireyin kendi özgün yaşamını yaratması olduğunu savunur.

Tüm Reklamları Kapat

Gündüz Vassaf: Rekabetçi bir başarı yerine iş birliği ve ortak fayda tercih edilmelidir.
Gündüz Vassaf: Rekabetçi bir başarı yerine iş birliği ve ortak fayda tercih edilmelidir.
Handan Bozkurt

Rekabetçi başarı anlayışını eleştiren bu isimlere göre gerçek başarı, rekabetin değil, iş birliğinin ve ortak faydanın bir ürünü olmalıdır. Buna göre insanların kolektif ilerlemeyi temel alan bir başarı anlayışı benimsemesi, yalnızca bireysel mutlulukları artırmakla kalmaz, toplumsal eşitliği de güçlendirir. Oysa kapitalizmin başarı miti, bireyler arasında çatışma ve rekabet yaratarak toplumsal bağları ve dayanışma kültürünü zayıflatmaktadır.

Gelir Uçurumu

Kapitalist sistemin övdüğü başarı kavramı, bireyin çabasına odaklanırken, sınıfsal ve ekonomik eşitsizliklerin başarıyı neredeyse erişilmez hale getirdiğini görmezden gelir. Gelir uçurumunun bu bağlamdaki etkisini anlamak, başarı mitinin ardındaki çelişkileri ortaya koymamıza yardımcı olabilir.

Bir toplumdaki gelir dağılımının adil olması gerektiği açıktır. Buna rağmen çoğu toplumda en çok kazananlar ve en az kazananlar arasında bir uçurum vardır.

Bu noktada 2022 yılında yayımlanan Dünya Eşitsizlik Raporu’nu inceleyelim.

Tüm Reklamları Kapat

Toplumsal sınıflar arasındaki gelir uçurumu
Toplumsal sınıflar arasındaki gelir uçurumu
World Inequality Lab

Avrupa hariç, dünyanın farklı bölgelerinde nüfusun %10’u tüm gelirin en büyük payına sahip görünüyor.

Türkiye’de gelir seviyesi en yüksek ilk %10’luk dilimin, ülkedeki tüm servetin yarısından fazlasına sahip olduğunu da belirtelim.[24]

Gerçeğin ne kadar acı olduğuna işaret eden bir başka durum ise, küresel nüfusun yarısının toplam servetin sadece %2’sine sahip olmasıdır. Yani tüm dünyada insanların yarısı, tüm servetin %98'ine sahiptir.

Dünya nüfusunun yarısı, dünyadaki tüm servetin sadece %2'sine sahiptir.
Dünya nüfusunun yarısı, dünyadaki tüm servetin sadece %2'sine sahiptir.
World Inequality Lab

Bunlara rağmen şartlarının iyi olmadığı işleri yapan insanlar işlerini bırakıp kendilerine yeni bir iş bakınamamaktadır. Çünkü birkaç ay olsun boşta kalmak için çoğu insan yeterli bir birikime sahip değildir.

Tüm Reklamları Kapat

Bu durum, bireylerin ekonomik güvenceye sahip olmadan daha iyi koşullara ulaşma mücadelesinin ne kadar zorlaştığını gözler önüne seriyor. Gelir eşitsizliği yalnızca yaşam standartlarını değil, aynı zamanda bireylerin potansiyellerini gerçekleştirme fırsatlarını da sınırlandırmaktadır. İnsanların finansal güvencesizlik nedeniyle risk alamadığı, kariyer değiştirmekten veya girişimci olmaktan çekindiği bir toplumda, bireysel yaratıcılık ve toplumsal ilerleme kaçınılmaz olarak sekteye uğrar.

Gelir uçurumu ile ilgili bir başka korkutucu gerçek de şudur: Her sene, zengin bir insanın geliri oransal olarak fakirlere göre daha çok artmakta ve bu fark açılmaktadır. Aşağıda yer alan grafikteki yeşil eğri, 1980 yılında, insanların gelir seviyesinin arttıkça kazancın oransal olarak azaldığına işaret etmektedir. Günümüzde ise bu durum artık absürt bir hal almıştır. Dünyada en fazla kazananlar her sene kazançlarını fakirlere göre kat kat artırmaktadır. Aradaki fark ivmesel olarak açılmaktadır.

Bir insan ne kadar zenginse, kazancı da her sene oransal olarak o kadar artar. Bu da gelir uçurumunun kaçınılmaz olarak giderek arttığını gösterir.
Bir insan ne kadar zenginse, kazancı da her sene oransal olarak o kadar artar. Bu da gelir uçurumunun kaçınılmaz olarak giderek arttığını gösterir.
The New York Times

İşte tam bu noktada, bireylere temel bir ekonomik güvenlik sunarak bu döngüyü kırabilecek bir çözüm öne çıkar: Evrensel Temel Gelir (ETG) politikası.

Evrensel Temel Gelir: Yeni Bir Toplumsal Düzen

Gelir eşitsizliğinin azaltılmasını hedefleyen güçlü potansiyele sahip politika örnekleri mevcut. Örneğin daha hakkaniyetli vergi politikaları kapsamında progresif vergi sistemleri, servet vergisi, negatif gelir vergisi gibi uygulamalar bulunmaktadır. Yine benzer amaçla sosyal devlet programları geliştirilebilir. Bunlar herkes için kaliteli ve kolay erişilebilir sağlık, eğitim ve barınma programları olabilir. Ancak biz konumuzun kapsamını çalışma süresi ile sınırlamak için bu tür politikalardan şimdilik uzak duracağız ve dikkatimizi çalışma süreleriyle ilgili düzenlemelere yoğunlaştıracağız.

Tüm Reklamları Kapat

ETG, devletin bireylere temel ihtiyaçlarını karşılayacak sabit bir gelir sağlamasını ifade eder. İnsanları salt yaşamını devam ettirebilmek için çalışma zorunluluğundan özgür kılarak yaratıcılık, hobiler ve kişisel gelişim için fırsat yaratır.

Kökleri 16. yüzyılda İngiliz filozof Thomas More'un Utopia adlı eserine kadar uzanan ETG, iş seçiminde bireylere özgürlük tanır. Sevmedikleri işlerde çalışmaya zorlanan kişilere yeni imkânlar sunar. Ekonomik baskıyı azaltarak bireylerin yeteneklerine ve hayallerine uygun işler seçmesini sağlar. Aslında düşünüldüğünde bu da iş gücü piyasasında daha verimli ve tutkulu bir iş gücü oluşmasına katkıda bulunacaktır. İnsanların isteyerek yöneldikleri işlerde çalışması hem bireysel üretkenliği hem de toplumsal faydayı artırabilir.

Ayrıca, ETG’nin uygulanması iş gücü piyasasındaki sömürüyü azaltabilir. Düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve güvencesiz istihdam gibi sorunlara karşı, temel ihtiyaçlarını karşılayan bireyler pazarlık gücünü artırarak daha iyi çalışma standartları talep edebilir.

Günümüzde ETG ile ilgili pratik denemeler başlamıştır.

Tüm Reklamları Kapat

ETG Uygulama Örnekleri

Dünyanın farklı bölgelerinde ETG uygulamaları denenmiştir ve denemeler devam etmektedir. Bazı öncül bulgular şöyledir:[25]

  • Finlandiya: 2017-2018 yıllarında, 2000 işsize ayda 560 Euro ödendiği bir pilot proje gerçekleştirdi. Proje, gelir güvencesinin bireylerin mutluluğunu ve iş arama motivasyonunu artırdığını gösterdi.
  • Kanada: 2017 yılında Ontario eyaletinde ETG pilot programı başlattı. Dar gelirli ailelerin yaşam kalitesini artırdığı gözlendi, ancak hükümet değişikliği nedeniyle proje iptal edildi.
  • Hindistan: Bazı bölgelerde ETG test edildi. Proje, bireylerin sağlık, eğitim ve üretkenlik düzeylerinde iyileşme sağladı.
  • İspanya: COVID-19 pandemisi sırasında "minimum yaşam geliri" adıyla dar gelirli bireylere düzenli ödeme yaptı.
  • Almanya: Pilot bir proje başlatarak 122 kişiye üç yıl boyunca ayda 1200 Euro ödeme yapmakta. Projede bireylerin iş yaşamı, psikolojik sağlığı ve toplumsal etkileri konusunda olumlu sonuçlara ulaşıldı.
  • ABD: Bazı eyalet ve şehirlerde (ör. Stockton, Kaliforniya) ETG pilot projeleri uygulandı. Stockton'da dar gelirli bireylerin mali durumlarının iyileştiği ve psikolojik rahatlama sağlandığı rapor edildi.

ETG, geniş çaplı eşitsizlikleri azaltma ve bireylere ekonomik güvence sağlama potansiyeli taşımaktadır. Ancak, maliyet ve uygulanabilirliği konusunda tartışmalar da sürmektedir. Yine de en azından, bireylerin ve toplumların hayat kalitesini olumlu yönde etkileme açısından yüksek bir potansiyeli olduğu görülmektedir. Pilot projelerin başarılı sonuçları, bu politikayı gelecekte daha yaygın bir şekilde görme ihtimalini artırmaktadır.

Çalışma saatlerinin kısaltılmasına yönelik politikalarla ilgili sektörel farklılıklar ve uygulama zorlukları olabileceği bir gerçektir. Emek yoğun sektörlerde bu değişimin etkileri farklılık gösterebilir ve maliyet, altyapı gibi engellerle karşılaşılabilir. Ancak, bireylerin refahı, huzuru, boş zamanı ve kişisel gelişimi için bu yaklaşımların en azından denenmesi son derece önemlidir. Daha az çalışma ile bireylerin hem kendilerine hem de topluma daha fazla katkı sağlayabileceği bir düzenin bireysel ve toplumsal yaşamı olumlu yönde dönüştürebilme ihtimali açıktır.

Sonuç: Aylaklığa Yeniden Övgü

Bertrand Russell’ın görüşleri, modern çalışma kültürünün bireyler üzerindeki etkilerini sorgulamak için güçlü bir çerçeve sunmaktadır. Daha az çalışmak genelde varsayıldığı gibi doğrudan rehavete ve atalete değil, yaratıcılığa ve verimliliğe kapı aralayabilir.

Tüm Reklamları Kapat

Bu olası dönüşüm, ekonomik sistemin temel dinamiklerinin yeniden düşünülmesini gerektirir. Çalışma saatlerinin azalması ve ETG gibi uygulamalar yalnızca bireylerin mutluluğunu artırmakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal eşitliği de güçlendirebilir. Bugün, çalışmanın ağırlığı çoğunlukla emekçi sınıfların sırtına yüklenmiş durumdadır. Çalışma süresinin adil bir şekilde kısaltılması, yalnızca bireyler arasındaki boş zaman eşitsizliğini gidermekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal sınıflar arasındaki uçurumu da azaltabilir.

Yaklaşık bir asır önce kaleme alınan bu tür fikirler, bugün hâlâ taptaze bir şekilde karşımızda duruyor. Daha az çalışmanın mümkün olduğu bir dünyada, mutluluğun, refahın ve entelektüel zenginliğin kapıları aralanabilir. Belki de gerçek mutluluk, daha az çalışarak daha fazla anlam bulabileceğimiz bir yaşamda gizlidir. Russell’ın önerisi, toplum olarak üretkenlik mitini sorgulayıp, gerçekten önemli olan şeylere zaman ayırmanın değerini yeniden keşfetmemiz gerektiğini gösteriyor.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Özetini Oku
2
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 1
  • Merak Uyandırıcı! 1
  • Muhteşem! 0
  • Bilim Budur! 0
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 0
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • ^ B. Russell. (2004). In Praise Of Idleness And Other Essays. ISBN: 9780415325066. Yayınevi: ‎ Routledge.
  • ^ Great Britain Factories Inquiry Commission. (1968). Child Employment. ISBN: 9780716501183. Yayınevi: Irish U.P..
  • ^ D. Maul. (2019). The International Labour Organization: 100 Years Of Global Social Policy. The International Labour Organization. doi: 10.1515/9783110650723. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ World Economic Forum. Average Work Week Hours In Different Countries. (12 Mart 2019). Alındığı Tarih: 15 Ocak 2025. Alındığı Yer: World Economic Forum | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Transparency International. Corruption Perceptions Index. (30 Ocak 2024). Alındığı Tarih: 15 Ocak 2025. Alındığı Yer: Transparency International | Arşiv Bağlantısı
  • ^ S. R. Karluk. (MPRA Makalesi, 2017). Income Distribution, Poverty And Corruption In Turkey. Not: https://mpra.ub.uni-muenchen.de/70118/1/MPRA_paper_70118.pdf.
  • ^ R. Chainey. It’s Time To Switch To A Four Day Working Week, Say These Two Davos Experts. (25 Ocak 2019). Alındığı Tarih: 15 Ocak 2025. Alındığı Yer: World Economic Forum | Arşiv Bağlantısı
  • ^ H. Rosa. (2004). Social Acceleration: Ethical And Political Consequences Of A Desynchronized High–Speed Society. Wiley, sf: 3-33. doi: 10.1111/1467-8675.00309. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ T. F. Bresnahan. (1997). The Economics Of New Goods (Volume 58) (National Bureau Of Economic Research Studies In Income And Wealth). ISBN: 9780226074153. Yayınevi: ‎ The University of Chicago Press. sf: 27.
  • ^ J. Cabrita, et al. (2016). Working Time Developments In The 21St Century : Work Duration And Its Regulation In The Eu.. ISBN: 978-92-897-1439-6. Yayınevi: Eurofound.
  • ^ J. Wicks-Lim. (2013). Capitalism On Trial: Explorations In The Tradition Of Thomas E. Weisskopf. ISBN: 9781781003602. Yayınevi: ‎ Edward Elgar Publishing.
  • ^ J. D. Graaf. (2003). Take Back Your Time: Fighting Overwork And Time Poverty In America. ISBN: 9781576752456. Yayınevi: Berrett-Koehler Publishers.
  • ^ National Institute for Occupational Safety and Health. Stress At Work. (7 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 18 Ocak 2025. Alındığı Yer: National Institute for Occupational Safety and Health doi: 10.26616/NIOSHPUB99101. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ M. Virtanen, et al. (2012). Overtime Work As A Predictor Of Major Depressive Episode: A 5-Year Follow-Up Of The Whitehall Ii Study. PLOS One. doi: 10.1371/journal.pone.0030719. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ L. Pecchi, et al. (2008). Revisiting Keynes: Economic Possibilities For Our Grandchildren. ISBN: 9780262281331. Yayınevi: The MIT Press.
  • ^ H. Arendt. (1998). The Human Condition. ISBN: 9780226025988. Yayınevi: ‎ The University of Chicago Press.
  • ^ E. Fromm. (2013). To Have Or To Be?. ISBN: 9781780936802. Yayınevi: ‎ Bloomsbury Academic.
  • ^ M. Weber. (2014). The Protestant Ethic And The Spirit Of Capitalism. ISBN: 9781621380931. Yayınevi: Angelico Press.
  • ^ D. McLellan. (1973). Karl Marx: His Life And Thought. ISBN: 9780060128296. Yayınevi: Harper & Row.
  • ^ S. D. Beauvoir. (2018). The Ethics Of Ambiguity. ISBN: 9781504054225. Yayınevi: Open Road Integrated Media.
  • ^ W. B. Schaufeli, et al. (2005). The Conceptualization And Measurement Of Burnout: Common Ground And Worlds Apart The Views Expressed Inwork & Stresscommentaries Are Those Of The Author(S), And Do Not Necessarily Represent Those Of Any Other Person Or Organization, Or Of The Journal.. Informa UK Limited, sf: 256-262. doi: 10.1080/02678370500385913. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Euronews. Gelir Adaletsizliği: Türkiye 37 Oecd Ülkesi Arasında 4. Sırada. (26 Eylül 2022). Alındığı Tarih: 16 Ocak 2025. Alındığı Yer: Euronews | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Speakola. Ursula Le Guin: 'Success Is Somebody Else’s Failure'. (13 Mayıs 2017). Alındığı Tarih: 16 Ocak 2025. Alındığı Yer: Speakola | Arşiv Bağlantısı
  • ^ BBC News Türkçe. Dünya Eşitsizlik Raporu'na Göre Türkiye'de En Zengin Yüzde 10, Tüm Gelirin Yüzde 54'Ünü Alıyor. (7 Aralık 2021). Alındığı Tarih: 16 Ocak 2025. Alındığı Yer: BBC News Türkçe | Arşiv Bağlantısı
  • ^ H. G. Beken. (2021). Evrensel Temel Gelir Deneyi Ve Projelerinin Değerlendirilmesine Teorik Bir Bakış. Çalışma İlişkileri Dergisi, sf: 154-185. | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/01/2025 13:49:28 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19584

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Evrim
Proton
Sendrom
Eğilim
Mikrobiyoloji
Komplo Teorisi
Böcek Bilimi
Coronavirus
Biliş
Yeme
Mikroevrim
Evrimsel Süreç
Akıl
Yer
2019-Ncov
Enerji
Terapi
Dünya Sağlık Örgütü
Karar
Transkripsiyon
Freud
Meyve
Yatay Gen Transferi
Atmosfer
Elektrokimya
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
F. Birinci. Kapitalist Çalışma Kültürü: Bir Mitin Anatomisi. (18 Ocak 2025). Alındığı Tarih: 18 Ocak 2025. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/19584
Birinci, F. (2025, January 18). Kapitalist Çalışma Kültürü: Bir Mitin Anatomisi. Evrim Ağacı. Retrieved January 18, 2025. from https://evrimagaci.org/s/19584
F. Birinci. “Kapitalist Çalışma Kültürü: Bir Mitin Anatomisi.” Edited by Fatih Birinci. Evrim Ağacı, 18 Jan. 2025, https://evrimagaci.org/s/19584.
Birinci, Fatih. “Kapitalist Çalışma Kültürü: Bir Mitin Anatomisi.” Edited by Fatih Birinci. Evrim Ağacı, January 18, 2025. https://evrimagaci.org/s/19584.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close