Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Güç ve Yozlaşma Üzerine: Mutlak Güç, Mutlaka Yozlaştırır mı?

20 dakika
6,774
Güç ve Yozlaşma Üzerine: Mutlak Güç, Mutlaka Yozlaştırır mı?
Tüm Reklamları Kapat

Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus, 31 Ağustos 12 tarihinde, Roma İmparatorluğunda Julio-Claudian hanedanına mensup bir ailede doğdu. Küçük yaştan itibaren, hanedanının yüksek konumu itibariyle üst düzeyden insanların olduğu yerlerde bulundu. Sık sık ordunun talim ve hazırlık yerlerinde vakit geçirdi, üst düzey komutanlar kendisine aşina oldu ve kendisine sevimli bir lakap yakıştırdılar: Caligula…

"Caligula", o zamanki asker sandaletlerine verilen ismin sevimli bir söyleniş haliydi; çünkü minik Gaius, heveslenip asker sandaletleriyle dolaşıyor, minyon yapısı nedeniyle kendisine kocaman gelen bu sandaletlerin içinde çok sevimli görünüyordu.

O sıralarda imparatorluğun başında yer alan Tiberius ise genel olarak halkı baskı altında tutan, diktatörce bir yönetim tarzına sahip beceriksiz bir lider olarak görülüyordu. Halk kendisinden nefret ediyordu. "Caligula" büyüdükçe, yönetim kadrosu içinde yükselerek Tiberius'un birçok işini yapacak hale geldi. Tiberius'un ölümünden sonra Senato tarafından imparatorluğu onaylandı.

Tüm Reklamları Kapat

Sezar'ın imparator olması, Tiberius gibi yozlaşmış, savurgan ve beceriksiz bir imparatordan bezmiş olan Romalılar tarafından sevinçle karşılandı. Sezar, cömert bir başlangıç yaptı, önce askerlere bol miktarda para verdi. Sürgünde bulunanları affetti, Roma'ya dönmelerini sağladı. Tiberius'un zulmünün geçmişte kaldığını ve artık üstü örtülmesi gereken şeyler olduğunu söyledi. Tiberius'un muhalifler için düzenlettirdiği vatana ihanet belgelerini yok ettirdi. Cinsel suçluları sürgüne gönderdi. Demokratik seçim geleneğini yeniden hayata geçirdi.

Doğal olarak halkın, askerlerin ve yüksek statüde bulunanların sevgisini kazandı. Halk ondan "bebeğimiz" ve "yıldızımız" olarak bahsediyordu. Ancak Sezar'ın tutumu, edindiği güç arttıkça hızla değişmeye başladı.

Tartıştığı birkaç senatörü arabasının yanında resmi kıyafetleriyle koşturarak halka rezil etti. Üç kız kardeşiyle ensest ilişkiye girdi. Daha sonra bunlardan birisiyle arası bozulunca onu bir genelevde çalıştırdı, bu durumun kabul edilemez olduğunu söyleyen amcasına da bu genelevin kapısında bilet kestirdi. Diğer kız kardeşi ölünce, ölen kardeşini tanrıça kabul etti ve ülkedeki kadınlara ölen kız kardeşi için dua etmelerini emretti.

Caligula - Sevimli bir çocuktan korkunç bir tirana...
Caligula - Sevimli bir çocuktan korkunç bir tirana...
Handan Bozkurt

Senatörlere ayaklarını öptürmeye, onların eşleriyle yatmaya başladı. Arenada aslanların ve kaplanların önüne atılacak suçlular bitince, izleyicilerden bazılarını hayvanların önüne attırdı.

Tüm Reklamları Kapat

İki sene içinde Roma ekonomisini çöküş noktasına getirdi. Çare olarak da vergileri aşırı derecede artırdı. Ekonominin dibe vurduğu bu dönemde, sırf içinde parti yapmak için devasa bir gemi inşa ettirdi. Halk, artık kendisinden nefret ediyordu.

Roma İmparatorluğunda mutlak güç sahibiydi ancak bu da yetmedi. Bir süre sonra kendisini tanrı ilan ettirdi. Adına tapınaklar yaptırıp, halkı kendisine tapmaya çağırdı. O zaman kutsal bir şehir olarak görülen İskenderiye'ye geçip "tanrılığını" oradan yürütmeye karar verdiği sırada, senatörler kendisine bir kumpas kurup onu öldürttü.

Sezar'ın yanı sıra tarih boyunca birçok iktidar sahiplerinin de başına gelen bu fenomen, akla ister istemez bir soru getiriyor: Bir zamanların ümidi olan ve gerçekten de iktidara sahip olduğu ilk yıllarda herkesin sevdiği, ümit bağladığı bir lideri bir tirana dönüştüren şey neydi?

Güç, kaçınılmaz olarak yozlaştırır mı?
Güç, kaçınılmaz olarak yozlaştırır mı?
Handan Bozkurt

Zalim İktidarlar ve Kırılgan Demokrasiler

Toplum içinde gücü ele geçiren kişilerin hızla etik ilkelerini yitirip zalimce denilebilecek bir yönetim tarzı edinmelerine yabancı değiliz.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Çin'de köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve amacı tüm insanlar için adil ve hakkaniyetli bir toplum yaratmak olan birisi nasıl olur da gücü eline geçirdikten sonra milyonlarca insanın ölümüne neden olur? Mao Zedong'un yönetiminde en tutucu tahminlere göre 40 milyon insan başta açlık, idamlar ve kitle imhası olmak üzere doğrudan yönetime bağlı nedenlerle hayatını kaybetmiştir.[1]

Budist ve saygı duyulan bir ailenin çocuğu olarak doğan Pol Pot, nasıl oldu da ülke nüfusunun %25'inin ölümünden doğrudan sorumlu oldu? Uygulamaları arasında ülkede para kullanımını toptan yasaklaması, herkese tek tip siyah bir kıyafet zorunluluğu getirmesi, aydınları (gözlük kullanan herkesi de bu kapsamda tuttu) idam ettirmesi de vardı.[2]

1933'te demokratik seçimlerle iktidara geldikten sonra tüm Avrupa'da tarihin en büyük travmalardan birini yaratan Adolf Hitler, bir vejetaryendi. Ayrıca gençliğinde bir sanat aşığıydı ve harika resimler çiziyordu.[3]

Adolf Hitler - Sanat aşığı bir vejetaryenden, tarihin en ünlü diktatörlerinden birine dönüşüm
Adolf Hitler - Sanat aşığı bir vejetaryenden, tarihin en ünlü diktatörlerinden birine dönüşüm
Handan Bozkurt

Bunlar, uç örnekler gibi görünebilir. Acaba bu saydığımız isimlerin bu kadar ön plana çıkmalarının nedeni gücü tek elde, en fazla toplayan insanlardan olmaları olabilir mi? Günümüzde bile birçok ülkede gücün neredeyse tamamının tek bir kişiye ait olduğu yönetimler mevcuttur.

Economic Intelligence Unit ("EIU") tarafından hesaplanan Demokrasi İndeksi, dünyadaki her bir ülke için seçim süreçleri, çoğulculuk, hükümetin işleyişi, insan hakları gibi kriterleri değerlendirip ülkelere ait ölçüm sonuçlarını yayınlıyor.[4] Buna göre şu an dünyadaki ülkelerin sadece %12.6'sı için "tam bir demokrasi" denilebiliyor. Dörtlü kategorideki en büyük yüzdelik dilim ise otoritaryen rejimlere ait. Dünyadaki ülkelerin %35.3'ü gücü elinde toplamış bir lider tarafından yönetiliyor. Diğer ayrıntılar için Tablo 1'i inceleyebilirsiniz.

Tablo 1. EIU tarafından yapılan Dünya Demokrasi İndeksi özet sonuçları
Tablo 1. EIU tarafından yapılan Dünya Demokrasi İndeksi özet sonuçları
Economist Intelligence

Ara sıra gündeme gelen ve gücün tek kişide olduğu bir yönetime sahip olan Türkmenistan'dan birkaç örneğe bakalım:[5] Ülkede 70 yaşın altındaki erkeklerin sakal bırakması yasak. 2002'de başkan, tüm günlerin ve ayların Türkmence adını, kendisinin ve ailesinin isimleriyle değiştirdi. Türkmence "ekmek" kelimesini annesinin adıyla değiştirdi (yani "çörek" kelimesinin yerine, annesinin adı "Gurbansoltan Eje"yi getirdi). Türkmenlerin doğal olarak çok güzel insanlar olduğunu söyleyerek, tüm ülkede makyajı yasakladı. Ülkede doktorlar Hipokrat yemini yerine, ülke başkanına yemin ediyor. Bilgisayar oyunları yasak. Kirli arabaları kullanmak yasak. Ayrıca siyah arabalar da yasak.

Tüm Reklamları Kapat

Türkmenistan'daki örnekler kulağa çılgınca ve komik geliyor. Ancak şu gözden kaçmamalı: İktidar sahipleri, eğer iktidarları mutlak bir güce sahipse, güçlerini tüm muhalifleri sindirmek için kullanmaya eğilimlidir.

Güç Yozlaştırır; Mutlak Güç, Mutlaka Yozlaştırır!

Bu noktada, 19. yüzyılda yaşamış olan İngiliz tarihçi ve politikacı John Dalberg-Acton'a ait bilindik bir söze değinmeden olmaz:[6]

Güç yozlaştırır; mutlak güç, mutlaka yozlaştırır. Büyük insanlar, her zaman kötü insanlardır...

Bu doğru mu? Yani insan doğası, güç kazandığı zaman ister istemez yozlaşmaya mı mahkûm?

Tüm Reklamları Kapat

Burada, "yozlaşma" ile kastettiğimiz şey, ahlaki yozlaşma. Bu da kişinin kendi çıkarlarını ne olursa olsun diğer insanların çıkarlarından daha üstün tutma eğilimindeki tutum ve davranışlarını içeren bir ifade.

Sorumuz şu: Bu yazıyı okuyan sizler de dahil olmak üzere, herhangi bir insan yeteri kadar paraya, statüye, iktidara sahip olduğunda, etik değerlerinden vazgeçmeye mi eğilimlidir? Yani siz, şu anda gücü elinize alacak olsanız tamamen adil davranacağınızı söyleseniz de, gücü gerçekten ele geçirdiğinizde illa ki yozlaşacak mısınız?

Para, sosyal statü ve iktidar kazanımları, çıkarcı tutumların artması ile ilgili görünüyor
Para, sosyal statü ve iktidar kazanımları, çıkarcı tutumların artması ile ilgili görünüyor
Time

Tarih okumalarında gücü elinde toplayan kişi ve/veya gruplarla ilgili bir örüntüye sıklıkla rastlanır: Ülkede gücü eline geçirenler, bir adım sonra, gücü kazanırken dayanışma içinde hareket ettikleri kişi ve gruplara karşı tavır alır, hatta onları sürgün ettirir, yargılatır, hain ilan ederler. Sesi az çok çıkanlar bazen gizliden, bazen açıktan tehdit edilir. Protestonun her türlüsü "ihanet" ve "bölücülük" olarak kabul edilir. Bu türden bir güç edinmek için ortak hareket edip, gücü elde ettikten sonra çıkar çatışmaları yüzünden bir tarafın diğerini "kötü" hatta "vatan haini" ilan etmesi bize yabancı değil. Örneğin İran'da Humeyni, iktidarı ele geçirmek için solcularla iş birliği içinde hareket etmişti. İktidara gelince de hepsinin kökünü kazımak için elinden geleni yapmıştı.

Bu süreç sonunda elimizde kalan mutlak derecede yozlaşmış bir lider ve onun etrafındaki şakşakçıları olur. İktidar sahiplerine göre kendileri hatasızdır, muhalefeti oluşturanlar da sadece kötü niyetli insanlardır. Güç, mutlak güç olmaya doğru evrilirken usulsüzlükler de mutlak yozlaşmaya dönüşür. Mihail Bakunin, bunu şu sözüyle özetliyor:

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Yaratıcı Eylem:
Bir Var Olma Biçimi

YILIN EN İYİ KURGU DIŞI KİTABI ÖDÜLÜ FİNALİSTİ – GOODREADS
YILIN EN İYİ KİTABI FİNALİSTİ – WATERSTONES ve BARNES&NOBLE

“Genel geçer anlamda sanat yapıp yapmadığımıza bakmaksızın hepimiz birer sanatçı olarak yaşıyoruz. Verileri algılıyor, süzgeçten geçiriyor, ardından bu bilgi setinden yola çıkarak kendimiz ve başkaları için bir deneyim oluşturuyoruz. Farkında olalım ya da olmayalım, sadece hayatta olduğumuz için bile süregiden yaratma sürecinin aktif katılımcılarıyız. Sanatçı gibi yaşamak dünyada bir varoluş biçimidir. Bir algılayış ve farkındalık şeklidir.”

Yaratıcı Eylem, yaratıcılığın yaşamımızda kapladığı alanı nasıl genişletebileceğimizi gösteren ışıltılı ve ilham verici bir kitap.

“Rick Rubin dâhi yaratıcı dediğimiz şeyin bire bir karşılığı ve sanırım bu, bugüne kadar yaratıcılık üstüne okuduğum en ilham verici kitap.” –Matt Haig

Rick Rubin müzik dünyasının sınırlarını zorlayan, Time’ın “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesine girmiş bir vizyoner. İnsanları yıllarca kendilerini aşmaya teşvik etmiş, Red Hot Chili Peppers, Johnny Cash, Slayer, Jay Z ve Adele gibi pek çok efsanenin, efsanevi müzik yapımcısı.

Çoğu müzik yapımcısı kendine has sounduyla tanınırken Rick Rubin birlikte çalıştığı sanatçılar için kendilerini aşabilecekleri bir alan yaratmasıyla meşhur: Doğuştan gelen özgür ruhlarıyla, beklentilerle ehlileştirilmemiş saf benlikleriyle yeniden temasa geçebilecekleri bir alan. Bu kitap, Rubin’in aynı alanı bizler için oluşturma girişimi. Çünkü ona göre yaratıcılık doğuştan gelen bir hak ve hepimize mahsus. Yeter ki gereken öz farkındalığı geliştirebilelim, dışarıdan nasıl algılandığımızı bir tarafa bırakıp, doğrudan iç dünyamızla uyumlanabilelim.

Yaratıcı Eylem, sanatçının yolunu herkesin izleyebileceği bir rota olarak aydınlatan; yaratıcı sürecin sadece başarı hikâyelerinden ibaret olmadığını, aynı zamanda zorluklar ve cesur hatalardan geçtiğini gösteren bir rehber. Rubin bir ömür boyu süren çalışmalarından edindiği bilgeliği damıtıp, yaratma gücünü hepimiz için daha erişilebilir kılıyor.

“İster müşterisiyle iletişim kurmakta zorlanan biri olsun ister iş yetiştirmeye çalışan bir sevdiğiniz, Yaratıcı Eylem, teşvik edici o kıvılcıma ihtiyaç duyan herkes için sorunlara yeni bir bakış açısıyla yaklaşmaya yardımcı olacak, güçlü bir kitap.” –Guardian

Devamını Göster
₺232.00
Yaratıcı Eylem:
Bir Var Olma Biçimi
  • Dış Sitelerde Paylaş

En ateşli devrimciyi alın, ona mutlak iktidar verin, bir yıl içinde Çar'dan daha beter olacaktır.

Peki neden böyle oluyor? Gerçeklik, cidden bu kadar sert ve ürkütücü mü? Konuyu, eğitimli bir akıl yürütmeden ziyade bilimsel bir zemine oturtmanın sağlam bir yöntemi var: gücün yozlaştırması ile ilgili yapılan psikoloji araştırmalarına göz atmak.

Gücün İnsanları Nasıl Yozlaştırdığına Yönelik Araştırmalar

Stanford Hapishane Deneyi

Sosyal psikolojide bununla ilgili çok bilindik, ünlü bir araştırma zaten mevcut: Zimbardo’nun (1971) Stanford Hapishane Deneyi.[7] Bu deneyde, bir hapishanede uygulanacak olan rol yapma araştırması için gönüllüler bulundu. Gönüllüler, rastgele mahkûm ve gardiyan rolüne atandılar. Araştırmada günler geçtikçe, gardiyan rolüne atananlar daha sadistik davranışlar sergilemeye, sahip oldukları bu gücü mahkumlar üzerinde orantısız biçimde kullanmaya başlamışlardı. Örneğin itaat etmeyen mahkumların giysilerini çıkarıp beton zemin üzerinde uyumaya zorlamışlardı. Yasak olmasına karşın, bazı gardiyanlar şiddet uygulamaya, bazı mahkumlarsa sinir krizleri geçirmeye başlayınca, deney başta planlanan iki hafta dolmadan, 6 gün sonra sona erdirildi. (Bu deney ve bulguları, sonradan çok farklı açılardan eleştirildi; bunları buradan okuyabilirsiniz).

Stanford hapishane deneyinden bir görüntü
Stanford hapishane deneyinden bir görüntü
Stanford Prison Experiment

Yani güç kime verilirse verilsin bir süre sonra sadistik dereceye varan yozlaşmaya mı yol açacaktır? Güç arttıkça insanın empati yeteneği ve yardımlaşma eğilimi azalır mı? Bu kişi kendisinin her şeyi hak ettiğini düşünür mü? Daha güncel ve etkili araştırmalara göz atalım.

Para Deneyi

Bu konuyla ilgili yapılan ilginç bir araştırmada, katılımcılardan bazı kelimeleri anlamlı bir cümle oluşturacak şekilde sıraya koymaları istendi.[8] Bir kısım katılımcıya verilen kelimelerin oluşturacağı cümleler parayla ilgiliydi. Örneğin "dolgun – işte – ücretli – çalışıyorum - bir" ya da "getirecek – yüksek – fikrim – kâr – bir" cümleleri gibi. Katılımcıların bu görevi yaptığı odaya da dekor olarak, katılımcıların görebileceği şekilde Monopoly oyunu ve bu oyuna ait paralar konuldu. Diğer grup katılımcılara da anlamlı cümle oluşturma görevi verildi, ancak bir farkla: Onların oluşturacağı cümlelerin para ile bir ilgisi yoktu. Örneğin “hava – şu – dışarıda – çok - anda – soğuk” gibi.

Daha sonra bir araştırmacı, katılımcılara disklerden oluşan karmaşık bir şekli oluşturmakla ilgili daha zorlu bir görev verdi. Odadan çıkarken de yardıma ihtiyaçları olursa hemen yan odada olduğunu söyledi.

Araştırma sonucunda, para ile ilgili cümleler oluşturup para ile ilgili figürler gören katılımcıların ("para grubu") yardım isteme süresi, diğer katılımcılardan ("nötr grup") anlamlı derecede uzun bulundu. Yani para fikrine maruz bırakılan katılımcılar, diğer insanların yardımını istemekte daha gönülsüzdü.

Aynı araştırmacılar, bir deney düzeneği daha geliştirdiler. Bu düzenekte deneyin ikinci aşamasında katılımcılara şekil oluşturtulmadı. Bunun yerine araştırmacı, kendisini araştırma yapan bir üniversite öğrencisi olarak tanıttı ve veri kodlaması için katılımcılardan yardım talep etti. Yardımın süresine ilişkin bir bildirimde bulunmayarak odayı terk etti.

"Para grubu" ortalama 25 dakika yardım ederken, "nötr grup" ortalama 42.5 dakika yardım etti.

Üçüncü deney düzeneğinde katılımcıların yardımını biraz daha zorlayacak bir araştırma deseni oluşturdular: Katılımcılar bu sefer odada yalnız bırakılmadı, deneyin ikinci aşamasında yanlarına bir katılımcı daha verildi (aslında bu da araştırmacılardan biriydi). Yönerge verilip odadan çıkıldıktan sonra bu iki katılımcı yalnız kalınca, aslında araştırmacı olan ikinci katılımcı yönergeyi anlamadığını söyleyerek yardım talep etti.

Para grubunun yardım süresi, nötr grubun yine yarısı kadardı.

Tüm Reklamları Kapat

Parayla ilgileniyor olmak, yardımlaşma eğilimlerimizi azaltıyor
Parayla ilgileniyor olmak, yardımlaşma eğilimlerimizi azaltıyor
Frits Ahlefeldt - flickr

Araştırmanın diğer varyasyonlarında da sonuç paraleldi: Para grubu, bir sözde çalışan taşıdığı kalemleri taşırken düşürünce daha az yardım etti. Odadaki bağış kutusuna daha az para attı, diğer katılımcılarla arasına fiziksel olarak daha fazla mesafe koymak istedi. Hatta bazı varyasyonlarda deneyin birinci aşamasında katılımcılar para konulu cümle oluşturma görevi almak yerine sadece bir para görseli içeren bilgisayar ekranı karşısına oturtulunca bile sonuç aynı oldu: Her durumda bireylere bir şekilde para kavramı hatırlatılınca yardımseverlikleri azaldı, yardım isteme şevkleri azaldı, diğer insanlarla aralarına hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha çok mesafe koyma eğilimleri arttı.

Yani paranın kendisine değil fikrine bile maruz kalan insanlar, güç illüzyonuna kapılıp tutumlarını buna göre değiştirdiler.

Bu araştırmalarda ortaya çıkan sonuç şu gibi görünüyor: Acton'un da söylediği gibi güç, insanı yozlaştırır. Gücü ele geçiren insanlarda sosyal bağlar zayıflar, kendilerini daha çok düşünmeye başlarlar.

Endişe verici, değil mi?

Tüm Reklamları Kapat

Araştırma Bulguları Yanlı Olabilir mi?

Başka bir araştırmada ise farklı bir perspektife ulaşıldı: Carnahan ve arkadaşları (2007) yaptıkları bir araştırmada Zimbardo’nun hapishane deneyine benzer bir deney için gönüllü aradılar.[9] Gönüllülere ve gönüllü olmayanlara kişilik testleri uyguladılar. Sonuçta, gönüllülere uygulanan kişilik testlerinde bunların saldırganlık, otoritaryanizm, Makyevalizm, narsisizm ve sosyal baskınlık ölçekleri, kabul etmeyenlere göre belirgin derecede yüksek bulunurken, empati ve özgecilik puanları belirgin derecede daha düşüktü.

Yani zaten hiyerarşik güç ilişkileri içinde bulunmaya hevesli insanlar bu türden deneylere daha çok katıldıkları için bu araştırmaların sonuçları yanlı olabilir. Bir başka deyişle araştırmacılar bir grup üniversite öğrencisine kimlerin hapishanede -üstelik yatılı ve içeride kapalı kalma şartıyla- yapılacak bir rol yapma araştırması için gönüllü olduklarını sorduklarında gönüllü olanlar, gönüllü olmayanlara göre zaten daha fazla güç odaklı düşünen insanlardı.

Buna göre ise güç, kaçınılmaz olarak yozlaştırıyor değildir. Güç sahibi olmak, bireyin zaten içinde mevcut olan bazı bilişsel ve davranışsal eğilimlerin daha rahat ortaya çıkmasını sağlar.

Güç, Yozlaşmış İnsanları Çağırıyor Olabilir mi?

Frank Herbert'in Chapterhouse: Dune kitabında bu konuyla ilgili çarpıcı bir söz var:[10]

Tüm Reklamları Kapat

Tüm devletlerin sürekli yinelenen bir ıstırabı var: Güç, hastalıklı kişilikleri kendine çeker. Yozlaştıran güç değildir, ancak yozlaşabilecek insanlar güce karşı çekim hisseder.
Güç mü yozlaştırıyor, yozlaşmış insanlar mı güçlü pozisyonlara geliyor?
Güç mü yozlaştırıyor, yozlaşmış insanlar mı güçlü pozisyonlara geliyor?
Handan Bozkurt

Bu bakış açısı, Acton'ınkinden farklıdır: Buna göre zaten yozlaşmaya eğilimli insanlar, daha yüksek statü ve/veya para getirebilecek pozisyonlara karşı çekim hissederler. Bu yüzden de güçlü pozisyonlar, yozlaşmaya eğilimli insanlar tarafından doldurulur. Bu da güç sahibi insanların; yani politikacıların, zenginlerin, oligarkların vb. neden daha bencil ve duyarsız olduğunu açıklayabilecek bir başka perspektif sunuyor.

Yani güç sahibi olmak isteyen ancak halihazırda sahip olmayan insanlar, kendilerine daha çok güç getirebilecek ortam, durum ve şartları oluşturmaya daha eğilimli olurlar. Örneğin, para kazanmak için ya da sosyal statüsünü artırmak için hırslı ve gayretli olurlar. Bir kez gücü ele geçirdiklerinde içlerindeki bencil ve çıkarcı taraf giderek ön plana çıkar.

Teorik çerçeveyi toparlayalım: Acton'un sözüyle özetlenen bir bakış açısına göre güç, yozlaştırır. İnsanlar güç kazandıkça yozlaşma eğiliminde olurlar. Diğer bir bakış açısına göre ise, daha bencil ve daha çıkarcı insanlar güç kazanmaya daha yatkın oldukları için, güç sahibi odaklar daha çok bunlardan oluşur.

Monopoly'de Baskınlık

Kaliforniya Üniversitesi'nde yürütülen bir araştırmada birbirini tanımayan katılımcılar eşleştirilerek, bire bir Monopoly oynamaları istendi.[11] Ancak bunun, normal Monopoly oyunundan bir farkı vardı: Başlangıçta bir yazı tura atıldı. Doğru tahmin eden kişiye ekstra bazı haklar verildi: Başlangıçta dağıtılan paranın iki katını alacaklardı, her başlangıçtan geçişte de iki katı para alacaklardı, her seferinde bir değil iki kez zar atıp oynayacaklardı. Karşı tarafa tamamen haksızlık değil mi?

Tüm Reklamları Kapat

Bu durumda beklediğiniz şey bu haksız avantajlara sahip insanın karşı tarafa acıması, ona yardım etmeye çalışması, kendini mahcup hissetmesi vb. durumlardır. Ancak olan tam tersiydi: Oyun sona erip kazanana neden kazandığı sorulunca haksız avantajlara sahip bu insanların hepsi, istisnasız, oyunda daha doğru karar verdiklerini, daha iyi yatırım yaptıklarını, daha akıllıca düşünüp hareket ettiklerini söylediler. Hepsi de kendine göre kazanmayı hak etmişlerdi.

Araştırmacılar başka şeyleri de ölçüp gözlemlediler: Haksız avantaja sahip olanlar oyun ilerledikçe daha dominant bir beden dili sergiledi, daha yüksek bir sesle konuşup, oyun malzemelerini daha şiddetli tahtaya vurdu.

Bir oyun dahilinde sahte para kazanmak bile insanların etik tutumlarını zayıflatıyor
Bir oyun dahilinde sahte para kazanmak bile insanların etik tutumlarını zayıflatıyor
Erika Wittlieb - Pixabay

Araştırmanın bazı varyasyonlarında Monopoly oyununun yanına bir tabağa kurabiyeler kondu. Kurabiyelerin toplam adedi, iki kişinin eşit yemesini engelleyecek şekilde beş adet olarak tutuldu. Gözlem sonuçlarına göre kazanan kişi kalan tek kurabiyeyi doğal olarak kendi hakkıymış gibi hemen yedi.

Kısaca, tamamen şansla elde edilen bir güç bile insanlar tarafından adil kabul edildi, hatta bir hak olarak görüldü. İşi daha da ilginç kılan, bu onların diğer insanlarla mesafesini artırıp empati yeteneklerini azalttı.

Tüm Reklamları Kapat

Bu durum, Acton'un yaklaşımıyla paralel bir duruma işaret ediyor. Başka bir araştırmaya bakalım.

Güçlüler, Kayırır!

Bendahan ve arkadaşlarının yürüttüğü bir çalışmada bir gönüllü, diğer insanlarla (aslında hepsi deneyin parçası) bir grup içine konuldu.[12] Gönüllü olan bu kişiye bir miktar gerçek para verildi. Kendisine kura ile grup lideri seçildiği söylendi. Verilen paranın istediği kadar miktarını gruptaki diğer insanlara vermesi, istediği miktarı da kendisinin alabileceği ve paranın çalışmadan sonra kendisinde kalacağı belirtildi. Grup içindeki diğer birkaç kişinin gizli görevi ise, çalışma sırasında lideri desteklemeleri, onun kararına güvenildiği, en iyisini onun bileceği vb. söylemlerde bulunmalarıydı.

Deney defalarca tekrarlandı, elde edilen sonuçlar ilginçti: Kendisine para verilen bu kişiler grup içinde ne kadar insan tarafından destekleniyorsa, kendilerine o kadar çok para almışlardı. Yani bireyin hissettiği güç ve sosyal destek arttıkça, kendisine ayırdığı para da artıyordu.

Bu insanlara çalışmadan önce uygulanan testlerden elde edilen sonuçlarla korelasyona bakıldı. Test sonuçlarında katılımcıların %96.67’si liderlerin adil, eşitlikçi ve hakkaniyetli insanlar olması gerektiğini söylüyordu. Aynı insanlar çalışma sırasında kendilerine para verilince, daha önceki ifadeleriyle doğrudan zıt kararlar vermişlerdi. Çıkan başka bir sonuç ise, bu davranışı incelenen kişilerde testosteron düzeyi ne kadar yüksek ise, yozlaşmaya o kadar daha fazla eğilimli bulunmuşlardı.

Tüm Reklamları Kapat

Araştırmalara göre taraftar sayısı arttıkça, bencilce tutumlar da artıyor
Araştırmalara göre taraftar sayısı arttıkça, bencilce tutumlar da artıyor
Ryan Inzana - The Wall Street Journal

Güç ve Yozlaşma İlişkisinde Hiç mi Umut Yok?

Bu tekrarlanan araştırmada yine de ümit verici bir durum var gibi duruyor. Ufak bir azınlık, çalışma sırasında kendilerine de diğer insanlara verdiği kadar para ayırdı.

Ancak hemen iyimserliğe kapılmayın. Çünkü araştırmacılar, bu insanların tutarlılığını incelemek için başka bir yöntem denediler. İlk çalışmada adil davranan ufak yüzde ile araştırma tekrarlanınca şu sonuca ulaşıldı: Para verildikçe ve tekrar dağıtmaları istendikçe onlar da giderek bencilleşmeye, kendilerine daha çok para ayırmaya başladılar.

Başlangıçta gücün yozlaştırmasından etkilenmemiş gibi duran insanlar bile, güce uzun zaman sahip oldukça yozlaşmaya başlamışlardı.

Diğer Teorik Bulgular

Acton'ın argümanıyla ilgili yapılan çalışmalara hızlıca göz atalım:

Tüm Reklamları Kapat

  • Zengin insanların, yoksul insanlara göre mağaza ve marketlerden daha çok bir şeyler aşırdığı bulunmuştur.[13]
  • Yine zenginlerin, daha çok cinayet işlediği de istatistiksel bir gerçeklik olarak ortaya konmuştur.[14]
  • Stellar ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada insanlarda gelir seviyesi yükseldikçe kişiler arası ilişkilerde daha az uzlaşmacı eğilimde oldukları tespit edildi.[15]
  • Başka bir çalışmada daha zengin insanların, fakirlere göre gelirlerinin daha düşük bir yüzdesini hayır işleri için harcadığı bulundu.[16]
  • Çarpıcı sonuçlara ulaşılan bir deneyde, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan insanların olmayanlara göre kemoterapi tedavisi gören çocukların durumundan duygusal olarak daha az etkilendikleri bulundu.[17] Bu çalışmada katılımcıların fizyolojik bazı değerleri ölçülerek veri toplanmıştı, yani bahsedilen duygusal olarak az etkilenme sonucuna doğrudan bireylerdeki somut fizyolojik değişikliklerin ölçümüyle ulaşılmıştı.
  • Konu ile ilgili yapılan kapsamlı bir araştırmada, güç sahibi insanların araçlarını daha çok kaldırıma çıkarıp park ettikleri, trafik kurallarını daha çok ihlal ettikleri, pazarlık yaparken daha çok yalan söyledikleri, ödül kazanmak için daha çok hile yaptıkları, işyerinde etik dışı davranışlara daha çok başvurdukları, karar alma süreçlerinde etik dışı yönelimlere daha çok eğilimli oldukları tespit edildi.[18]
Zenginler her şeyi kendilerine hak mı görüyor?
Zenginler her şeyi kendilerine hak mı görüyor?
Catherine Ledner/Getty Images

Tüm bu çalışmalar ve konuyu daha da uzatmamak için yer veremeyeceğimiz birçok diğer çalışmada ulaşılan sonuç gayet tutarlı görünüyor: Acton'un gücün insanı yozlaştırması söylemi, kontrollü çalışmaların sonuçlarıyla büyük ölçüde örtüşüyor. Bireyler ne kadar güç sahibi olursa, çıkarcılıkları da o derece artıyor, etik ilkeleri zayıflıyor. Bu güç; para, sosyal statü ya da liderin takipçi sayısı gibi farklı etmenler olabiliyor.

Şu katı gerçeklik, tüm araştırmaların kesin ve ortak noktası: Güçlü olmak ve yozlaşmış olmak arasında yüksek bir ilişki var.

Araştırmalara göre zengin insanlar, trafik kurallarını daha çok ihlal ediyor
Araştırmalara göre zengin insanlar, trafik kurallarını daha çok ihlal ediyor
Orlanda Sentinel

Tüm Devletler Yozlaşmış mıdır?

Olaya biraz daha geniş ölçekli bakalım. Gücün yozlaştırması ya da yozlaşanların güç kazanması katı bir gerçeklik ise, yani kaçınılmazsa, o zaman bunun daha makro ölçekte de doğru olması lazım. Yani her devletin, doğası gereği yozlaşmış olması gerekir. Çünkü devlet aygıtını yürütenler daha yozlaşmış, daha bencil ve daha duyarsız olmalılar.

Küresel Yozlaşma Endeksi (İng: "Global Corruption Index"), en son 2021 yılında 196 ülkedeki yozlaşma derecesi algısını 43 değişkene dayanarak hesapladı.[19] Hesaplamaların sonucuna göre tüm ülkelerde belirli bir düzeyde yozlaşma söz konusuydu. Sadece 52 ülkede bu derece düşükken, kalan 144 ülkede yüksekti. Vurgulamakta fayda var: 52 ülkede yozlaşma yok değildi, sadece düşük seviyede mevcuttu.

Tüm Reklamları Kapat

Bu açıdan bakıldığında, "devlet" denilen aygıtın kendisinde, erkin toplandığı en büyük kaynak olarak kendiliğinden bir yozlaşma var gibi görünüyor. Bu yozlaşmanın büyüklüğü de erkin büyüklüğü arttıkça artıyor, erkin toplandığı insan sayısı arttıkça azalıyor. Kısaca eğer güç birkaç kişide ya da daha beteri sadece bir kişide toplanıyorsa, yozlaşma ihtimali de o derecede artmış demektir.

Farklı araştırmaların sonuçlarını toparlarsak, yozlaşmaya eğilimli insanların güce çekim duyduğunu, ancak eğilimli olsa da olmasa da tüm insanların güce kavuştuğunda yozlaşmaya başladığını görüyoruz. Gücün yozlaştırması konusunda uzmanlaşmış olan UC Berkeley’den Profesör Emiliana Simon-Thomas, ulaştığı sonuçları şöyle özetliyor:[20]

Güç ve ayrıcalık, herkesi yozlaştırır; içimizdeki en etik davranan insanları bile… Güç kazanan insanlar, bu gücü tesadüfen kazanmış olsalar bile 'hak ettiklerini' düşünürler. Bu da doğal olarak, diğer insanların kendileri gibi becerikli, çalışkan, zeki vb. olmadığı varsayımına yol açarak onlarla empati kurmalarını engelleyici bir işlev görür.
Yozlaşma, güce sahip tüm kurum ve bireyleri doğrudan etkiliyor
Yozlaşma, güce sahip tüm kurum ve bireyleri doğrudan etkiliyor
iStock

Ne Yapmalı?

Bu noktada, iyice karamsarlaşıp insana ve insanlığa ümidimizi yitirmemek lazım. İnsan doğasının güç elde ettiğinde otomatik olarak yozlaşma eğiliminde olması, ideal bir toplum hayalini zayıflatmıyor. Hatta bu toplumun nasıl olması gerektiğine dair bize basit bir gerçekliği vurguluyor: Toplumsal sistemin, gücün eşit dağılacak şekilde yapılandırılması gerekiyor.

  • İdeal bir toplumda güç, toplumu oluşturan bireyler arasında ciddi orantısızlıklar yaratmayacak şekilde dengeli bir şekilde tüm topluma yayılmalı.
  • Devlet aygıtında güçler ayrılığı eşit olmalı, sivil toplum örgütleri ve denetim kurumları aktif ve yetki sahibi olarak işlev görmeli.
  • Gücün suistimalini önleyecek evrensel bir adalet sistemi işler olmalı.
  • Ayrıca önemli bir nokta olarak, bir kişi ya da grubun gücü uzun süre elinde tutması önlenmeli. Yazı içerisinde de bazılarından bahsettiğimiz yüksek derecede yozlaşmış iktidarların hemen hepsinin yozlaşma seviyesi, iktidarda bulundukları süre ile doğrudan orantılı durumda.

Madem güç sahibi olmak ve yozlaşma kol kola gidiyor, o zaman mutlak gücün yozlaştırmasını engelleyebilecek en etkin şey, sistemin mutlak güç sahibi olmaya izin vermeyecek şekilde düzenlenmesidir.

Adil bir toplumun yolu, mutlak gücün yok edilmesinden geçiyor.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Özetini Oku
54
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 27
  • Merak Uyandırıcı! 5
  • Muhteşem! 4
  • Bilim Budur! 3
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 3
  • Güldürdü 2
  • İnanılmaz 2
  • Üzücü! 1
  • Korkutucu! 1
  • Umut Verici! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/12/2024 20:59:55 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13762

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Gebelik
Yumurta
Veri Bilimi
İspat Yükü
Işık Yılı
Ölüm
Çeviri
Diş Hekimliği
Dilbilim
Dinozorlar
Kanser Tedavisi
Kara Delik
Geometri
Taklit
Hayatta Kalma
Nörobiyoloji
Şempanzeler
Radyasyon
Burun
Arı
Depresyon
Atom
Primat
Sağlık Örgütü
Beslenme Davranışı
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
F. Birinci, et al. Güç ve Yozlaşma Üzerine: Mutlak Güç, Mutlaka Yozlaştırır mı?. (7 Ocak 2023). Alındığı Tarih: 18 Aralık 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/13762
Birinci, F., Bakırcı, Ç. M. (2023, January 07). Güç ve Yozlaşma Üzerine: Mutlak Güç, Mutlaka Yozlaştırır mı?. Evrim Ağacı. Retrieved December 18, 2024. from https://evrimagaci.org/s/13762
F. Birinci, et al. “Güç ve Yozlaşma Üzerine: Mutlak Güç, Mutlaka Yozlaştırır mı?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, 07 Jan. 2023, https://evrimagaci.org/s/13762.
Birinci, Fatih. Bakırcı, Çağrı Mert. “Güç ve Yozlaşma Üzerine: Mutlak Güç, Mutlaka Yozlaştırır mı?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, January 07, 2023. https://evrimagaci.org/s/13762.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close