Bizi "Öldürmeyen Şey Güçlendirir" mi? Yeni Bir Araştırma, Bu İddiayı Yanlışlıyor!
Bu haber 4 yıl öncesine aittir. Haber güncelliğini yitirmiş olabilir; ancak arşivsel değeri ve bilimsel gelişme/ilerleme anlamındaki önemi dolayısıyla yayında tutulmaktadır. Ayrıca konuyla ilgili gelişmeler yaşandıkça bu içerik de güncellenebilir.
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
"Seni öldürmeyen şey güçlendirir" sözü herkes tarafından o kadar kabul edilmiş durumda ki, günlük hayatımızdaki birçok konuşmada ve hatta ünlü şarkılarda bile bu sözü duyuyoruz. Ancak yeni bir çalışmaya göre, çoğu insan tarafından doğru kabul edilen bu düşünce aslında yanlış![1]
Araştırmacılara göre geçmişte yaşadığımız stresli olaylar, gelecekte yaşayacağımız travmatik olaylara karşı bir direnç geliştirmiyor. Hatta yapılan araştırma, gerçeğin bundan tamamen farklı olduğunu gösteriyor: Geçmişte strese yol açan olaylar, insanları gelecekte yaşayabilecekleri travmatik olaylara karşı hassaslaştırıp, zihinsel bir rahatsızlığa yakalanma ihtimalini artırıyor. Brown Üniversitesi’nde psikiyatrik epidemiyolog olarak görev yapan ve araştırmanın başında bulunan Cristina Fernandez şöyle diyor:
Doğal afetlerin sayısı her yıl artarken ve bu felaketlerin getirdiği hastalık, ölüm ve ekonomik sorunlar dünya tarafından tanınırken, yine bu felaketlerin neden olabildiği zihinsel rahatsızlıklar ne yazık ki görmesi gereken ilgiyi görmüyor. Bu araştırmanın, doğal afetlerin bu yönüne de ilgi çekmesini umuyoruz.
Araştırma, Brown Üniversitesi ve Concepción Üniversitesi’nden bilim insanlarının ortak çabasıyla yürütüldü. Araştırma ekibi, 2003 ve 2011 yıllarında 1160 Şililiyi inceledi. Bu yıllar, kayıtlara geçmiş en güçlü altıncı deprem ve ardından gelen tsunaminin Şili’yi vurduğu 2010 yılından önce ve sonraya denk geliyor.
Çalışma 2003 yılında başladığında, hiçbir katılımcının travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) veya büyük depresif bozukluk (MDD) geçmişi yoktu. 2010 depreminden sonra, hayatta kalanların %9,1’ine PTSD, %14,4’üne MDD tanısı konuldu.
Bu rahatsızlıklara sahip olma riski, özellikle birden fazla felaket-öncesi stres etkenine sahip kişilerde daha yüksek. Bu stres etkenleri; ciddi bir hastalık, bir yakının ölümü, boşanma, işsizlik ve finansal problemler olarak sıralanabilir.
Felaket-sonrası PTSD riskinin artması için, bahsettiğimiz etkenlerden dört veya daha fazlasını felaket öncesinde yaşamış olmak gerekirken, durum MDD için daha farklı: Sayıdan bağımsız olarak, bu stres etkenlerinden birini bile geçiren insanların felaket-sonrası MDD riskinin daha yüksek olduğu belirtildi.
Araştırmacılar, genel olarak felaket öncesinde birden fazla stres etkenine maruz kalan Şilililerin, daha az stres etkenine maruz kalanlara göre felaket sonrasında zihinsel bir bozukluk gösterme riskinin daha fazla olduğunu söyledi. Brown Halk Sağlığı Okulu’nda epidemiyoloji profesörü olarak görev yapan ve makalenin baş yazarı Stephen Burka ekliyor:
Ne yazık ki aynı şeyleri COVID-19 için söylemek de mümkün, daha şimdiden virüsün, siyahi ve Latin Amerikalılara nasıl daha fazla bulaştığını ve can aldığını görüyoruz. Elimizdeki bulgular, daha fazla stres altında kalan dezavantajlı grupların, pandemi sonrası süreçte zihinsel bozukluklardan daha ciddi bir şekilde etkileneceğini gösteriyor.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 65
- 16
- 14
- 9
- 7
- 7
- 5
- 4
- 3
- 1
- 1
- 1
- Çeviri Kaynağı: Psych Central | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. A. Fernandez. (2020). Assessing The Relationship Between Psychosocial Stressors And Psychiatric Resilience Among Chilean Disaster Survivors. The British Journal of Psychiatry. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 15:17:20 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9188
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Psych Central. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.