Anahatları ile Paleolitik Çağ

- İçerik Açıklaması
- Paleocoğrafya
- Evrimsel Antropoloji
Alt Paleolitik Dönem 2.6 milyon - 300.000.
Orta Paleolitik Dönem 300.000 - 50.000.
Üst Paleolitik Dönem 50.000-10.000.
Yaşamın zaferini nasıl kutladığımız, önemli bir ayrıntıdır. İleri ve geri kronolojiler farklı amaçlar için kullanılabilir. Merkezbenci düşünceden sıyrılmış bir zihniyet, ileri kronolojiyi yaşamın çeşitlenmesi ile kutlar. Aynı kutlamayı, geri kronolojide suda buluşma ile birleştirir. Geri kronoloji neden sorusunun sorulamayacağı ana kadar, bir kutlama yapar. Bir noktadan sonra, neden sorusu sorulamaz. Evren bir keresinde bir protondan çok daha küçüktü, derken sonsuz sayıdaki kara deliklerden çıkageldi. Sanırım bu da Kozmoloji'nin geri kronoloji kutlaması oluyor.
Biz Homo cinsleri için yapılacak kutlamayı, Paleolitik Çağ ile başlatırız. Bu noktada, ilk insan var mıdır, tarzında sorular ile hareket etmeyiz; her arkeolog ilk insan diyebileceğimiz bir varlığın asla varolmadığını bilir. Yaşam biçimlerini ise, bu gerçek çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutar.
Afrika'da önceden tasarlanmadan ve bazen de cinsel seçilimin keyfiliği ile evrimin mekanizmaları çerçevesinde evrilen varlıklar, 1 - 1.5 milyondan itibaren dünyaya yayılmaya başladılar. 1 milyonda bu varlıklar, Eski Dünya'nın hemen hemen her yerine yayılmış durumdadır. Anadolu bu bağlamda ele alındığında, son derece önemlidir. Kıtalar arasındaki, bir bakıma, zorunlu köprü görevini oluştuğu jeolojik çağdan itibaren devamlı olarak sürdürmektedir. Anadolu kimi zaman göçler ile geçitler sağlamıştır, kimi zaman ise izolasyon oluşturarak çeşitlenmeye başka bir katkı sağlamıştır. Anadolu'yu Paleolitik Çağ açısından irdelediğimizde, bahsi geçen zaman aralığının bir kısmında, Marmara Denizi'nin ve Ege Adaları'nın günümüzden çok daha farklı bir yapıda olduğu gerçeği ile karşılaşırız. Geçişleri kolaylaştıran bir yapı ile, adeta çeşitlenmeye kucak açmış durumdadır.
Önce çömelerek beslenme ile (bu zarif ve bir o kadar güçlü kuram, Jonathan Kingdon'dan geliyor), ayaklar ön adaptasyonda daha fazla basıklaştı. Bu itici güç, birçok örgüyü akıllıca (buradaki akıl, felsefi manada bir akıldır) düğümledi. Derken cinsel seçilimin keyfiliği de devreye girince moda olan bir iki ayaklılık örgüsü oluşturuldu. Zamanla beynin de gelişmeye başlaması ile eller daha fazla işlev kazandı (kaybettiklerini saymaz isek). Bunların tümü iç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan süreçler olarak karşımıza çıkar.
En erken Homo cinsleri bunun farkındalığında bir basamak atladılar; bu basamak şüphesiz öncenin itici güçlerinden destek almış olan, Olduvan türü aletlerdir. Dilimize sıkça ''çaytaşı aletler'' olarak çevrilirler. Aletin tam manasını karşılamasa da, oldukça kullanışlı bir tanımlamadır. Akarsuların yuvarladığı (diğer başka doğal süreçlerde bunu yapabiliyor) genellikle yumurta biçimini almış, el ile sabit tutulabilir özellikteki taşlardır. Basit görünümlü demek, günümüzün bakış açışı ile tanımlandığından, uygunsuzdur (ben günümüze göre daha basit demeyi tercih ediyorum). Adını ise ilk bulunduğu ve tanımlandığı yerden alır. Bu yer ihtişam sahibi Afrika'nın, Doğu Afrika kuşağında yer alan Olduwai Boğazı'dır. Bu aletlerde gözümüze ilk çarpan özellikler biri, kuşkusuz, standart yapıda oluşlarıdır; çünkü bulundukları her yerde birbirlerine benzeyip , aynı belirgin özellikleri taşırlar.
Anadolu'da bu döneme ait araştırmalar, kesinlikle, hak ettiği biçimde değildir. Miyosen'den itibaren (Orta Miyosen) göç odaklarının merkezi olan Anadolu, bu süreçte de yeterince araştırılmamıştır. Başta Marmara Bölgesi (Yarımburgaz Mağarası, Eskice Sırtları, Kefken, Gümüşdere) bu süreç açısından önem arz eder. Marmara alet tipolojisi bu süreç için, atalarımızın burada yer aldığını gösterir. Anadolu'dan çok eski bir örnek ise, Konya - Dursunlu'dan gelir. Dursunlu'daki taş alet kültürü (aşölyen gibi iki yüzeyi işlenmiş aleti kapsamayan), 750 binlere uzanan Avrasya tipleri ile uygunluk gösterir. Omurgalı fosillerinin zenginliği de, bahsetmeye değerdir. 900 binlere uzanan Dursunlu araştırmaları, Anadolu'nun bu süreç açısından ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Anahatları ile Anadolu ağırlıklı Alt Paleolitik Çağ
Genel Paleolitik Çağ'ın ilk başlangıç aşamasını Homo cinsleri'nin tanımlanabilir ölçüde oluşturduğu ilk alet süreci oluşturur (şimdi narin ve kaba yapılı Australopithecuslar'ın da alet ürettiğini biliyoruz). Eski Dünya'ya bu süreçte yayılan atalarımızı, ne yazık ki, çok az veri ile tanıyoruz.
Alt Paleolitik Dönem'i oluşturan kültürler adını, yine, ilk buluntu yerinden alır. Fransa'da kutlanan bu zafer, St. Acheul'de karşımıza çıkar; aşölyen olarak adlandırılır.
Olduvan aletler her yerde aynı tipte yapılıyordu; standartlaşmıştı. Bu defa, ilk kez, farklı aletlerin yapıldığı bölgeler ile karşılaşıyoruz. Farklı alet geleneğini Asya'nın büyük kısmı ile Doğu Avrupa kucaklıyor. Aşölyen dediğimiz iki yüzeyi işlenmiş aletler ise, tüm Afrika'da, Batı Avrupa'da, Asya'nın güney kısımlarında işlevsellik kazanıyor.
Bu dönem açısından da yeterince ilgi görmeyen Anadolu, bir kez daha, eldeki çok az bulgu ile ne kadar önemli bir coğrafya olduğunu kanıtlıyor. Anadolu'ya iki teknolojik bölge arasında yer alan bir sınır demek yanlış olmaz (şu anki veriler ile bunu söyleyebiliyoruz; yeni araştırmalar ile bu sınır değişedebilir, kaynaşadabilir). Marmara Bölgesi'nde aşölyen teknolojisinde üretilmiş aletlere çok az rastlıyoruz (popüler olan Yarımburgaz Mağarası'nda henüz aşölyen tipi alet ile karşılaşmadık; bu bölgede, daha ziyade, yonga tipi alet kullanımı yaygındır). Buna karşılık Orta ve Güney Anadolu aşölyen tipi alet kullanmıştır.
Özellikle Gaziantep ve Şanlıurfa'ya değinmekte fayda vardır; çünkü aşölyen tipi alet kullanımında oldukça zengin alanları kapsarlar. Bu bölgede aşölyen tipinde aletlerin yagın olmasına karşılık, daha erken tarihli abbeville tipi alet daha azdır (yapılacak yeni araştırmalar bunun bir geçiş aşaması olduğunu daha net ortaya koyabilir, kısa süreli sıçramaya da işaret edebilir).
Anadolu'da Alt Paleolitik Dönem açısından çok önemli bir merkeze daha değinmek yerinde olur. Niğde ilimizde yer alan ihtişam sahibi, jeolojik süreç harikası, Hasandağ oldukça önemli iki istasyona ev sahipliği yapar. Bunlar Kaletepe ve Avladağı mevkileridir. Her ikisinde de aşölyen tipinde alet ile karşılaşırız. Bu aletlerin obsidiyenden (volkan camı) yapılmış olması, Hasandağ gerçeği ile örtüşür. Anadolu bu bölgede henüz dünyanın bir başka yerinden tanımadığımız (şu an için) iki özelliği belirler. Obsidiyeni, coğrafi özellikler ile harmanlayarak, çakmaktaşı gibi işlemişlerdir. Yanardağ çevresi (yüksek plato) kullanılmıştır.
Genel bir Alt Paleolitik Dönem, adaptasyonun ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serer. Uygun ya da uygunsuz koşula evrim mekanizmaları ile adapte olmaya çalışan varlık (Homo cinsleri manasında) çoğalmaya girişmiştir. Anadolu coğrafyasını çok az araştırma ile tanıyoruz. Yapılacak kapsamlı çalışmaların, çok önemli bilgiler ile, tarihi tekrar tekrar şekillendireceğini düşünüyoruz.
Anahatları ile Anadolu ağırlıklı Orta Paleolitik Çağ
Orta Paleolitik Dönem'i irdelemeden önce dönemin iklimine göz atmakta fayda vardır. Evrim'in ne kadar güçlü olabileceği bu 60 bin yıllık süreçte bir kez daha gözler önüne serilir (Peter ve Romsemary Grant ile ekibinin Galapagos İspinozları üzerine yaptığı çalışmalar, bir yıllık iklimsel değişmenin bile ne denli önemli sonuçlar oluşturabileceğini belgelemiştir).
Bu 60 bin yıllık süreçte ilk dalga çok sıcaktır ve kuraktır. Ardından ise bir buzul dalga yayılır. İklim değişiklikleri Anadolu'yu kuşkusuz etkilemiştir (bu dönemde Anadolu evrimsel biyoloji açısından yeterli irdelenmiş değildir).
Kahramanımız önceki dönemlerin H. erectus'unun yerini alan H. neanderthalensis'tir (modernlerin sahip olmadığı geniş bir alın bölgesine sahip oldukları gerçeği beni onları ayrı bir tür olarak değerlendirmeye teşvik ediyor). H. habilis'in evrimsel süreçte, H. neanderthalensis olmak gibi bir kaygısı olmadığı da unutulmamalıdır; yerini alma bu bağlamda değerlendirildiğinde anlam kazanır.
H. neanderthalensis el yetileri önceki Homo cinsleri'ne kıyasla daha gelişkindir (modernler ile H. neanderthalensis arasındaki teknolojik düşüncelerin çift yönlü aktarılmış olması güçlü bir olasılıktır; bunu dil ile gerçekleştirdiler demek yanlış olabilir, bu noktada taklite bakma zorundayız).
El ve beyin işbirliği daha gelişkin aletlere yansımıştır. Önceki dönemin iki yüzeyi işlenmiş aşölyen tip aletlerinin yerini, işlevsel başka başka özellikler kazanmış (daha fazla kişilikleşmiş demek, kibirden uzak durulduğu sürece daha uygundur) yeni aletler alır. Şimdi, her işlev için daha farklı aletler ile karşılaşırız. Daha önceki dönemlerden özelliksel manada tanınan çakmaktaşı, artık daha iyi yongalanmaya başlanmıştır. Ele ya da sapa oturacak kısımlar ise, ayrıca düzeltilmiştir. Bu yeni teknolojilerin zaferini ise, yine, ilk buluntu yeri olan Fransa kutlar. Bu noktada levaluva ve musteriyen yapım gelenekleri ile kucaklaşılır.
Ortaya bu dönem ile çıkan oklar ve mızrak uçları, ya sapa bağlanarak el ile atılır ya da yay yardımı ile fırlatılır. Bunu ilk makine olarak tanımlamak ise, şaşırtıcı olmasa gerek (bu önemli bir gelişmedir; icatların kişilere yüklenmesi yerine, küçük ya da büyük ilerlemelerin sonucunda ortaya çıktıklarına işaret eder).
Dönemin yaşam koşulları ele alındığında, her başarısız avın yaratacağı psikolojik gerilim dikkate değerdir. İtici güçlerin ortaya attığı fırsatlar iyi irdelenmiştir; bu bakımdan tam isabete en yakın formlar aletsel bakımdan önem kazanmıştır. Bu daha hassas yongalama ile oluşturulmuştur. Hassas yonga ise havada daha dengeli giderek, bunu sağlamıştır. Diğer yırtcılara ve avlara yönelik oluşturulan bu baskı, merkezbenci düşünceleri iyice alevlendirmiştir.
Beslenme alışkanlıklarının da değiştiğini belirtmeliyiz. Artık besinler (özellikle etler) pişirilerek tüketilmeye başlamıştır.
Belki en önemli özelliklerden biri ise, artık ölülerin bölgesel olarak gömülmeye başlaması olmuştur. Bu ölümden sonra yaşama inanıyorlardı, söylemi ile de renklendirilir. Ölü armağanları ise buna kanıt gösterilir. Oysa ki, bu söylem çok iddialıdır; aksine saygı duyulan ya da çok sevilen bireylerin yakında ve göz önünde tutulmaya çalışılması çabası şeklinde ele alındığında, akla daha yatkın gelir.
Anadolu bu süreçte, hemen hemen her yerinden Orta Paleolitik Dönem verir. Ancak bu dönemi en iyi Antalya'daki Karain Mağarası'ndan biliyoruz. Marmara'da ise bu dönem Ağaçlı Kumluğu ile Gümüşdere, Kefken'den biliniyor. Ayrıntılı bir bilgiye henüz sahip değiliz; yapılacak yeni ve kapsamlı araştırmalar sayesinde, dönemi daha iyi aydınlatacağımızı düşünüyoruz.
Anahatları ile Anadolu ağırlıklı Üst Paleolitik Çağ
Artık modern insan (modern ve ilkel sözcüklerini ne kadar iğreti bulsam da, dilimiz bazen bu sözcükler yerine herhangi bir sözcük koyamıyor; kibirden uzak bir modern ve ilkel ile) tüm dünyaya yayılıyor. Özellikle Avustralya ve Amerika ciddi bir tehdit olan (yaptığı yıkım hesaba katıldığında) Homo cinsi ile tanışıyor. İleri kronoloji bu bağlamda, burada kullanışlı bir çıkarıma götürür; günümüzdeki Homo çeşitliliği bu dönem ile sağlanıyor. Çeşitliği kutlamaya başlıyoruz.
Evrimsel süreçte son derece etkili olan iklim bu dönemde, soğuk bir yapı ile bizleri selamlar. Kimi yerde hakim buzullanma ile selamlama tam sağlanırken, kimi yerde yüksek kesimlerdeki sınırı ile eksik selamlamaya gider; yani Würm Buzulu'nda tüm dünya buzullarla kaplı değildir. Birkaç bin yıl sürmüş olan ara sıcaklar ve ara soğuklar dönemi vardır.
İklimdeki bu değişiklikler evrimsel süreçte adaptasyonu başarıyla tamamlayanlar için sorun yaratmazken, adapte olamayanlar tarih sahnesinden silinmiştir. İklime uymaya çalışan Homo cinsi üyeleri dönem ile kimi zaman ekolojiye göre yer değiştirme çabasında karşımıza çıkar. Bu çaba diğer varlıklarda da, gözümüze çarpar. Günümüzden 18 bin yıl kadar önce yaşanan en şiddetli soğukları, bu dönem içinden tanıyoruz. Bu soğuklar buzullaşmayı tetiklemiştir. Yapılan analizler bu süreçte denizlerin, 120 metre daha alçak olduğunu ortaya çıkartmıştır. Bu alçalma kara köprüleri oluşturarak, göçleri kolaylaştırmıştır.
Sulardaki alçalma coğrafyayı değiştirmiştir. Anadolu'da bu en iyi Marmara ve Çanakkale Boğazları'ndan izlenir. O süreçte birer vadiye dönüşmüş durumdadırlar. Marmara acımsı bir iç denizdir. Karadeniz ise, soğuk bir tatlı su gölüdür. Ege kara köprüleri ile, Anadolu Yarımadası'na bağlanır. Anadolu Yarımadası genel manada değerlendirildiğinde, günümüzdekinden daha sert bir karasal iklime sahiptir. Anadolu Yarımadası'nda tabana inmeyen buzullar, ancak yüksek kısımlarda kalarak bizleri yarım selamlar. Würm Buzulu ile Anadolu'daki Tuz Gölü'nün günümüzdekinden iki kat daha büyük ve tatlı su oluşu, bu sürecin ne denli güçlü değişimlere sahne olduğunu bir kez daha gösterir. Bunun farkındalığını yaşayan Anadolu sakinleri, iklimin çok sert olmadığı dönem başında ve sonunda bir yerleşim modeline yönelmiştir.
H. neanderthalensis ile başlayan daha hassas yongalama artık, baskı ve dolaylı vurma teknikleri ile daha da gelişkin bir hale sokulmuştur. Bu teknikler, düzgün dilgi alet yapmanın anahtarıdır. Uzunca bir dönem Homo cinslerinin eline alışmış olan çakmaktaşı, daha yetkin araştırmalar ile bünyesine tahta, kemik ve boynuzu da işleyerek dahil etmiştir. Kıyıda yaşam ve göçler ile suyu tanıyan H. cinsleri bu dönem ile sulara daha fazla hakim olma çabasına girişmiştir. Bunu olta ve zıpkın ile, suda avlanma tanımlar.
Bu gelişmeler, ufak birikimlerin uzmanlaşmayı ortaya çıkartması ile oluşmuştur. Bu uzmanlaşma mağara duvarı resimlerinde kendini iyi hissettirir. Benzer uzmanlaşmayı kabartma ve heykelciklerde de görürüz. Aynı uzmanlaşma, belli bir diğer hayvan türüne odaklanarak alet tasarlamada da gözümüze çarpar.
Tüm bu gelişmeleri Neolitik Çağ'a hazırlık olan ön aşama olarak tanımlamak, yanlış bir tanımdır. Öyle ki; Üst Paleolitik Çağ'ın H. sapiens'ine zorla gökdelen inşa ettirmeye benzer. Epipaleolitik ile bunu bir ön adaptasyona benzetmek ise, daha mantıklı olacak gibidir.
Anadolu Yarımadası bu dönemde, önemini hiç kaybetmeyen bir köprü olarak tekrar karşımıza çıkar. Anadolu orinyasyen dediğimiz ilk aşamada bu yeni kültürü, kendi üzerinden Batı ve Kuzey Avrupa'ya aktarmıştır. Bu süreci Antakya'daki Üçağızlı Mağarası'ndan iyi izliyoruz.
Akdeniz sahil şeridi iklimi ve barındırdıkları ile uygun yaşam koşullarını, Anadolu'nun diğer bölgelerinden daha iyi sağlamıştır. 16 bin yıl önce iklim koşulları olumlu gitmeye başlayınca, seyrek olan yerleşimlerde bir artış gözlenir. Ormanlar daha geniş alanlara yayılmaya başlar. İç kesimlerdeki arazilere yayılmış olan Sibirya bozkırı benzeri bitkiler yerini, ılımanlaşma ile çayırlara bırakır. İklimin olumlu özellik yansımaları ilk defa yine, kıyı şeridinde gözlenir. Özellikle Karadeniz'i çevreleyen sahil şeridinde kültürel yaşam artmaya başlar. Marmara'nın Karadeniz'e yakın kesimlerinde karşımıza çıkan gelişkin orinyasyen alet kültürü son derece önemlidir. Önemi Karadeniz'in diğer bölgelerinde saptanan gravetiyen alet kültürü ile, benzeşmesinden gelir. Bu önem ise, soğuk tatlı su gölü olan Karadeniz çevresindeki iletişime işaret eder.
Akdeniz'de Kıbrıs Adası'nda ilk iskanı, bu süreçte tanımlarız.
Evet, Paleolitik Çağ'ı ''en genel hatları ile'' bu şekilde anlatırız.
Görsel: Cosquer Mağarası - Fransa /Marsilya, Causis. Üst Paleolitik (25 - 17 bin).
Kaynaklar ve İleri Okuma:
- A. Güven., 1995 (2. baskı); İnsan ve Evrim, Ege Yayınları, İstanbul.
- Harmankaya S., Tanındı O; TAY 1, Ege Yayınları, İstanbul.
- Özdoğan. Mehmet.,2002; Arkeo Atlas, Sayı : 1, Doğan Burda Rizzoli Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş., İstanbul.
Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...
O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...
O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.
Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.
Soru & Cevap Platformuna Git- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 05/05/2025 09:20:31 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1320
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.