Anahatları ile Neolitik Çağ - 2
Neolitik Çağ'ın Ölü Gömme Gelenekleri Hakkında Neler Söyleyebiliriz?
Neolitik çağ, paleolitik çağın itici güçleri etkisinde, ruhban sınıfının ortaya çıkarak, tapınak ekonomisi işbirliğinde daha da ayrıcalık kazanmaya başladığı bir çağdır. Ruhban sınıfının yönlendirmesi ile, inanç sistemlerinin vazgeçilmez parçası olan ölü gömme gelenekleri, büyük çeşitlilik kazanmıştır. Mezar türleri, mezar içine koyulan ölünün duruş şekilleri, ölünün yanına koyulan mezar hediyeleri yanında kafatasalarının gövde iskeletlerinden ayrılmak koşuluyla bir başka özel mekanda depolanması gibi uygulama çeşitliliği ile karşılaşırız (artı ürünün artı değer olduğu yaşam biçimlerinde beklendik bir yapılanmadır bu). Bu adetlerin çeşitliliği, yerleşik yaşama geçiş ile, çevrenin ne denli farklı anlaşılabileceğine yönelik iyi örnekleri teşkil eder. Yerleşik yaşama geçiş ile mülkiyet kavramı ortaya çıkmıştır. Tarım ve mülkiyet ile artı ürün, artı değer olur. Bu durumda ruhban sınıfının güç kazanması ve yönlendirici olması kaçınılmazdır.
Arkeologlar genel olarak ölü gömme geleneklerinden bahsettiği zaman, birincil ve ikincil tarz gömülerden söz ederler. Örneğin bazı bilim insanlarının ileri sürdüğüne göre, ikincil gömü durumunda, bazen ölü bir süre ev dışında çürümeye bırakılır ve ardından kemikleri gömülür (Mellaart, 1971).
Ölüleri mekanın içine gömme adeti, neredeyse, tüm neolitik çağ boyunca izlenebilir. Ölüler genellikle evlerin tabanının altına, anne karnındaki fetusun duruşuna benzer bir biçimde, gömülüyordu (bir ya da daha fazla bireyin aynı mezara koyulduğu gözlenen durumlar da olmuştur). Yani neolitik köy sakinleri, ölüleri ile aynı mekanda yaşamaya devam ediyordu. Tekrar biri öldüğü zaman, önceki mezar açılıyor ve kemikler kenara itildikten sonra yeni kemikler ya da ölü aynı mezara koyuluyordu (sanki bir bakıma aile mezarlığı kavramı oluşturulmuş gibidir). Bu uygulamanın bir benzeri de günümüzde yapılıyor; yalnız ölen bir yakınınızın mezarına gömülmek istiyorsanız, onun ölümünün üzerinden Diyanet'in açıklamasına göre bir 5 yıl geçmesi ve birinci dereceden yakınlarının onayının alınması şart. Ev tabanlarının altına gömü örnekleri için çanak çömlek öncesi neolitik çağ köylerinden örnek verecek olursak; Aşıklı Höyük (Aksaray), Nevali Çori (Şanlıurfa), Çatalhöyük (Konya) sayılabilir.
Giriş cümlemde ölü gömme adetlerinin çok çeşitli olduğundan basetmiştim. Bonogovfski bu durumu şu şekilde özetliyor: ''Ölünün kafatası altçene ile ya da altçenesiz alınarak, kimi zaman alçı, kimi zaman da yüz düzeyindeki ayrıntıları vererek sıvama adetinin ilginç örnekleri, neolitik çağ boyunca Suriye, Ürdün, İsrail ve Anadolu'da gün ışığına çıkarılmıştır (Bonogofski, M., 2001).'' Diğer yandan ölüler üzerinde bu türlü karmaşık işlere girişen ruhban sınıfının yaşam üzerindeki etkilerini düşünmek ve Darwinci hangi buyruğun bu durumu nasıl kayırarak günümüze taşımış olabileceği üzerine kafa yormak gerçekten güzeldir (ya da kayırmış mıdır, bu sorunun üzerine düşünmeyi size bırakmak istiyorum). Şu an için asla cevabını bilemeyeceğimiz konulardan biri de, neden bazı kafataslarının kil ile sıvandığıdır? Kil ile sıvanan kafatası sahipleri, ölmeden önce de bunu yüzlerine yapıyor olabilir mi? Erihalılar ise (İsrail) sıvanmış kafataslarının göz çukurlarına, deniz kabukluları yerleştirmeyi tercih etmiştir. Bir başka ilginç uygulama da Körtik Tepe'den (Diyarbakır) gelir. Körtik Tepe'nin çanak çömleksiz neolitik çağ sakinleri ölülerini evlerinin taban altlarına, anne karnındaki fetusun duruşu pozisyonunda koymadan önce, ölüyü önce taban altına yerleştiriyordu. Daha sonra üzerine aşı boyası serperek, mezarın üstünü kapatmadan önce ölünün kısmen çürümesini bekliyordu ve sonrasında tüm bedeni alçıyla kaplıyordu (bu tarz bir adete Anadolu'da şimdiye kadar rastlanmamıştır).
Kimi yerde herkes aynı tip mezarlara da gömülmüyordu. Örneğin Ganj Dareh'te (İran) kimi mezarlar toprağa açılmış çukurlar, kimisi de taş duvar örülü biçimdedir (statü farklılıkları ölenin de peşini bırakmıyor).
Mezar hediyeleri de çeşitlilik gösterir. Eti olan bir kemik, aşı boyası, çeşitli renklerde taşlar, boncuklar, kemikten takılar ölü ile birlikte gömülmüştür.
Ya Öncül Tapınaklar (tarih öncesi arkeoloji içinde, evrimsel biyolojide olduğu gibi, çoğu zaman ilk ya da son demekten ''genele uymayarak'' özenle kaçınıyorum, diğer yandan ilk insan hiç var olmadığı için onun herhangi bir ölü gömme adeti de var olamaz)?
Neolitik çağdan söz ettiğimiz zaman mimarinin ne gibi değişikliklere uğradığını ve çeşitliliğini vurgulamadan bir başka konuya geçmeyiz. Kamu yapıları olarak adlandırabileceğimiz, tapınaklar da bu cümlelerimizden nasibini alır. Bu tür yapılar için gözümüze çarpan en önemli ayrıntı, tapınakların plan ve duvar tekniği bakımından diğer yapılardan ayrılmasıdır. Bu tür yapılar çanak çömleksiz neolitik çağın hiç de eşitlikçi olmadığını gösterir.
Kimi zaman plan yuvarlaktır, taşla örülmüş yüksek duvarlarda bazen payeler, bazen de nişler bulunur. Yine kimi zaman bu yapıların tabanı kirecin yakılmasıyla oluşturulmuş çimento ile kaplıdır ve dikilitaşları ile etkileyici bir şekilde pazarlanır (pazarlanır demekten gocunmam; çünkü bu konuda ne kadar beyni etkilerseniz ve karmaşıklaştırısanız o kadar başarılı olursunuz). Dikilitaşların üzerinde, kimi zaman, çeşitli bezemelerin olduğunu da görmeniz mümkündür.
Çatalhöyük, genel olarak bu sisteme dahil edilebilecek, en iyi örneklerden birini temsil eder. Çatalhöyük'te 9 yapı katına, 40 kadar tapınak ve kutsal mekan yayılmış vaziyettedir (çok tanrılı ve tanrıçalı olan insaymunların işidir bu). Tapınakların içini süsleyen kabartmaların yanısıra, heykelciklerin de tapınaklarda bulunması şaşırtıcı değildir. Dahası Çatalhöyük insaymunlarınca inanç ya da inançlar tüm halka yansıtılmaya çalışılmıştır (eğer dini otoritenin halkın tüm kesimine yansıtılmaya çalışıldığı bir sistemden bahsedecekseniz Çatalhöyük ile doğru yerdesiniz demektir). Çünkü evler de birer kutsal mekan işlevi görmüştür (zaten ölüyü evin tabanının altına gömmek de bir anlamda o evi kutsallaştırmak demek değil midir?). Herkesçe bilindiğini düşündüğüm bir kült var Çatalhöyük'te; bu, boğa kafatası kültüdür. Kimi mekanlarda 1-2-3-4 sıralı boğa kafatasları saptanmıştır.
Çayönü (Diyarbakır) kafataslı yapısı da verilecek iyi örnekler arasındadır. Gerek mimarisi, gerekse ilginç ölü gömme adetleriyle Çayönü insaymunlarının inanç dünyasına ışık tutmaktadır (Özbek, M., 1988). Bölgede şu an için saptanan insaymun sayısı 600 kadardır ve bu sayının %65'i kafataslı yapı içinde gömülüdür. Bu yapıda kimi zaman kafatasları, vücut iskeletinden ayrı olarak depolanmıştır. Yapının ortasında yer alan yassı bir taş vardır. Bu taş üzerinde insaymun kurban ettiklerini düşünmüyoruz (en azından kafası kesilerek); çünkü iskeletlerde bu tarz kesme izlerine rastlanılmadı. Ama yassı taş üzerinde diğer hayvan kuzenlerimizin kan izlerine de rastlanılmış olması ilginçtir. Acaba her ölen insaymun için, mekan içinde bir adet diğer çeşitli türden hayvan kuzenlerimiz kurban mı verilmiştir (adak adama işleminin başlangıçlarından biri olarak düşünülebilir mi?)? Belki de sadece arada bir yapılan törendi, ama önemsiz bir uygulama olmadığı da kesindi.
Yamyamlık
İnancın ya da inançların bir parçası olduğundan bu bölüm için yamyamlığı vurgulama ihtiyacı doğmuştur.
Yamyam Sevgi
Seni o kadar severiz ki balık kardeş, ya akvaryuma hapsederiz ya da avlar yeriz...
Kusura bakma insanız biz...
Yamyamdır sevgimiz!
Edebiyat öğretmeni Erhan Tığlı yamyamlık hakkında bu cümleleri geçtiğinde, biz insanların da birer hayvan türü olduğunu düşündü mü bilmiyorum. Diğer yandan şiirselliğin kötü bir örneği olarak tanımlanacağı da sanmıyorum. Evet yamyamdır bizim sevgimiz!
Bilim dilinde yamyamlığı kanibalizm olarak tanımlamaya çalışırız. Kanibalizmin temelindeki neden nedir ya da ne değildir sorusunun öneminden çok, biz insaymunların tarihi kadar eski olduğu ve bazı diğer hayvan türü kuzenlerimizde de var olduğu gerçeği önem kazanır. Homo erectus atalarımız ve Neanderthal kuzenlerimiz kanibalizmin yöresel örneklerini vermiştir. Ama neolitikten bahsedeceksek Herxheim (Almanya) önem kazanır. Herxheim insaymunları, şu an için saptanan, 2 bin adet kemik parçasına sileksten yaptıkları kesici ile müdahale etmiştir. Saptanan kesme ve kazımadan anlaşılan şey, vücudun önce parçalandığı sonrasında ise etlerin kemikten ayrıldığıdır. Kafatası analizleri, beyinlerin de yenmek için çıkarıldığını göstermiştir.
Aslında bu konu hakkında söylenecek çok fazla şey var; ama konuyu anahatları açısından irdelemek zorunda oluşumuz beni gönülsüz bir biçimde bu bölümü burada sonlandırarak Neolitik Çağ için 3. bölümü düşünmeye itiyor. Bunlarla yetinmeyin, daha fazla kaynaktan ve gerçek bilim üreten beyinlerden daha fazlasını öğrenmeyi isteyin.
Kaynaklar ve İleri Okuma:
- Bonogofski, M., 2001; ''Cranial modeling and Neolithic bone modification at Ain Ghazal, New Interpretations'', Paleorient 27/2, 141-146.
- Mellaart, J., 1971; Earliest civilisations of the Near East, London, Themes and Hudson.
- Özbek, M., 1988; ''Culte des cranes humains a Çayönü'', Anatolica, 15:127-137.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 24/04/2024 09:38:50 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1936
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.