Bu soruyu kendi şartlarına göre varlığa çıkmış bir bilinç olarak soruyoruz. Oysa OLMAMAnın ne demek olduğu hakkında en ufak bir öngörümüz bile olamaz. Çünkü bir zamanlar yoktuk, ve o dönem için hiçbir bilgimiz yok. Bu yüzden iyilik hiyerarşisi kurmak teorik olarak, karşı değerin olmaması çelişkisiyle karşılaşarak geçersizleşiyor.
Bu yüzden soruya ÖZNEL - duygusal ya da mantıksal açıklama getirilebilir. Genellenemez.
Öncelikle ölüm sonrası hakkında hiçbir bilgimiz yok, öncesi hakkında olmadığı gibi. Hiçbir öngörüde bulunmamız söz konusu değil ölüm sonrası ve öncesi için.
Bu yüzden yok olup gideceğiz, ya da kesin ahiret var gibi kutuplaşmış yaklaşımların altı boş. Bunlar biz istediğimiz için inanmayı seçtiğimiz uydurduğumuz seçenekler. Oysa bizim inanmak istediklerimizin tamamen dışında bir evrende ve şartlarda varlık sergiliyoruz. Hiçbirşeyden haberimiz yok henüz neredeyse. Bu yüzden kesin, net üst perdeden konuşmaların gerçekle karşılaşması hızlı bir buharlaşma - süblimleşme ile son bulması kaçınılmaz. Bizim kendimize göre ürettiğimiz her düşünce gerçek karşısında komik duruma düşerek karikatüre dönüşür.
Burada şöyle bir şey var ki, seçmediğimiz bir varlık deneyimindeyiz. Karakter yapımız dahil, hiç bir özelliğimizin kökeni bize ait değil. Sadece keşfedip anlamaya çalışıyoruz. Kendini tam olarak anlayamamış bir varlığın evren yaşam, yaşam öncesi ve sonrası hakkında ahkam kesmesinin geçersizliği anlaşılmaz zorunda. Nasılsa yok olacağız ne istiyorsan onu yap mantığının çocuksu bir avunma yöntemi olduğu, yaptığımız herşeyin önce kendimizi, sonra bizim dışımızdaki varlıkları hatta evreni etkilediğini bilerek, canımız ne istiyorsa yapalım diyemeyecek derecede gelişmiş zihinlere sahibiz. Hiçbir gelişim süreci bunu önermez. Kendimizi avutmaya çalışacak durumdan, kendimizi anlamaya çalışacak seviyeye geçmek zorundayız. Bu cümleyi tekrar etmek istiyorum.
Kendimizi avutmaya çalışacak durumdan, kendimizi anlamaya çalışacak seviyeye geçmek zorundayız.
İşte o zaman var olmaya anlam yükleyebilir, var olmama üzerine olası teorik yaklaşımlar üretebiliriz. Göreceğiz ki, varoluşsal düşünce, bir zihnin ulaşabileceği en sofistike en ileri sorgulama düzeyi. Böyle bakabilmek ve kendini deneyimleme çabası, hiçbir başka referans varoluş yokoluş düzeyi ile ölçülemez.
Biz diğer varoluş düzeylerini (ya da yokluk düzeylerini) bilmiyoruz. Bu yüzden karşılaştırma yapamayız. Aynı nedenle, içinde bulunduğumuz varlık düzeyini en iyi şekilde deneyimlemek değerlendirmek, gelişime araç yapmak zorundayız. Evrimsel süreçlerin tek hücreden yüksek yapılı canlıların ortak bilincine kadar gitmesi (bu sadece bizim anlayabildiğimiz kısmı) gibi, belki de gelişim bizim anlayamacağımız formatta devam ediyor olabilir. BİLMİYORUZ.
Niye olumlu, verimli, pozitif, gelişim ile geçirmeyelim elimize geçmiş bu varlık düzeyini....
Niye çocuk gibi davranıp çöpe atalım ki.
Yetişkin olmak için ne kadar çaba gösterdim, kendimi anlamak için ne kadar çaba gösterdim, düşünmeye ne kadar vakit ayırdım, bir yıl öncesine göre ne kadar değişebildim gelişebildim???????
sorularına kendimizi mutlu edecek cevaplar vermeden böyle varoluşsal soruları cevaplamaya hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Cevap verebiliriz elbette, ancak henüz kendi üzerine odaklanmamış bir bireyin, evren yaşam gibi üst kavramları değerlendirmesinin teorik olarak geçersizliğini de kabullenmek zorundayız samimiyetle...
115 görüntülenme
Kaynaklar
-
Yazar Yok. Kaynak. (3 Ağustos 2020). Alındığı Tarih: 3 Ağustos 2020. Alındığı Yer: Bağlantı
| Arşiv Bağlantısı