Eski canlılık tanımlarında vardır hep. Uyarana tepki gösterme canlılık kriterlerinden biridir. Bu, belki de canlılık tanımları içinde kullanılan en anlamsız maddedir. Zira Evren'deki bildiğimiz fizik kurallarına tabi olan her varlık, uyarana tepki göstermektedir. Buna basitçe "etki-tepki ilkesi" diyoruz ve (etki eden kuvvet yoksa duruyorsa durmaya devam eder, bu da eylemsizlik ilkesidir.) 17. Yüzyıl'da Sir Isaac Newton tarafından keşfedilen bir gerçek bu.
Şimdi itirazlar olacaktır, "Bir topun yerden sekmesindeki topun tepkisiyle, bir insanın ani bir harekete tepki göstermesi bir mi?" diye. Evet, birdir. Sadece insanın durumunda arada birkaç fazladan aracı bulunur (o da sadece bazı durumlarda). Şöyle ki:
İnsanın yüzüne hızla elinizi savurursanız birey, hemen hemen aynı anda geriye çekilecek ve gözlerini yumacaktır. Uyarana tepki göstermenin en tipik örneklerinden biri budur. Bunu büyük ölçekte incelediğimizde, gerçekten de bir topun sekmesinden oldukça farklı olduğunu sanarız. Sanki bir "bilinç", özellikle o etkiden kaçıyormuş gibi hissederiz. Halbuki olan şey son derece "cansız" bir olaydır. Etki (örneğin savrulan el) yüze doğru yaklaşırken, ele çarpan "cansız" ışık fotonları göze ışık hızında ulaşır ve kırılarak ışığa duyarlı hücreler üzerine düşerler. Bu fotonların her birinin farklı açılarda, farklı hücrelere çarpması, bu hücrelerde farklı değişimlere sebep olur. Bu değişimler, bazı kimyasalların ışığın etkisi sebebiyle değişen yapıları aracılığıyla çeşitli tepkimelerin başlamasından ibarettir (tıpkı çakmağın düğmesine bastığınızda alevin çıkması gibi, basmazsanız çıkmaz). Ancak bu kimyasalların değişimi aynı zamanda bu hücrelere bağlı olan sinir hücreleri üzerinde aksiyon potansiyeli denen elektrokimyasal (ve tamamen "cansız") atımlar (pulslar) oluşturur. Bu elektrokimyasal atımlar, son derece yüksek hızda beyne iletilir. Bu iletimin tamamı kablolardan iletilen elektriğin hareketinden çok farklı değildir. Tek fark, kablodaki elektrik elektronların fiziksel hareketiyle sağlanırken, hücrelerimizde iyonların (yüklü moleküllerin) hareketiyle sağlanır. Gelen bu farklı atımlar, ışığın düşüş şekline, açısına, miktarına, vb. fiziksel özelliklerine göre farklı "atım kodları" oluşturur. Bu adeta Mors alfabesinde olduğu gibi, farklı uzunluk, frekans, şiddet, vb. özellikteki sinyallerden ibarettir. Bu farklı atımlar, beyinde bulunan sinir hücrelerinde farklı biyokimyasal tepkilerin oluşmasına sebep olurlar. Bu tepkimeler de son derece "cansız" olan kimyasal değişimlerdir (örneğin nükleofilik kimyasalların uyarılmasıyla sinirlerdeki P-X bağları kırılır). En basit anlatımıyla, elektrokimyasal atımların farklı şiddet-frekans değerlerinin, farklı kimyasal tepkimelerin gerçekleşebilmesini sağladığını söyleyebiliriz. Bunların her biri sonucu üretilen kimyasal ürünler, yapılan "etki"ye karşı "tepki" oluşturmamızı sağlar. Bu tepki, basitçe yeni bir elektrokimyasal atımın üretilmesidir (az önce bahsettiğimiz tepkimeler sonucunda). Bu atım, aynı hızla kaslara gider ve bu kaslarda belli biyokimyasal değişimler gerçekleşir (bazı iyonlar hücre içine girer, bazıları dışarı çıkar, yeni bağlar kurulur, bazı tepkimeler dengesiz hale gelir ve belli yönde değişimler olur, vs.). Bu sebeple göz kapaklarımız kapanır, vücudumuz geri çekilir (örneğin bel altımız sabit kalacak şekilde bel üstümüz geriye kayar). İşte tüm etki-tepki olayı, içerisinde cansız tepkimelerden başka en ufak bir şey görülmeyen ve kimyasal tepkimelerle açıklanamayan hiçbir noktası bulunmayan bir süreçtir. Burada meydana gelen her bir tepkime birkaç nanosaniye-mikrosaniye arasında gerçekleştiği için (toplam tepki süresi 100-300 milisaniye kadardır), sanki birey aynı anda geri çekiliyormuş gibi görünür; halbuki arada bir zaman farkı vardır.
Şimdi topa bakalım: Bir topun yere düşüp sekmesi olayı, çoğunuzun umursamadığı kadar basit bir olay değildir. Daha doğru bir ifadeyle, yukarıda anlattığımızdan daha az karmaşık bir olay değildir. Bizim basit düşünüyor olma sebebimizse, öğrenim hayatımız boyunca gördüğümüz -modern bilime kıyasla- ufuk daraltıcı Klasik Fizik açısından düşünmemizdir. Bu açıdan bakacak olursak top, yere düştüğünde "çarpar" ve belli bir kuvvetin etkisi altında geri seker. Halbuki iş bundan ibaret değildir. Kuantum Mekaniği sayesinde her şeyi atom yığını olduğunu ve cisimlerin davranışlarının asıl sebebinin atomik ilişkiler olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla top, belli tip atomları bir arada bulunduran bir yığın olarak görülmelidir. Yer de, benzer şekilde çok çeşitli atomları bulunduran dev bir yığındır. Bu iki atom yığını karşılaşmadan önce ve karşılaşma gerçekleşene kadar atomlar birbirlerine doğru hareket etmeye meyillidirler (Newton'un yerçekimi kuramına göre kütleçekim kuvvetinden ötürü, görecelik kuramına göre uzay zamanın bükülmesinden ötürü, kuantum mekaniğine göre karanlık madde ve enerjiden ötürü). Bu yüzden top, yere doğru hareket eder. İlk olarak topun yere en yakın noktasındaki atomlar, sonrasında ise belli bir katman kalınlığındaki atomlar yerdeki atomlarla iç içe geçmeye başlarlar. Bu katman kalınlığındaki hacimde atomlar birbiri içerisine girerler ve topun bir kısmı ile yerin bir kısmı "bir" olurlar. Bu birlik sırasında, atomun içerisinde, çekirdek etrafında dolanan elektronlar birbirlerine çok yaklaştıklarında, aralarında güçlü bir itme kuvveti oluşur ve elektronlar birbirlerini giderek artan bir şiddetle iterler. İşte bir noktada, atomlar arası çekim kuvveti, elektronların birbirini itme kuvvetine yenik düşer ve top geriye doğru fırlar. Bu süreçte atomlar giderek birbirlerinden uzaklaşırlar ve aralarındaki etkileşimler karmaşık bir biçimde değişir. En nihayetinde, topun üzerindeki son atom da yerden ayrılır ve top tekrar havaya fırlamış olur. Yani bir topun sekmesi olayı da, öyle doğrudan "çarptı sekti" denecek kadar basit bir olay değildir. Tıpkı savrulan elden vücudu kaçırma gibi.
Görüldüğü gibi, atomik düzeyde bir insanın bir etkiye verdiği tepki ile, bir topun yerden sekmesi, temel olarak birbiriyle aynıdır. İkisi de oldukça karmaşık olaylar sonucu oluşsa da, basit ilkelerle açıklanabilirler.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Evrim Ağacı. (26 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 26 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı