RN yani belleğimiz DNA’ya benzer nükleotitlerden oluşmuş bir moleküldür. Nükleotit dizisi proteinlerdeki amino asit dizisini oluşturmak için kullanılır. Nükleotit dizisinin amino asit dizisine çevirisi ise, genetik kodlama aracılığıyla gerçekleşir.
Hafıza, bildiğimiz gibi bize duyularımız yoluyla ulaşır. Eşyanın fiziksel özelliği, ışığın dalga uzunluğu, havanın yoğunluğu, duyu organlarımızla beynimizdeki algı merkezine aktarılır. Taşınan bu duyusal veriler yorumlanarak onlara anlam verilir. Kırmızı bir elma bize çekici gelir. Kesik bir bedenden akan kan ise korkuyu ifade eder. Bu bilgi, sinir hücreleri ve nöron şebekesi vasıtasıyla kırmızıyı bize yorumlar.
Her duyu organı, kendisini uyaran dış etkilere göre tepkide bulunur. Görme duyusu elektromanyetik ya da ışık enerjisine tepki verirken, işitme duyusu mekanik enerjiye, tat ve koku duyuları kimyasal enerjiye tepkide bulunurlar. Ancak beynimiz bunların hiçbirini anlamaz. Onlar elektriksel sinyal dilinden anlar. Onun için her duyu organı aldığı fiziksel enerjiyi önce elektrik sinyaline çevirirken, bu sinyal beynin anlayacağı şekle girer.
Bu çevirme işlemi, duyu organlarımızda uzmanlaşmış hücreler tarafından tamamlanır. Elektriksel sinyali beyinde bağlantı kuran nöron hücrelerine geçirir. Kırmızı elmanın iyisi beynimizde daha önce kodlanmış olduğundan, kırmızının onanmasıyla elmaları seçmeye başlarız. Elmanın dişlerimiz arasındaki kütürdeyen sesi ise, hava içinde meydana gelen titreşimlere duyarlıdır. Elmanın kütürdeyen sesini, bir klavyenin tıkırdayan tuşundan ayırt etmemizin nedeni, elmanınkinin beynimizce kodlanmış olmasındandır.
Beyin tüm edindiğin deneyim ve öğrenimleri kopyalar, kodlar ve depolar.
Özcesi; bilginin beyinde depolanması kimyasal kodlamanın karmaşık sonucudur.
Mustafa Angın