İç Barış İle!
Aslında kendi kendine yetme diye bir şey yok. Ancak bu anlamda kullanılan ve kendi sınırları ile barışık olmak vardır. Bu sınırlar ile barışık olmak o sınırlarda kalmak anlamına da gelmez. Aksine kendimizi tanımak ve potansiyelimizin farkına varıp, ayakları yere basan şekilde bu potansiyeli gerçek kılma uğraşı esastır.
Bunun için de önce kendimizi sevmekle başlamalıyız ve bu sevgiye saygı ile…
Evrenimiz bile kusursuz değil iken illaki kusurlarımız vardır ve olacaktır. Bu kusurlarımız illaki bizde zaman zaman hoş olmayan, korku, kaygı, hatta nefret gibi duygulara vesile olacaktır. Ve bu duygular bazen atmamız gereken cesur adımı engelleyecek ve bizi daha da geriletebilecektir.
Benim bu konularda yaşadıklarımdan öğrendiğim iki şeyi paylaşmak isterim.
İlki, bu tanımlamaların ve olasılıkların hiçbirinin bana özgü olmadığı. Bu muazzam bir güven verir ve benzerlerimiz ile benzer sorunları ve çözümleri için dayanışmayı, paylaşmayı öne çıkarır. Sizler de takdir edersiniz ki paylaşılan kolaylaşır.
İkincisi, bu gibi durumların ve bizde izdüşümü olan duyguların çok olağan, insani olduğudur. Olağan olmaması gereken şey bu duygulara teslim olmaktır. Zira teslimiyet peşinen bu savaşı kaybetmeyi kabullenmektir. Oysa ne genetiğimiz ne de türümüzün toplumsal geçmişi teslimiyete yer vermez.
Duygularımıza her ne zaman ki gereken önemi gösterip, hadlerini aşıp bizi yönetmeye başladıklarında ise patronun biz olduğunu hatırlatır isek, yani bizleri yönetmelerine izin vermez isek, işte o zaman hayatımızda kalıcı ve ciddi olarak bir şeylerin olumlu yönde değişmeye başladığını görürüz.
Bu paylaşımımda olduğu üzere deneyimler elbette ki özneldir ve genellenemez. Ancak yaşamın pratiği ve toplumla geçişken-iç içe dikkatli bir göz, öznel durumların türümüz için sadece genetik farklılığımız kadar farklı olduğunu görecektir. Ki o da yüzde 1 bile değil.
Bu, o yüzde 1’i hafife almak anlamına gelmez elbette. Fakat geriye kalan yüzde 99’u da görmek gerekir.
Özetle: Kendimiz ile barışık olduğumuzda, sadece korkularımızın olağanlığını değil aynı zamanda türümüz için ne denli yaygın olduğunu, potansiyelimizi ve birlikte bunu geliştirme yol ve yöntemlerini de fark edecek ve umutsuzluğu, boş bir laf olarak değil, yaşamın kavranmış zorunluluğu olarak gönüllü şekilde kendimize yasak edeceğiz. Denesek ne kaybederiz. Sevgiyle…