Had Sınırdır Sevgili Dostum…
Aklın şüpheciliği, bilimsel zeminde kaldığı sürece, bize sadece yarar getirir ve sınırımızı bir hak olarak sürekli genişletir. Ki buna hakkımız da var çünkü aynı mecradan geldiğimiz diğer canlılardan farklı olarak en azından soru sorabiliyor, cevap arayabiliyoruz.
Duyu organlarımız bizi kandırmasın diyedir zaten bilimsel kuşkuculuk. Fakat bu her şeye her zaman ve her ortamda kuşku ile yaklaşacağımız anlamına gelmez.
Kendini bilmek tam da burada başlıyor zaten: Sadece ne olduğumuzu değil ne olmadığımızı da bilmektir.
Bir iş yapmak var olmanın yollarından sadece biridir. Ancak genetik kodlarımızın hayatta kalmaya ve üremeye yönelik haklı baskısı (çünkü genetiğimizin bu konudaki milyonlarca yıllık ısrarının bir meyvesiyiz) eğer enerji transferini dayatıyor ve bu transferi ancak üreterek sağlayabileceğimizi söylüyor ise , burada şan ve şöhret değil belki ama para en önemli araçtır ve öyle kirli falan da değildir. Çünkü alın terimizin hak edilmiş karşılığıdır. Onu öyle, tekellerinde tutup onun üzerinden emeği hiçleştirenlerin gözü ve pratiği ile değerlendiremeyiz.
Umur meselesi çok derin bir meseledir fakat emin olduğum şey şu: Hiç kimse bizi bizden daha çok sevemez, bize bizden daha çok saygı duyamaz, bize bizden daha çok değer veremez. Herkese o sınırı biz gösteririz. Bu konu için de durum farklı değil. Hiç kimsenin umurunda olup olmamamız değil asıl mesele. Asıl mesele kendimizin ne kadar umurunda olduğumuzdur. Bunlar da kendi bilmenin kaldırım taşlarıdır. Yunus gibi…
Nereden geldiğimiz ve nereye gideceğimiz çok ayrı bir mesele. Dileyen başı ve sonu yıldız tozuna ve bilimsel bir temelde, dileyen bir yaratana ve inanç temelinde bağlayabilir. Ve evet neyi neye bağlarsak bağlayalım, yaşamımızın ilk sorumlusu biziz, son sorumlusu da ve bu konuda kendini bilmenin söylediği yegane şey şudur: Her duygu olağandır, insanidir. En sıradan en akla gelmeyecek olana değin her duygu yeri gelir geliştirir yeri gelir geriletir ve bu da olağandır. Fakat onlara patronun kim olduğunu her zaman hatırlatmakta fayda vardır. Buna, “Kendini Bilmek” lügatinde “Teslim Olmamak” denir.
Dört D (doğru zaman, doğru zemin, doğru iş ve doğru şekilde) ile yola çıkanın yolculuğu sınırları ve bir hak olarak aşmayı dayatıyorsa, ki buna gelişme diyoruz, elbette ki haddimiz aşacağız ki, evvelinde hadlerini aşma cesareti gösterip bize bugünleri bırakanlara vefa borcumuzu, torunları üzerinden ödeyebilelim. Bu, amiyane tabiri ile olumsuz anlamda kullanılan bir had aşmak değildir. Aksine kendini bilmenin bize öz saygı olarak yansıyan en değerli meyvesidir. Bu meyve de ancak bilmek ile olgunlaşıp tatlanabilir. Biliyorum, bildiğini de biliyorum. Sevgiyle…