Bu düşünce, klasik zaman algımızı aşan bir yerden sesleniyor. Çünkü biz zamanı çoğunlukla düz bir çizgi gibi algılarız: geçmiş, şimdi, gelecek…Ama doğa, düz çizgilerden değil; kıvrımlardan, döngülerden, örüntülerden oluşur.
Zaman da bundan neden farklı olsun?
Fraktallar—kendi içinde sürekli tekrar eden, ölçeğe bağlı olarak benzer kalan yapılardır. Bir kıyı şeridi, bir ağaç dalı, bir damar sistemi… Hepsi hem bütüne ait, hem kendi içinde evren gibi. Eğer zaman da bu şekilde örgülenmişse, belki de her an, başka bir anın yankısıdır. Ve evren, sadece ileri değil, içe doğru da genişliyordur. Zaman genişlemesi, görelilik kuramında net biçimde gösterilmiş bir gerçek. Yani zaman, sabit bir akış değil. Kütleye, hızlara, hatta bakış açımıza göre değişiyor. Zaman kayması dediğimiz şey de, mutlak bir zaman olmadığını ispatlıyor. Zamanın kendisi bile göreliyken, neden yapı olarak da fraktal olmasın?
Ve evet, Roger Penrose’un Conformal Cyclic Cosmology modeli burada çok ilginç bir pencere açıyor. Evrenin bir “başlangıcı” olmadığını, bunun yerine her büyük patlamanın bir önceki evrenin "sonu" olduğunu öne sürüyor. Yani evren, sonsuz sayıda “döngüsel” zaman diliminden oluşuyor. Ve her döngü, bir öncekinin izlerini taşırken, yepyeni bir evren olarak doğuyor. Bu yapı, hem kozmik ölçekte döngüsel bir zaman fikrini destekliyor, hem de fraktal benzeri tekrarları mümkün kılıyor. Elimizde doğrudan "zamanın fraktal olduğu"na dair net deneysel veri yok şu an. Ama fiziksel kuramların ve gözlemlerin sunduğu zemin, bu olasılığı düşünmeye çok açık. Bazen bilim, henüz doğruluğu kanıtlanmamış ama yönü doğru olan sezgilerle başlar. Ve bu fikir, kesinlikle o sezgilere yakın duruyor.