Mesele Çok Daha Derin!
“Doğa bize değil, biz doğaya muhtacız.” derken kastedilen tam da budur.
Ancak öyle küresel bir sistem düşünün ki; bindiği dalı kesiyor. Hem de her geçen gün daha da pervasızlaşarak. Hem de bencil ve kendi doğasına düşman bir “akıl” ile ve sırf kar ve onun garantisi olan iki şey adına: Amansız sömürü ve arsız tüketim. Hem de ihtiyaç fazlası üretim yöntemi ile…
Hal böyle olunca ve sistem küresel olunca, emin ol ki sevgili dostum Amazonlar bile seni kurtaramaz ve o aradığın iç huzuru sana veremez. Çünkü biz toplumsal varlıklarız ve temel sorunumuz toplumsallığımız değil, bu toplumsallığın altını boşaltan bireyciliğimizin kendisidir.
Hikayesi ta özel mülkiyetin kutsandığı ve toplumsal kardeşliğimizin bozulduğu sınıfların doğuşuna kadar gider, köleci toplumun inşa sürecine kadar. Ve korkarım ki sınıflar, ezen, ezilen ve özel mülkiyet var olduğu sürece, bunu tekelinde bir tahakküm aracı olarak tutmak isteyecek egemenler (devlet) , bu egemenlerin, yabancılaştırıp-yozlaştırarak kendilerine yedeklediği bireyler ve bu vesile ile bu duruma isyan eden senin gibi milyonların doğasına dönüş özlemi hep var olacak.
Bu özlemi gerçek kılmanın tek yolu var ne yazık: Doğru tedavi için teşhisi doğru koymak. Ustalar bunu yapalı iki asra yakın zaman geçmiş. Belki de onlara artık daha bir can kulağı ile kulak vermek lazım ve belki de en önemlisi buradan başlamak lazım. Yani bireysel kurtuluşun ancak toplumsal kurtuluş ile mümkün olduğunun bilince çıkarılıp bu amaçla kolların sıvanması ile… Yani “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”
Hepimize kolay gelsin… Sevgiyle…