Benim Bildiğim!
Kimlik, öyle oturup bir kimlik yaratmaya çalışmakla yaratılmaz. Kimlik kesintisiz bir emek ve süreç işidir. Bu süreçte her daim hatalar olabileceği gibi o hatalardan ders çıkarmak, ki buna deneyim diyoruz, kimliğin kolonlarını oluşturur.
Araştırma, okuma, dinleme, gözlemleme ve paylaşma ile akıllı insanın ilk alameti farikası olan soru sorma eylemlerinin, yaşamın olağan akışı içinde harmanlanması, kimlik oluşumunun kirişleridir, duvarlarıdır, çatısıdır.
Yani kimlik, bir bakıma hayatın olağan akışının emekle birleşiminden doğan bir çıktıdır. Bir tasarı değildir, laboratuvarda üretilemez (gerçi toplumu zaptu-rapt altına almak gayesi ile egemenler üretme derdindeler, o ayrı mesele).
Kimlik özgürlük ister. Özgürlük özgünlük ister. Özgünlük emek ister. Emek yola koyulmayı ve “ya bismillah” deyip bir yerden başlamayı şart koşar. Yani yol yürümeyi. Yol yürüyen illaki hata yapar. Kimlik o yapılan hatalarla da yoldaşlık etmenin ve fakat onlara takılmamanın meyvesidir, neticesidir.
Arayış iyidir. Fakat her iyi olan sağlıklı demek değildir. Ne aradığımızı bilmek hem iyi hem sağlıklıdır. Bunun için de kendimize sahici bir ayna tutmak gerekebilir. Geriye, mümkün olduğu kadar soru sormak ve cevap aramak, tıkandığımız yerde de güvendiklerimizden destek almak, onlarla paylaşmak kalır…
“Ne kadar bilirsen hey dost, bilene danış,
Danışan dağları aşar mı, aşar.
Danışmadan yola düşse bir kişi,
Yorulup yollarda şaşar mı şaşar…”
(İlk iş olarak bir günlük tut, oku ve okut derim) Sevgiyle…