Kestirmek biraz zor. Çünkü "baskın tür" demek sadece kimin en zeki olduğu ya da en havalı şeyleri kimin yaptığıyla ilgili değil; ekolojik olarak bu genellikle biyokütle, çevre üzerindeki etki ya da besin ağındaki konumla alakalı. Biz ortalığı karıştırmayı bıraktığımızda, pek çok tür için büyük bir ekolojik serbestleme (rahatlama) durumu görürdük. Bilişsel yetenekleri ve alet kullanımları nedeniyle şempanzeler gibi primat kuzenlerimizi ya da sayıları ve kolektif zekaları sayesinde sıçanlar gibi çok uyumlu türleri, hatta karıncalar gibi bazı ösosyal böcekleri aday göstermek cazip gelse bile asıl "baskın" tür ekosistemden ekosisteme çılgınca değişebilirdi. Saf biyokütle ve küresel dağılım açısından, prokaryotlar (bakteriler gibi) ve mantarlar zaten biyojeokimyasal döngülerde ve ayrışmada inanılmaz derecede baskın roller oynuyorlar ve onların saltanatı, belki de başlangıçta daha da kontrolsüz bir şekilde devam ederdi. İnsan baskısı (avlanma, habitat yıkımı) olmadan gelişebilecek daha büyük omurgalılar popülasyon patlamaları yaşayabilirdi – otlaklarda toynaklıları ya da yeni restore edilmiş habitatlarda belirli tepe avcıları düşünün, bu da karmaşık trofik kaskad değişimlerine yol açardı. Ancak hiçbir tek tür muhtemelen insanların şu anda uyguladığı türden küresel, çevreyi değiştiren bir baskınlık elde edemezdi; bunun yerine, yerel ekolojik süksesyon ve türler arası rekabet tarafından şekillenen, bölgesel olarak baskın türlerden oluşan bir mozaik görürdük diye düşünüyorum.