Varoluşçuluk zor zenaat!
Hele ki “Tutunamamak”…
Süreklilik kainata özgüdür ve adı devinimdir. Bu bazen acı bazen tatlı seyreder ve biraz da çağın şakası olarak nasip işidir.
Ancak mermeri delen suyun tazyiği değil damlaların sürekliliğidir. Onca tazyiğe rağmen delinemeyen mermere suçu atamayız, çünkü kuralı peşinen koymuş ve bana damla ilen gelin demiş.
Gezegenimizdeki devasa okyanuslar böyle oluşmadı mı ki, göktaşlarının bağrındaki mikro düzeyde su kristallerinin milyonlarca yıl seyahat edip bir tesadüf sonucu gezegenimize ulaşarak ve milyonlarca yıl boyunca döşünü döve döve…
Bugün yaşamı ona borçluyuz: Her yıkımın aslında yeniden yaratımın kendisi oluşunun o muazzam evrimine hayran kalarak…
İyi ki süreklilik var ve iyi ki devinen bir evrende çapımız kadar hükmümüze rıza gösteriliyor ki kelebek misali ve etkimize açık…
İşte asıl bunu yok ve yük saydığımız an yittiğimiz andır. Ötesi sabır ve ısrara açılan bu evrenin en büyülü sözüne delalet: Umutsuzluk hala yasak!
Yorgunluk… Acının sürekliliğinin yarattığı o en onanmaz, en tarifsiz ve en içe işleyen yorgunluk…
Bu coğrafyada insanı erken olgunlaştıran, Filistin’de çocuklardan generaller yaratan bu değil mi ki şikayet ederiz. Bu değil mi ki en umutsuz olduğumuz anda bile bize ve tartışmasız umutsuzluğu yasak eden itenek… Bu değil mi ki türümüzü bugüne taşıyan sihir…Sevgiyle…