Kabul etmek tartışmayı bitirir!
Çünkü kabul aynı zamanda o kabulün dayandığı tüm öncüllere de rıza anlamı taşır. Şayet taşımıyor ise kabul yok demektir.
İşte o tüm ön kabuller de tıpkı tanrının varlığı gibi kabul edildiğinde; tanrının insanları bir sınavdan geçirdiği, bu sınavın çok aşamalı olduğu ve sınavı geçenlerin mükâfatlandırılıp geçemeyenlerin aldığı puana göre cezalandırılacağı, bu sınavların şekli, şemali, amacı ve aşamaları ile ilgili kuşku duyulmaması gerektiği, aklımızın yetmediği veya aklımıza uymadığı yerde de hikmetinden sual olunmaz deyip tam bir teslimiyet ile hareket edilmesi gerektiği de kabul edilmiş olur.
Hal böyle olunca da şayet ilgili inanç ile ilgili öğretilerde tanrının mutlak iyiliği temsil ettiği iddiası var ise, inanan için bunu öyle ve tartışılmaz, sorgulanmaz bir kaide olarak kabul etmek dışında bir seçenek yoktur.
Zira, akla ve mantığa ve insanlığın bedeli peşinen ödenmiş milyon yılların birikimine göre soru sormaya, sorgulamaya başladığımız an, ilgili öğretinin en esnemez kuralı olan kuşku duymama kuralı da çiğnenmiş ve kuşkuyu kendisinin temel yaratıcısı “tanrı” kılan başka bir alana geçmiş oluruz. Ki adı bilimdir. Dayanağı diyalektik- materyalist felsefedir, amentüsü ise kuşkudur. Sevgiyle…