Edep, Edip, Edebiyat!
Böyle sıralayınca ve sorunun sahibi sevgili Umut Deniz’i tenzih ederek, diyebilirim ki işin aslı daha kolay anlaşılır.
Edep terbiyedir. Terbiye ise, ana babanın veya ebeveynin, çocuğunu veya sonraki nesli doğasına uygun olarak yetiştirip yetiştirmediğinin ölçüsüdür. Edip; bunu ete kemiğe bürüyen ve yazının icadından sonra kalıcı olarak sonraki nesillere taşıyan kişiye denir. Edebiyat tüm bu külliyatın ta kendisidir.
Dolayısı ile günümüzde bir eseri edebi yönüyle bile olsa değerlendirirken, insanlığın birikiminden ve ortak edebinden ( onu var eden temelinden ve ona geleceğe yönelik yön veren işlevinden) bağımsız ele alamayız.
George Orwel de bundan muaf değildir.!
Dili ve dilinin akışı, kurgusu, anlatım ve ikna gücü muazzam olsa da durduğu zeminin kayganlığı ve toplumsal var oluş serüvenimiz ile uyumlu olmayışı, ona yönelen haklı eleştirilerin temelini oluşturmaktadır. (Bununla ilgili George Orwel ve 1984 başlıklı blog yazım mevcuttur)
Dolayısı ile bir eseri sadece edebi yönü ile izah etmeye çalışmak zaten her yönü ile izah etmeye çalışmak demektir. Ancak edebiyatı ve edebiliği özel bir alan olarak ve en başta vurguladığım çerçevenin dışında ayrıcalıklı şekilde ele almaya kalkışırsak, korkarım ki, bilim dahil her alan aynı ayrıcalığı talep edebilecek ve bu ayrıcalık üzerinden dokunulmazlık talep edebilecektir. Bu ise bizi, dokunulmaz, tartışılmaz, sorgulanamaz ve eleştirilemez bir alana taşır ki; ötesini hayal bile etmek istemem…Çünkü bu, aklın önce tam teslimiyeti, ardından intiharıdır…
Bir de şu yalan vurgusu yok mu? Şık durmuyor. Velev ki doğru bile olsa bunu söylemek bize düşmez… Çünkü hem kanıtımız yok hem de bir önemi yok… Sevgiyle…