Ebediyet!
Bir ülkeyi yoktan var etmek muazzam bir şey, ancak eşsiz değil. Eşsiz dediğimiz an en başta bu ülkeyi yoktan var edenin dayandığı aydınlanma felsefesine ve onun dayandığı akla ve bilime ve dolayısı ile şahsiyetine haksızlık etmiş oluruz ki; onun asla böyle bir talebi ve beklentisi olmamıştır. Böyle bir düşüncesi de…
Ancak reformlarının dayanağı onun iki temel ilkesinden damıtılmıştır. Hem de çoğunluğunun bildiğinin aksine kurduğu cumhuriyete temel olan Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik değil, onların da temeli olan, aklın ve bilimin ürünü Laikliktir ve değişimi, gelişimi, kendisini aşmayı öğütleyen ve işaret eden Devrimciliktir.
Döneminde tüm mazlum dünya halklarına kılavuzluk yapmış olan bu temelin, gerek değişen dünyanın değişen şartlarına ve doğal olarak gerekse eskiye dönüş özlemi ve emperyalizmin bu coğrafyada ortaklaştığı aparatlar üzerinden aşındırılarak ve yapay olarak her ne kadar etkisi azalsa da; varlığını sürdürebilmesinin yegane yolu, onu bir ayeti kelam gibi belleyip kutsallaştırmaktan değil, dayandığı temel üzerine yeniden ve daha bir bilimsel şekilde inşa etmekten geçer.
Mustafa Kemal’i doğru kaynaktan ve özellikle kendi nutuklarından ( Büyük Nutuk-Bursa Nutku) okuduğunuzda göreceğiniz şey budur.
Ebediyet yani sonsuzluk meselesine gelirsek; Muhakkak ki çok uzun süre kastı var ötesi değil. Çünkü sonsuzluk, değil türümüze, gezegenimize, evrenimize bile tanımlanmış bir hak değildir.
İşte o çok uzun süre de, bu emaneti devralan gençlerin ne denli aklı ve bilimi kılavuz edineceğine, bunda ne denli ısrarcı davranacağına ve buradan uzaklaşıldığı an, uzaklaşana ve uzaklaştırana ne denli dur diyeceğine bağlıdır. Sevgiyle…