Katılar kırılgandır!
Toplumsal yaşama mecbur olanların sınırlarını kolektif irade belirler ki adı toplumdur.
Bu nedenledir ki; özgürlüğün tanımının bel kemiği, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitişe işaret etmesidir.
Ancak yaşam, hele ki toplum gibi iç içe olan ve aynı anda bir çok etkiyeni ve etkileneni olan karmaşık sistemler, tıpkı ortaklaşmacı yaşam süren bedenimiz gibi, keskin hatlar, mutlak ve doğrusal çizgiler içermez. Esnekliği önceler ki esneklik onun manevra kabiliyetini ve vesilesi ile sürekliliğini arttırıp sağlayabilsin.
Kendi sınırlarımızı belirleme ve bu sınır aşıldığında ona denk düşen bir tepkiyi, görece haklı olarak, gösterme hak ve özgürlüğünü bu ana eksenden uzaklaştırdığımız an, başkalarına da bu hakkı tanımış ve toplumsal çatışmaların kapılarını açmış, bizi bir arada tutan bağları koparmış ve kendimizi de hem onun hem de yaşam denen oyunun dışına itmiş oluruz. Oysa toplum uzlaşının ürünüdür.
Bizler laf olsun diye sapiens sıfatını kullanmayız. Bu sıfat hak edilmiş bir sıfattır ki somut kanıtı evrimin tepesinde oluşumuzdur. Bu aklın ürünüdür ve bu akıl der ki; Toplumsal ilişkilerde katılık, her ne kadar tanımlanmış hak ve özgürlükler temelinde olsa da, başlarda çok ihtişamlı fakat sonlarda bir o kadar dramatik sonuçlara vesile olur. Çünkü çok kırılgan olur.
Oysa esneklik, ki türümüzü tepeye oturtan ve evrimin uyum adını verdiği şey, her daim bir yedek anahtar misali, en zor zamanlarda en umulmadık kapıları açar. İşte o toplumsal esneklik, bireysel hak ve özgürlükler arenasında, o keskin ve doğrusal çizgilere (sınırlara), birbirine geçişli menderesler (s harfi gibi) çizdirir.
Bu mütevazı hareket sayesinde bireyler bazen birbirinin sınırlarını ihlal eder ancak bir soruna neden olmaz. Buna modern dilde hoşgörü diyoruz.
Sonuç olarak; bu hoşgörü istismar edilmediği sürece sizin hisleriniz ve tavrınız buna denk düşmektedir. Doğamıza da uygun olanı budur. Sevgiyle…