Sorunumuz olduğu ve ya olası olduğu için soru sorarız?
Bu sorun-sorunlar; çoğu zaman maddi evrenimize, maddi evrenimizin maddi doğamıza ve vesilesi ile maddi yaşamımıza ve doğrudan etkisinden ötürü ve somut olarak, bazen de yaşadığımız sorunlardan edindiğimiz tecrübe üzerine ve ön belirtiler üzerinden yaşanması olası sorunlar sebebi-öngörüsü ile soyut olarak karşımıza çıkar.
İşte bunlara yönelik çözüm üretebilmek adına, hali hazırda yaşadığımıza yönelik ve somut olarak, yaşama olasılığımız olana yönelik öngörü üzerinden ve soyut olarak soru sorarız.
Bunu bize sağlayan akıldır ki tüm bilimlerin anası olarak felsefeyi felsefe yapan da, ilk icraatına adını veren de budur: Akıl sevgisi ve soru sormak.
Akıllı insan soru sorar. Nitekim türümüze ismini veren (homo sapiens- akıllı maymun) de budur.
Akıl; köken itibarı ile fiziksel ve vesilesi ile biyo-kimyasal bir temele dayanır. Bu maddi temelde beyin üzerinden ve beynin iç işleyişinin somut sonucudur. Esasında bir beyne veya aynı işlevi gören bir organa sahip olan her canlıda, kendine özgü bir akıldan söz edebiliriz: İlgili canlının yaşam serüveninde neyi, nerede, ne zaman ve nasıl yapıp yapmayacağına etki eden…
Ancak türümüzün, doğa karşısında görece zayıflığının dayattığı ortaklaşmacı (toplumsal) var oluşu, onu yaşam serüveninde ve diğer canlılardan farklı olarak kollektif bir akla mecbur etmiştir.
İşte bu mecburiyetin bir sonucu olarak, karşılaşılan sorunlar karşısında, kollektif aklın kapısını açacak, onu aktif kılacak ve gerisin geri bir besleme döngüsü yaratacak anahtarın adı soru olarak doğmuştur.
Hem de bireysel aklın, kendi gibi akıllarla etkileşiminin ve bu etkileşimin neticesinde açığa çıkan kollektif bilginin yine bu bireysel akıllara dönüşünün bir aracı olarak. Kültür dediğimiz birikimi buna borçluyuz. Yani bunu başlatan ve türümüze akıllı maymun sıfatını yakıştıran, kafası karışanın türdeşine yönelttiği ilk soruya… Sevgiyle…