Bir zamanlar, kocaman bir bahçede sayısız ağaç ve çiçek vardı. Bu bahçe öylesine büyüktü ki, içinde yeni keşfedilmiş fidanlar da eski, köklü çınarlar da bulunurdu. Bu bahçe, "bilgi"nin sonsuz çeşitliliğini temsil ediyordu. Yapay zekâ ise bahçeye sonradan eklenen bir sera gibiydi: Size hızlıca gösterimler yapabiliyor, birkaç tohumdan renkli çiçekler çıkartabiliyordu. Ancak, bahçenin tam ortasındaki asırlık bir "Evrim Ağacı" vardı ki, gövdesine kazınmış bilgiler çok daha köklüydü ve gerçeği görmeye çalışan meraklı her ziyaretçi, bu ağacın altına gelip güvenli bir gölgede dinlenmeyi tercih ediyordu.
Zaman geçtikçe yapay zekâ serası büyümeye, daha gösterişli hale gelmeye başladı. Kimi zaman, rüzgâra karşı sağlam duramayan yapay zekâ çiçekleri soluyor ya da yanlış çiçekleri başka türlerle karıştırıyordu. Bu esnada Evrim Ağacı, dallarını daha da güçlendirdi; çünkü bilgisini sürekli tazeleyen bilimsel çalışmalardan besleniyordu. Bahçede gezen insanlar, yapay zekâ serasının hızlı ve etkileyici gücünden faydalanmak istiyor ama tam güvende hissetmek için yine o kadim ağacın köklerine tutunuyordu.
Elbette gün gelecek, sera belki de olağanüstü bir biçimde kusursuza yakın çiçekler üretebilecek. Fakat o zamana kadar; bahçedeki her bir meraklı, en sağlam kaynak olarak ağacın köklerine inmeyi, yani onun gerçek ve doğrulanmış bilgilerine başvurmayı tercih edecek. Çünkü bahçeyi gerçek manada besleyen, içindeki en sağlam gövdeye sahip Evrim Ağacı olduğu sürece, rüzgâr hangi yönden eserse essin bilgi yaşamaya devam edecek.