ÖLÜM ve YAŞAM CANLILIĞA ÖZGÜDÜR!
Ölüm; İnsan, hayvan, bitki için yaşamın sona ermesidir ve canlılığa özgü bir kavramdır.
Bizim bunu son anlamında cansız varlıklar, gök cisimleri ve hatta evren için kullanıyor olmamız bu tanımı değiştirmiyor.
Kavramın özüne sadık kalacaksak, canlılık ya da daha bilindik bir tabir ile hayat, güncel canlılık tanımına uygun maddi bir vücuda tabidir. Bu zemin ortadan kalktığı zaman canlılık da ve dolayısı ile hayat da sona erer. Bu nedenle ölümsüzlük bir hayaldir.
Bunu aşabilmek için arka kapılardan dolandığımızda bu arka kapılar ardımızda bir şeyleri bırakmayı dayatır. İşte o bıraktığımız şey de aslında aradığımız şeyin ta kendisi olur: Canlılığa özgü ve tanımlı hayat. Yani bir bakıma pirincin derdinden evdeki bulgurdan da olmak.
Bu hali ile bugünkü canlılık tanımından yola çıkarsak varış noktalarımızdan biri asla zihnin, onu var eden bedeninden koparılması olamaz. Çünkü evrenimiz bildiğimiz ve bilimin işaret ettiği şekli ile sanal değil, somut, maddi bir evren.
Ancak ileride canlılığın tanımı değişir ve teknolojimiz zihnin bugünkü karbon temelli bedenlere ihtiyaç duymadan da var olabileceğini kanıtlar ve bu konuda gerekli alt yapıyı inşa ederse, elbette zihinlerimiz başka yapay bedenlere-maddi zeminlere transfer edilebilir ve varlığını uzunca bir süre sürdürebilir ancak hem sonsuz hem de sanal değil.
İhtiyaçlar ve tükenme sorununa gelince: Halklarının yararına inşa edilen çevre ve doğa dostu bir bilim için ve ileride öyle tahmin ediyorum ki çözümü en kolay sorunlardan birisi beslenme sorunumuz olacaktır. Bugün bile suyu ve yiyeceği, et dahil , laboratuvarda ve yapay olarak üretebiliyoruz. Bir de gezegenler arası seyahat ve kolonileşmenin eşiğinde bir bilim ve teknolojiyi bir hayal edin. Sevgiyle.