MİNAREYİ ÇALAN KILIF UYDURMAK ZORUNDADIR!
Hiçbir dolandırıcı foyası açığa çıksın istemez. Ya dikkatleri dağıtır, ya korkutur ya da dolandırdıklarının algılayışını dumura uğratır, düşünemez hale getirir.
Bu değerlendirme “günahı” çok olan her egemen için geçerlidir.
Bugün dünyada egemen olan sistem; özel mülkiyete dayalı, alınterinin gaspı üzerine refah kurma derdinde olan ( bakınız artı değer) elitlerin düzenidir. Sosyolojik karşılığı da burjuvazidir. Sistemin adı da kapitalizmdir. Yani gölgesini dahi satamadığı ağacı kesen sistem…
Temsilcilerinin nicel (sayısal) durumuna baktığımızda ; 8 milyara yakın dünya nüfusuna kıyasla bir elin parmaklarını geçmez fakat dünya nimetlerinin yüzde seksenine sahip.
Geriye kalan milyarlar emekçidir ve her bir şeyi üretmelerine rağmen dünya nüfusunun yüzde doksanından fazlası olmasına rağmen, kendi ürettiği dünya nimetlerinin azami yüzde yirmisi ile yetinmek zorunda…
Bu tahakküm nereden geliyor. Nasıl oluyor da bir elin parmaklarını geçemeyenler her şeyi üreten bütün dünyaya tahakküm kurabiliyor. Cevabı çok basit: yaşamın her alanında örgütlü…
Ya diğerleri, yani her şeyi alın terleri ile var edenler; emekçi ,işçi sınıfı olarak adddedilenler; Dağınık…
Bir tarafta sömürü düzeni kurup haksız fakat bir arada olanlar, öbür tarafta her bir şeyi var edip ancak hayatta kalabilecek kadar yarattıklarından pay alabilenler, haklı fakat darmadağın…
İşte bu; ayrıcalıklı sınıfın ancak her tür argüman ve ( eğitim, sosyal medya, televizyon, radyo, gazete, güvenlik, hukuk vb) araç ile milyarlarca insanı, bu gerçeğin farkına varabilmesinin önüne geçmek için, uyutması ve cahil bırakabilmesi ile mümkün olur.
Elit egemen bunu başardığında, karşıdaki ( işçi - emekçi) özünü yitirmiş, doğruyu yanlıştan ayırt edemeyen, sorununun kaynağını tespit edemeyen anlamında ve sosyolojik tanımı ile YABANCILAŞMIŞ olur.
Yabancılaşan yalnızlaşır ve yalnızlaşan korkar. Korkan; ya yeter artık deyip kendisi gibi olanlarla hak arama mücadelesine girer ya da umudunu tamamen kaybederek güçlüden yana (elitten- egemenden) tavır takınır. Böylece haklı olanın olması lazım gelen birliği tarumar edilir.
Hatta öyle bir aşamaya gelir ki; aynı emekçi sınıfın mensupları, elit-egemen tarafından karşı karşıya getirilip işin içinden “tereyağından kıl çekercesine” sıyrılır.
Buna da dostu-düşmanı karıştırma adı verilir.
Elit –egemenin en can alıcı stratejisi budur. Birbirine düşürmek ve bunu sadece cehalet ile yapamaz. Bunun da ötesine geçer ve bir zamanlar dünyanın en adil ülkesi olamaya aday ALMANYA’DA olduğu gibi, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya hedefinden faşizme (nasyonal sosyalizm adı altında) ani bir dönüş, ÖRGÜTLÜ CEHALET ADI ALTINDA, DÜNYANIN EN KANLI SAVAŞININ ( İKİNCİ EMPERYALİST PAYLAŞIM-DÜNYA SAVAŞI) fitilini ateşler…
Bugün çok farklı değil. Yine egemen elit azınlıkta, haksız fakat organize (örgütlü). Yine Emekçi çoğunluk haklı fakat dağınık. Ve yine bunun devamını sorunsuzca sürdürmenin en iyi argümanı cehalet. Yani “niye böyleyim, böyleyiz” sorusuna dahi cevap veremeyecek denli akli melekelerden yoksun bırakma uğraşı… Bir de örgütlüsü var , güzel memleketim üzre…
Kaynaklar
- Karl Marx. (1999). Grundrisse 1. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 405.
- Georges Politzer. Felsefenin Başlangiç İlkeleri. ISBN: 9786059062527. Yayınevi: FELSEFE KULÜBÜ. sf: 264.
- Fikret Başkaya. (2005). Seçilmiş Yazilar. Yayınevi: Özgür Üniversite. sf: 182.
- John Pilger. (2003). Dünyanin Yeni Efendileri. Yayınevi: Timaş Yayınları. sf: 216.
- Friedrich Engels. (1975). Almanya'da Devrim Ve Karşi Devrim. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 149.
- Karl Marx. (2013). Yabancilaşma. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 205.