Bünyenizde tiksinmenizi ne ve hangi mekanizma sağlar. Tiksinmek derken bir yemekten yada bir ahlaki olmayan davranıştan. Hal böyleyken ahlakın nesnel temeli yok demek anlamlı değildir. İnsan eti yemekten tiksinirsiniz örneğin. Yada kötü bir film karakterinin yaptıklarını da 'iğrenç' bulursunuz. Bunlar arasındaki bağlantı yok mu dediniz acele etmeyin.
Bu iki tiksinmek arasında fark nedir, var mıdır ve fark varsa bu farkı ney yaratır. İnsana (insandaki anlamlara) dair aradığımız herşeyin kaynağı evrendedir. Aydınlık ve karanlığı bize evren ögretir. Aydınlık ve karanlığın bilincimize yansımasıyla bilimin 'aydınlığı' ve cehaletin 'karanlığından' bahsederiz. (Bu evrendeki deneyimler bilincimizde de aydınlığı ve karanlığı yaratmış olur.) Evrendeki aydınlığı ve karanlığı deneyimlemeden, bu tanımları ve kavamları üretmeden, zihnimizde bu kavramlara ulaşan anlam temeli oluşmadan bilimin aydınlığından da cehaletin karanlığından şeklinde bir nitelemeden de bahsedemezdik. İnsanlar içlerindeki iyinin ve güzelin ışığından bahsederler daha ötesi bunu bünyelerinde hisseder, yaşarlar deneyimlerler, iyi olan onlara bunları yaşatır ama bunun kaynağı yeterince sorgulanmaz. Aynı şekilde doğa (biyolojimiz) bizim genler yolu ile tiksinmemizi sağlamasaydı tiksinme diye bir olgu ortaya çıkmazdı. Biz de bunun alakalı bir biçimde ahlaki olmayan bir davranıştan da tiksinemezdik. Yani burada somuttan (dış dünyadan) soyuta (bilince) giden bir süreç söz konusudur. Kendimizle, bünyemizle ilgili tüm tanımlamalarımız, tariflerimiz evrendeki deneyimlenen karşılıkları ile anlam bulmuşlardır.
Bünyemiz tiksinir, bu özelliği taşır ama neyden tiksineceğimize bilincimizin geçtiği aşamalar karar verecektir. İşte bilincimizin geçtiği aşamalar kısmında çağ ve toplum (o çağ veya toplumdaki ahlaki bilginin ne olduğu) devreye girer. Nerde nasıl yetiştiğiniz zihninizin hangi ahlaki kurallar ile eşleştiği bünyenizde zaten mevcut olan tiksinmenin (tiksinmeye dair mekanizmanın) neye dair olacağını belirler. Beynin kritik evrelerde geçtiği süreçlerin ve erken evrelerin sanmayın ki biyolojik bir yazılıma dönüşme mekanizması yoktur diye. Bu vardır ve biz buna 'bilinçaltı' diyoruz. Köpek yemenin normal olduğu ve anormal olduğu yerler vardır. Anormal olduğu yerlerde siz tiksinirsiniz, burada beyninize yerleşen yetişme biçimi (bilgi) gerekli biyolojik mekanizmayı oluşturarak sizin gerçekten tiksinmenizi sağlıyor mu sağlamıyor mu bu önemlidir ve bilinciniz de geçtiği evrelerle bunu sağlamayı evet başarıyor.
Kuduz virüsü bedeninize girerse beyninizi etkiler ve virüs kendi genetik malzemesi yoluyla çoğalmak ve başka bedenlere geçmek için konakladığı canlıda ısırma isteği oluşturur. Genleriniz enses ilişkinin kaçınmanız için sizi bundan tiksindirebilecek etkiyi oluşturabilir. Yada kendi türünüz olan bir insanın etini yemekten tiksinmenizi sağlayabilir. (Üstelik bunu da nesilden nesile aktarılan bilgi yolu ile biyolojik bir mekanizma çerçevesinde (yani biyolojinize işleyerek) yapabilir. Tıpkı gözünüze yaklaşan cisim nedeniyle reflekssel bir tepkiyi beyninizin kendiliğinden oluşturmasına dair bunun biyolojik mekanizması nasıl oluşup nesilden nesile aktarılıyorsa diğeri de aynen gerçekleşebilir. ) Kısacası çok derine inerseniz bırakın toplumu çağı evrende ne zaman var olduğunuz bile ahlaki halinizı belirlemiş olur. Burada geçmişe doğru gittiğiniz de türlerin bir anda diğerine dönüşmemesi nedeniyle hiç bir türün bir diğerine dönüştüğü anı geçmişte bulamayacak olmanız ama buna rağmen bugün kozmik ölçekte şuanda var olmanız nedeniyle tür tanımlaması yapmaya benzer bir manzara ile karşılaşmanızla aynı durum vardır. Şuanda kozmik ölçekte var olduğunuz an olarak gördüğüz manzara geçicidir kesintisiz bir sürecin eseridir, hala da süreçler devam ediyordur ama sizin var olduğunuz an gördüklerinizi yine de belirleyecektir. Yani enses ilişkiden tiksinmeye dair genler nesilden nesile oluştu ve bugüne geldi ise siz de bugün ona dair tiksinme durumunu deneyimleyip yaşayacaksınız demektir. Kozmik ölçekte 'nerede' hangi anda doğduğunuz da ahlaki dediğimiz özelliklerimizi bu anlamda belirler ve etkiler. Yukarıdaki örnekle henüz göz kapatma refleksi oluşmadan da var olmuş olabilirdiniz. Ama nesilden nesile bu oluştu siz de doğdunuz ve bu özelliğe dair genetik gerekli mekanizma size de beyniniz yolu ile aktarıldı. Dikkat edin bu refleks sonradan öğrenilmez. Bilinçaltı olarak ifade ettiğimiz bir biçimde beyninizin biyolojik mekanizmasına dahil olarak gelir. Bunu harekete geçirmeye dış bir uyaran (gözünüze yaklaşan bir cisim) yeterli olur. Bunun karada yumurtasından çıkan bir kaplumbağa yavrusunun su sesini dış uyaran olarak duyunca otomatik bir şekilde suya ve denize yönelmesinden özünde farkı yoktur.
Ahlaki tiksinmede ise bu kez o davranışın anlamsal karşılığı devreye girer. Ama bu tiksinmenin de bedeninizdeki etkisi diğer tiksinme ile benzerdir veya aynı mekanizmayı tetikler. Ahlaksal 'tiksinme' nasıl olur. O davranışta bir (anlamsal) 'çirkinlik' gördüğünüz de gerçekleşir. Örneğin trafikte size saygı duymayıp kural ihlali yapan aracın sürücüsünün davranışında bu 'çirkinliği' görürsünüz, yaşarsınız. Söylediği sözlerle iyi gibi duran bir politikacının arka planda neler çevirdiğini biliyorsanız onun yüzünde de bu 'çirkinligi' beyniniz sizin için var edecek ve ondan 'tiksinmenizi' sağlayacaktır. Çünkü onun 'gerçek yüzü' nü (eğer yanılmıyorsanız) görüyorsunuzdur. Bilinciniz bu anlamı o kişiye dair oluşturur. Ona bu sureti yükler. Artık o kişi sizin için bu 'çirkin' kişidir. Onda gördüğüz şey sizin için başkadır artık. Bu nedenle maddi olarak (dış) sureti güzel olan da (dış güzellik) anlam (ahlaki) 'çirkinliğini' görmeniz de tam tersine sureti çirkin olan da anlamsal (ahlaki) 'güzelliği' görmeniz ve deneyimlemeniz mümkün ki bunun hayatınızda zaten çok örneği vardır yeter ki yeterli şekilde içinize yönelin, 'kendinizi görün'!! İşte dış güzellik/anlam güzelliği de somuttan soyuta geçen kavramsallığımıza ve anlamsallığımıza örnektir. Dış dünyamızda evren bize somutta güzeli veya çirkini sunmasaydı, beyinlerimiz bu kavramları deneyimlemese hiç bir biçimde bu anlamlar ve kavramlar var olamazdı ve suretlerin ötesindeki biz bu anlamları da hiç bir zaman üretip deneyimleyemez ve ahlaki güzellik ve çirkinliği de suretlerin altında 'göremezdik' veya bunları beyinlerimiz oluşturamazdı. Mevlanın dediği gibi 'güzeli güzel yapan edeptir. Edep ise güzel sevmeye sebeptir.' Tiksindiğiniz bir çirkinliği sevemez nefret edersiniz ondan. Tam tersine suretin altındaki zenginlik ve güzellik mevlanın dediği gibi 'gerçek güzel'i sevmeye sebeptir ve sebep olabilir. Kaldı ki dış suretin kendindeki güzelliğine bakarak seven kişi de kendi zihninde suretin altındaki kendindeki yine buna dair zihninin oluşturduğu, tetiklediği anlamları, bu anlamların (tadının) güzelliğini seviyordur. Kısacası güzel gördüğü suretlere zaten güzel anlamları vererek o sureti seviyordur.
Kısacası şuanda içinde yaşadığınız topluma ve var olduğumuz kozmik zaman ölçeğindeki biçime göre temiz ile pis bir olmaz, iyi ile kötü de. Bunların bünyelerimizdeki etkileri edindiğimiz bilgiye göre (beynimizin geçtiği yetişme (program) sürecine göre) vardır ve bunlar yukarıda açıkladığımız biyolojik mekanizmalarla sizin bünyenizde etki ve sonuçlarını doğuruyorsa (tiksinmek gibi) sonuç olarak bunlar sizin için bir değildir. Bu da bilginin (aktarılan dahi olsa) bize (beynimiz/bilincimiz yolu ile) neler yapabildiğinin ve yapabileceğinin kanıtıdır. Ahlaki bilgi bir kez yeryüzünde hayat bulmaya başladığı anda insanı değiştirip dönüştürmüştür ve derin bir biçimde de biyolojisine nesilden nesile bile işleyecek biçimde bunun var olması mümkündür.