Ciddiye alarak…Ve biraz da zamana hürmet…
Burada kastedilen anlamlı ve doyurucu bir hayat mı, farkındalık mı, yoksa alelade nefes alıp vermenin pratiğinin kendisini tanımlayabilmek mi?
Eğer cümlenin son kelimesi olan “Anlamak” üzerinden gidersek; bu soru bizi farkındalığa götürür. Farkındalık da “Ben kimim, kimliğimin (varlığımın) içeriği (öznel ve nesnel olarak ) ne, amacım ne, bunlara vereceğim cevaplarla örtüşen bir yaşamım (pratiğim) var mı, bütün öncül sorulara cevap verdikten sonra ne yapmalıyım ?” gibi soruları ve bu sorulara yönelik cevapları zorunlu kılar.
Çünkü hayatı yaşamak önce farkına varmayı gerektirir. “Dışarıda akan bir hayat var, ben bu hayatın bir parçasıyım. Belirli bir süreliğine misafir olduğum şu düzlemde herkes kadar kendim olma ve bu bilinç ile kendimi gerçekleştirme (beklenti, özlem, amaç, hedef vb.) hakkım var. Fakat hiçbir şey kendiliğinden ayağıma gelmez. Bunun için benim de, bu hayatın bir parçası olarak, hem bu hayattan alacaklarım hem de bu hayata katacaklarım var.” dediğimiz an bu farkındalık bize ev ödevleri vermeye başlar.
İşte bu ev ödevleridir ki, bizi bu muazzam doğanın (evrenin) bir parçası olarak; hem var olmanın hem var etmenin (bir işe yaramanın) hazzını yaşatır ve bizlere hem yaşadığımızı hem de yaşamın ne denli güzel bir şey olduğunu sürekli hatırlatır. Büyük usta Nazım’ın özetlediği gibi…
Ödevlere gelince: Olanak var ise iyi değerlendirmek, yok ise yaratma derdine düşmek, bizi aşıyor ise (yokluk, yoksulluk, haksızlık kaynaklı) hakkımız olanın mücadelesini evrimimize uygun (toplumsal bir varlık oluşumuzun gereği ve örgütlü) olarak sonuna kadar vermek.
Zamana hürmet ile kastımız ne?
Her kim ki her zaman , her yere ve her şeye geç kalıyorsa, zamana hürmeti yok demektir ve zaman da onun gözünün yaşına bakmaz.
Zaman, hayat dediğiniz şeyin en değerli temelini teşkil eder ve ne yazık ki bizim için sınırlıdır.
Şayet bunun farkına varıp ona göre yaşıyorsak, hem yaşadığımızın farkına varır hem de yaşamdan( imkanlarımız ölçüsünde) haz alırız.
Fakat bunu bilince çıkarıp ona göre bir yaşam standardı tutturamıyorsak, hem her zaman her yere ve her şeye kaç kalır hem de farkına vardığımız an trenin kaçtığına tanık oluruz.
Gerisini Büyük Usta Nazım’ın bırakalım…
Yaşamaya Dair
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...
Nazım Hikmet Ran
Kaynaklar
-
Doğan Cüceloğlu. (2008). Iyi Düşün Doğru Karar Ver. Yayınevi: Remzi Kitabevi. sf: 222.
-
Makarenko. Yaşam Yolu. ISBN: 9789753880466. Yayınevi: Payel Yayınları. sf: 319.
-
Nazım Hikmet. (2019). Bütün Şiirleri. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları. sf: 2086.