Öncelikle bir -gerçeklik- sorgulaması yapacaksak, mutlak bir görecelilik sahasına gireriz.
Biz, kendimize göre gerçekliği sorguluyoruz öncelikle. Yani başkasının hayali de olduğumuzu kabul etsek, kendimizin gerçekliği olduğunu değiştirmeyecektir.
Bizim için gerçek olan, içinde bulunduğumuz şartlara dahil olmamız, onların hakimiyetinde yaşıyor olmamızdır. Bu şartların bir hayal olması, bizim gerçekliğimiz olmadığını göstermiyor.
Bizim kurduğumuz bir hayalin içindeki karakterler, bizler kadar gerçek olamaz, daha yüzeysel daha basit karakterler olacaklardır. Ancak öyle bile olsa, onların akıllı olduğu bir gerçekliği kabul edersek, onlar bu yüzeyselliği -ötesi hakkında fikirleri olmadığı için- asla anlayamaz. Yani biz de öyle bir varlığın düşüncesi olabiliriz ki, düşünceleri bizim hayal olabileceğimiz kadar üst düzeyde olabilir.
Sonuç olarak içinde bulunduğumuz gerçeklik düzeyi, daha üst bir gerçeklik düzeyinin varlığından dolayı bizim açımızdan sahte kabul edilemez. Yani rölatif olarak gerçektir. Üst bilinç - hayal eden için sahte olabilir, ama bizim gerçeğimizdir.