Olayı kronolojik olarak açıklamaya çalışayım. Büyük patlamadan sonra parçacıklar oluştu. Sonra bu hafif parçacıklardan proton gibi daha ağır parçacıklar oluştu. Enerji =kütle demek. Proton, nötron gibi ağır parçacıklar ve elektron gibi elektrik yüklü parçacıklar atom dediğimiz şeyi oluşturdu. Örneğin 1 elektronlu en hafif hidrojen oluştu.
Atomun çekirdeğini oluşturan parçacıklar güçlü nükleer kuvvet sayesinde bir araya geldi. Çekirdeğin etrafındaki elektronları tutan kuvvet ise zayıf nükleer kuvvet ile bir araya geldi. Hafif olan hidrojen gibi gazlar bir araraya gelerek ilk yıldızlar oluştu. Bu da kütleçekim kuvveti sayesinde oluştu. Daha sonra galaksiler oluştu.
Yıldızların kendi kendisine yaptığı kütleçekim kuvveti o kadar fazla ki hidrojeni parçalayıp yeni ve daha ağır elementler oluşmaya başladı. Bu şekilde helyum, magnezyum gibi bozuna bozuna gidiyor elementler. Demir elementinde özel bir şey oluyor. Demir, ne kadar baskı yaparsan yap parçalanmıyor, sıvılaşıyor. Demirin parçalanması için çok daha fazla çaba gerektiğinden dolayı evrende en çok bulunan elementlerden birisidir. Ama bunun da bir sınırı var. Demir de parçalanıyor baskı yeterli seviyeye geldiğinde. İşte ondan sonra plutonyum, uranyum, altın gibi çok daha ağır elementler meydana geliyor. Altının oluşması için gereken ortam, magnezyum gibi daha hafif bir elementin oluşması gereken ortamdan daha zor olduğu için altın nadir elementler grubuna girer.
Bu elementler dönüşe dönüşe giderken çekirdeklerine protonlar ekleniyor. Ama çekirdekteki protonları bir arada tutan güçlü nükleer kuvvetin de bir sınırı var. Çekirdeğin bir arada tutabileceği parçacık kütlesi sınırlı olduğu için periyodik tablodaki elementler sınırlı sayıdadır.
Elementler sınırlı olsa da yıldızlardaki kütleçekim kuvveti hala devam etmektedir. Kütleçekim kuvveti bir noktadan sonra öyle bir seviyeye gelir ki şu meşhur "ışık bile kaçamaz" dediğimiz olay gerçekleşir. Yani kara delikler oluşur.
Her ne kadar kara delik her şeyi kendine çeker denilse de kara delikten de kaçış vardır. Adı Hawking ışıması. Yeterince süre geçtiğinde kara deliğe bir kütle eklenmezse hawking ışıması ile kaybedilen kütleyle tekrar ışığın kaybedileceği kütleye geri dönülür.
Biz atomları sabit yerinde duruyor gibi düşünsek de durum böyle değildir. Atomlar da durduğu yerde dursa bile enerji kaybeder. Çernobil faciasından sonra hala yayılan radyasyon ya da tarihleme yapmak için kullandığımız karbon testleri buna örnektir. Sadece Çernobil'deki uranyumun enerjisi fazla olduğu için yayılan ışıma yüzyıllar boyunca bize zarar verecek seviyede kalır. Karbonun ışıması ise çok daha zararsızdır.
Enerji evrenin iş yapabilmesi için gerekli para birimidir diye düşünebiliriz. O yıldızlar, kara delikler, şu an için etrafa şuursuzca para saçmaktalar. Fakat bir gün etrafa dağılan paralar o kadar küçük miktarlara bölünecek ki (örneğin kuruş seviyesine) o parayı toplamak için gerekli bir kuvvet bulunamayacak. İstanbul'da ve Ağrı'da 5'er kuruşun olduğunu düşün. 10 kuruş için iki şehire gidip paraları toplar mıydın? Elbette bubir saçmalık. İşte evrende de o en hafif parçacıkları bir araya getirecek kuvvet bulunamayacak. Çünkü çok geniş bir alana dağılmış olacak parçacıklar. Evren genişliyor diyorduk değil mi?
Bundan sonrası spekülasyona girer. Belki de bizim büyük patlama dediğimiz şey bizden önceki evrenin dağılmış parçacıklarının bir araya gelmesiydi. Bu durumda neden iki ayrı evrenden bahsediyoruz peki? Çünkü bizden önceki evrenin fizik yasalarını oluşturan parçacık etkileşimleri ile bizim evrenimiz ve bizden sonraki evrenin parçacık etkileşimleri farklı olabilir. Bu da her 3 evrenin ayrı ayrı fizik yasaları oluşturmasına sebep olabilir. Bunlar eğlenceli düşünce deneyleri tabii ki. Bizim evrenimizin yanıbaşında belki şu an başka fizik yasalarının işlediği başka evrenler de olabilir.
Sonuç olarak enerji soğusa bile evrende hala var olacak. Ama onu toplayıp kullanmak mümkün olmayacak. Yani hala enerji ne artmış ne de azalmış olacak.
Evrenin para birimi enerjidir.