Terminolojisi ve dil olarak bakarsak aynı şey değillerdir. Tam eksiğin veya yarımın zıddı sayılabilecek iken bütün parçanın zıttıdır. Bu anlamda tam daha çok ayrı ayrı sayılabilir yapıdaki şeyleri zihinsel olarak çağrıştırıyor. Bütün-parça ilişkisinde ise daha çok ayrı nitelikte olmayan veya birleştirilmiş yapıdaki şeyler imgesel (görsel veya hayali) çağrışım yapıyor. Bu özel ve spesifik ayrımlar dışında zihnimiz dili kullanırken kelime ve kavramların bazı özelliklerinden yola çıkarak birini diğerinin yerine kullanabilmektedir. Bu nedenle tam bütün yerine bütün tam yerine kullanılabilir. Benzetme yaparken de benzer bir durum vardır. Bazı şeyler bazı şeylere bir veya bir kaç yönü ile benzediği için mecaz ve benzetmelerde de bu hem kullanılır hem de yeni isimlendirmelere konu olur. Özellikle isimlendirmelerde yeni kelime türetmek yerine yeni durum veya olguya mevcut kavramları kullanarak isimlendirme yapmak söz konusu olmaktadır.
Dil ve düşünce arasındaki bağlantıları çok iyi anlamak zihnin işleyiş biçimini anlama bakımından çok önemlidir. Dil zihnimizin yazılımıdır ve yazılım bilgisi yanlış ise yanlış çıkarımlara ve sonuçlara ulaşılması kaçınılmazdır. Dil de temsil ilişkisi vardır esasen dil sembolleri içerir. Bizler düşünceleri (imge,hayal) dile aktarmaya çalışırız. Bu yüzden dil düşünceleri belirlememeli. Belirleyici olan düşünce veya imge olmalı. Aksi halde düşünceler dile ve dilin sınırlarına hapsedilmiş olur. Bunun yerine düşünceler belirleyici olmalıdır. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki dil düşünme açısından zorunlu bir unsurdur. Ama buradalo dil kavramı geniştir. Düşünce biçimimiz ve zihnimizin işleyişi açısından sembolleşme zorunlu bir unsurdur ama bu semboller sadece konuşma (sese dayalı sembolleşme) dili ile değil diğer her türlü örneğin işaret dili veya başka türlü de olabilecek tüm sembolleşmeleri kapsar. Önemli olan zihin için düşünülen şey ile sembol arasında bağ kurulmasıdır. Bu bağ kurulduğu sürece zihinsel süreçler normal şekilde işler. Dil ile ilgili özel konuşma genleri ve beyinde özel bölgeler vardır. Eğer söz konusu bağ kurulmazsa bu bölgeler doğru biçimde işlevini yerine getiremez. Ayrıca dil esasen seslere dayanır ancak yazma dili de zihnimize öylesine işler ki herhangi bir ses diline dair kelimenin seslerini duyduğumuz anda zihnimiz kelimeye dair yazma dilindeki kelimenin görsel imgelemesini kullanır. Çocukluk döneminden itibaren öğrenilen yazma dili bu şekilde seslerin yerine geçebilecek görsel imgelemeye neden oluyor görünmektedir. Son olarak zihnimiz için sembolleştirme bağının kurulması dış dünyaya dair olarak semboller yolu ile kavramsal ve düşünsel sınırlar çizilmesini sağlayarak dış dünyadaki olgu ve durumlarla ilgili temsili olarak kelimelerle fark yaratmayı veya farkları kelimelere aktarmayı sağlar. Bu temsili sınırlar sembolleştirme ile çizilmez ise nesnelere dair soyut düşünsel ayrıştırma yapılamayacak demektir ki bu da bilinç veya zeka gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Sonuçta sembolleştirme düşünme bakımından zorunlu bir unsurdur. Beynin ilgili bölgelerinde bu unsur oluşmaz ise dediğim gibi sembolleştirme unsuru oluşmayacağından doğru bir işleyiş olmayacaktır. Ancak bu sembolleştirme öylesine derindir ki zihnimizde ayrılmaz bir temsil iliskisi oluşturur.