Bu soru, derin anlamlar barındıran, duygulu, düşündürücü, klavye başına oturan kişinin yazım becerilerini sergilemesine ve tabii ki o kişinin ne kadar da entelektüel, düşünsel, ne kadar derin bir ruha sahip olduğunu göstermesine olanak veren çok keyifli bir soru.
Ama yazılacak yazı aslında göründüğünün tersine bayağı da anlamsız bir yazı olur. Ve hatta bir anlamda yalan olur. Evreni, dünyayı, insanı, yaşamı, canlılığı anlamlandırmaya çalışmak, bunları bağlamından koparmak, aslında orada olmayan anlamları yaratmak ve oraya eklemlemek demektir. Evreni, hiç ama hiç mesul olmadığı olgu ve duygularla tanımlamaya çalışmaktır.
En basitinden evren güzel mi? Evrene güzel demek onu anlama, anlamlandırma, çözümleme yolunda bir adım gibi görünse de aslında tam tersidir. Evrene güzellik, estetik kıstasları bağlamında bakmak onu anlamamızı sağlamaz, aksine engeller. Çünkü evren, bir sanat eseri gibi estetik kaygılarla ortaya çıkmış bir yapı değildir. Evren, fiziktir. Fizik yasaları, dinamikleri onu bugünkü durumuna taşımıştır. Bir tabloyu, estetik yargılarla değerlendirebiliriz -ki bu çaba da zorlayıcıdır- ama evrene bunu yaparsak onu meydana getiren etkileri görmezden gelip onun oluşumunda hiç bir etkisi olmayan kıstasları odağa alarak onu yanlış bir bakışla görmeye başlarız.
Eğer evreni, kendimizi (insanoğlunu yani) baz alarak değerlendirirsek, yine onu anlama yolunda adım atmış olmayız aksine yine onu anlamaktan uzaklaşmış oluruz. Çünkü evren, insanoğluna göre biçimlenmemiştir. Bizim onunla kendimizce bir bağlantı, bir denklik kuruyor olmamız, onun niteliklerinin bizimle koşut ortaya çıktığı anlamına gelmez.
Bu yaklaşımı insanlar, benden çok daha basit bir ifade ile dile getiriyorlar: "Evrenin bizden haberi yok" ya da "Evrenin umurunda bile değiliz". Ben kelimelerimi daha özenli seçmeye çalışıyorum. Çünkü evrenin zaten hiç bir şeyden haberi olamaz çünkü evren, bilinç, akıl, irade sahibi bir varlık değil. O cansız, hafızasız, istemsiz, iradesiz bir yapı. Bu kadar. Biz olduğumuz yerden bakalım ve onu anlayalım diye bir yaklaşım çok ama çok naifçe.
Bakın şöyle daha basit ve somut bir örnek vereyim: Andromeda galaksisi 120 km/saniye hızla samanyolu galaksisine yaklaşıyor. 4 milyar yıl sonra (milyon muydu? Yok, milyar galiba :) ) bu iki galaksi çarpışacak. Şimdi ben size bu kozmolojik olayı, şiirsel, edebi bir dille anlatsam... "İnsan aklının hayal edemeyeceği dünyalardan gelen dünyalar, dünyamızı hayal edemeyen dünyalarla bir araya geldiğinde göreceğiz ki akıllar yetersiz kaldığında ruhlar bu buluşmayı anlamlandıracaktır!" Falan gibi edebi, duygulu, mistik hislerle bezeli ama gerçekten aslında saçmasapan bir samanyolu-andromeda buluşması tanımlasam... Ne oldu şimdi? Ne oldu biliyor musunuz? Ben sizin bu kozmolojik olayı anlamanızı engelledim. Çünkü benim bu edebi tavrım, bu olayın kozmolojik sebepleri ya da olası sonuçları ile zerre ilgisi yok. Bu fizik. Bu kadar. Karanlık madde, evrenin genişlemesi, karanlık enerji, kütleçekimi vs. İki galaksiyi buluşturan şey ruhlar, anlamlar, hayaller, dünyalar vs. değil. Fizik.
Bakınız... - Bu dere neden akıyor babacığım? - Sebzelerimiz sulansın diye Muratçığım... Murat'a böyle cevap verdiğimiz anda olay bitmiştir. Artık Murat'ın bilimsel gerçeklere, bilimsel bakması çok zordur. Buna göre da yarın Murat size - Süpernova patlamaları neden oluyor? diye sorarsa da - Sana bisiklet alabilmemiz için fabrikanın demire ihtiyacı var. O demiri de bize süpernova patlamaları sağlıyor. Buna göre süpernovalar, sen bisiklete binebilesin diye patlıyor... cevabını vermemiz gerekir. Süpernova patlamalarının, Murat bisiklete binebilsin diye meydana geldiğini söylemekle, evrenden insani kabul ve duygular paralelinde bir anlam çıkarmak arasında bir fark yoktur. Bir süpernova patlamasını meydana getiren ve meydana geldiğinde ortaya çıkan çok sayıda durumu, sadece insanı etkileyen ya da insanın dikkatine giren kısmı ile değerlendirmek yanlıştır. Hedef şaşırmadır. Tıpkı evrenden, insani bir anlam çıkartmak gibi.
Tüm bunları alt alta toplayıp, evrenin kendi adıma benim için ne ifade ettiğini söyleyeyim: Evren 13,8 milyar yıl önce tekillikten genişleyerek ortaya çıkmış, %4'lük kısmı bildiğimiz maddeden, %26'si bilmediğimiz maddeden ve %70'i de bilmediğimiz enerjiden oluşan, hayli kaotik ve düzensiz ve "henüz onu anlamak için yeterince bilgiye sahip olmadığımız" devasa bir ortam. Bu kadar. Gerisi bana göre yalan. Kişiye değişebilecek, yüksek oranda orada olmayan anlamların oraya eklemleneceği ve insanoğlunun anlayamadığı olgulardan rahatsız olmasının verdiği içgüdüyle elinden gelen ve işine geldiği tanımlamaları ve anlamlandırmaları yapma eğiliminin ortaya çıkardığı çırpınmalar.
Umarım açıklayıcı olmuştur. Sağlıcakla...