Bir şeyin neden sonuç sürecini yani nasıl olduğunu anlamak o şeyin varoluşunu açıklamaz. Varoluşa dair temel sorular bitmiş olmaz ve öylece yerinde durur. Bu nedenle bir şeyin 'nasılını' açıklamak nedene dair bir açıklama değildir veya en azından çok sınırlı bir açıklamadır. Bu nedenle nasıl ile yetinenler bu sınırlı cevapla yetinmiş olurlar. Varoluşa dair soruların bitmiyor oluşu varoluşun sonsuz bir özle ilişkilendirilmesini gerektirir. Bir şeyin kendi kendine var olmasının ( zamansız olarak hep var olma) imkansızlığını düşünenler herşey önce bu evrende gördükleri öğrendikleri bir düşünce alışkanlığı ile zaten en baştan o şeye bir başlangıç atfetme zorunluluğunu hissederler ve bu nedenle de aslında evreni kriter alırlar çünkü bildikleri tüm varoluşlar evrende başlangıcı olan bir durumdadır. Bu düşünce alışkanlığı esasen bu kişilerin zihninde mutlak bir algılama biçimine dönüşmüştür. Oysa bu zorunlu bir durum değildir. Herşeyden önce evren için kabul ettiğimiz herşeyin bir başlangıcı vardır ve evrene tabi herşey için bu kendi kendine var olamama durumu doğrudur ama biz yaratıcı olarak evrene tabi olmayan bir güçten bahsediyorsak bu evrenle ilgili hiç bir niteleme onun için zorunluluk oluşturmayacaktır.
Mesela klasik bir soru olarak tanrı 'kendinden büyük' bir taş yaratabilir mi sorusu en başta tanrıya bir maddesellik ön kabulü olarak düşünülmüş ve sorulmuş bir sorudur. ("Kendinden büyük" ifadesi maddesel bir büyüklük ve nitelemeyi en baştan düşünme ve vermedir) Maddeye tabi bir varlık zaten sınırlanmış olur. Bu da o şeyin sonsuz değil sonlu olduğunu kabul demektir. Yani bu soru özünde sonsuz bir varlık sonlu bir varlığa dönüşebilir mi kadar absürd bir mantık üzerine kurgulanmış bir sorudur özünde. Yada soru sonsuz bir sayı dizisinin 'sonundaki' sayı kaçtır!!!! demekle eş değer bir sorudur. Sonsuz olan sonsuz defa ve her defasında sonsuz büyüklükler de (yani her defasında bir öncekinden 'büyük' olan) bir taş yaratabilir ve bu sonsuz için hiç bir zaman 'büyûk' nitelemesini bile içermez. Bizim için büyük ne kadar büyük olursa olsun sonsuz bir varlık için bunun da hiç bir anlamı veya büyüklüğü yoktur. Bu gibi büyük küçük nitelemeleri sonlu yani göreli bir varoluşa sahip bizler için anlamlı ve tanımlıdır. Çünkü bizim için biz yani kendi büyüklük algımız göreli bir referans çerçevesidir. Buna göre biz nitelemeler yapar ve tanımlamalar üretiriz. Sonsuzluğu anlayamama sebebimiz de bu göreli varoluşa ve mantığa sahip olmamızdır. Bu nedenle tanrı veya yaratıcı düşüncesi insan için aklının sınırının dayandığı bir paradokstur. Var oluşa dair paradokstan kaçtığını sananlar kendilerini kandırırlar çünkü her ihtimalde paradoksa herşey gelip dayanır. Yani hep var olan bir varlık yerine herşeyin sebebi olmalı demek de başka bir sonsuzluk ve paradoksa dayanır.
Son olarak Tanrı derken veya yaratıcı derken ne anladığınız maddesel bir varlık beklentisi vs içinde olmak gibi durumda böyle bir varlığı red etmek çok kolaydır. Yok eğer biz sonsuz (zamansız bir varlık) gibi bir şeyden bahsediyorsak bunu red etmek o kadar kolay bir şey değildir. Bu yüzden kişiler kendi zihinlerinde nasıl bir imgeyi red ettiğini bilmelidir . Biz burada sonsuz ile imgeyi değil zaten imgesizligi ifade ediyoruz. Aradaki uçurum bu kadar derindir. Önce neyi tartıştığımızı veya aynı şeyi tartışıp tartışmadığımızı bilmeliyiz. Aksi halde imge ile imgesizligi tartışanlar en baştan zaten aynı dili konuşuyor veya aynı şeyi tartışıyor sayılmazlar.