20. yy. dan itibaren savaşların hiçbirinin asılında tam manasıyla kazananı olmamıştır.
Sadece taraflardan biri pes etmiştir.
Pes etmesinin pek çok nedeni olabilir.
Savaş sırasında rakibi zor duruma düşürmede en etkili taktik her zaman coğrafyayı doğru ve etkili kullanmak olmuştur. Ayrıca bu duruma rakibin lojistik desteğini keserseniz rakibi al aşağı etmeniz adeta kaçınılmaz olacaktır.
Bu yüzden bir çok devlet, jeopolitik ve jeostratejik durumlar oluştururlar genellikle savunma konusunda.
Ancak dediğim gibi savaşın kazananı olmaz. Bunun en güzel örneğini İngiltere'dir. Britanya, 2 tane dünya savaşının da sözde kazanan kısmında yer almışlardır. Ancak Btiranya iki dünya savaşını da kazanmasına rağmen bütün sömürgelerini kaybetmesine engel olamamıştır.
Anadolu İhtilalinin ardından orta doğu, Hindistan, afrikada bir çok sömürge halk isyan etmiş ve 2. Dünya savaşından sonra hemen hepsi manda olmaktan kurtulmuştur.
Hatta Osmanlı'nın ve Roma'nın çöküş nedenlerinden en büyüğü de bitmek bilmeyen savaşlar silsilesidir. Osmanlı tarihine bakın, 18. yy dan sonra bir savaş silsilesi başlar ve ta 20. Yy. ın ilk çeyreğini geçebe kadar devam eder. Halk bitmiş, ekonomi mahfolmuş haldedir. Ve ya Roma, kavimler göçünden sonra avrupadaki bitmek tükenmeyen barbar akınlarına Roma bir süre sonra dayanamamış ve ciddi buhranlar yaşamış ve ikiye bölünmüştür...
Ve son olarak belirtmek isterim ki, savaşı liderler hariç hiç kimse çıkarmak istemez. Buna silah sanayisi dahil. Savaş demek her zaman kaos demek olmuştur. Ve şirketler hiç bir zaman kaosu sevmezler. Savaşı çıkaranlar sadece liderlerdir. Ölen ise her zaman garibanlar.
Savaşın ne denli bir kaos olduğunu şu an en iyi bizim coğrafya anlar. Ancak bozulan ekonomiler, toplumları radikalleştirir. Radikal toplumlar, ya deli ya cahil ya da radikal liderleri başa getirir. O liderler de savaştan korkmazlar ve faciaları da peşinden getirirler.