21. Yüzyılda bu meseleye bakacak olursak, dünya çapında var olan Ermeni diasporasının, soykırımı reddedenlere karşı büyük bir çoğunluk olduğunu görürüz. Sadece nüfus olarak değil, banka rezervleri, iş insanları ve siyasi merciilerde görev alanların soykırımın yaşandığına kuşkusuz inandığını ve bunu tüm dünyaya lanse ettiklerini görüyoruz. Yani küresel ölçekte çoğunluk soykırımın yaşandığını savunmakta. Ancak çoğunluğun savunduğu herşey kuşkusuz doğru sayılamaz.
Ermeni meselesini değerlendirirken tarafsız kaynak bulmak oldukça zor. Cumhuriyet dönemi Türk kaynakları Osmanlıyı savunuyor, yabancı kaynaklar Ermenileri. Bu konuyu konuşmak için arşivlerde dönemin yazılı kaynaklarına bakmamız gerekiyor. Bu yazıda mümkün oldukça kaynakça bölümleri zengin, araştırmacı yazarların alıntılarını seçtim.
Öncelikle bakılması gereken yer; iddia olan soykırım tarihinden (1915) önceki kilometre taşları:
-1863 yılında Osmanlı Devleti tarafından onaylanan, Ermeni aydınları tarafından hazırlanan ve 150 maddeden oluşan Nizamnâme-i Millet-i Ermeniyân'a baktığımızda 19. yüzyılda Ermenilerle Osmanlı arasında şiddetli bir husumet olmadığı görünür.
Bağımsız bir idareye kavuşmanın mümkün olabileceğinin Ermeniler tarafından benimsenmesi, özellikle 1877-1878 Türk-Rus Savaşı ile söz konusu oldu. Bu savaşta Kafkasya’daki Rus ordularının başkomutanlığına Ermeni asıllı Loris Melikof’un getirilmesi, savaş sonrasında bağımsızlığa kavuşulacağının göstergesi sayıldı. Böylelikle devletle Ermeni cemaati arasında ilişkiler gerilmeye başladı.
-Berlin Anlaşmasında (13 Temmuz 1878) azınlıklar konusuna da değinilmiştir. Fransız İhtilalinden bu yana hali hazırda kendi devletlerini kurmak isteyen azınlıklar Türklerin aleyhine olan bu anlaşmayla daha da ön plana çıkmışlardır. Ayrıca Ermenileri ilgilendiren altı vilayete (Erzurum, Van, Harput, Diyarbekir, Sivas, Bitlis) ıslahat yapılacağı maddesi anlaşmada geçer fakat Abdülhamid büyük devletlerin kendi aralarında çekişmelerini fırsat bilerek bu ıslahatları gerçekleştirmemiştir. Bu da Ermenileri kızdıran, isyana teşvik eden olaylardan biridir.
“Berlin Antlaşması’ndan evvel, ne Sultan’ın Ermenilere karşı özel bir husumeti vardı ne de Ermeni milletinin siyasi emelleri vardı. Ardından, korunmaları için konulan antlaşma hükümleri, hem şüphe ve nefreti Ermenilere yöneltti, hem de Ermenilerin kurtuluş umutlarını yeşertti; karşılığında, yöneticilerin düşmanlığı iyice arttı. İngiliz-Türk Konvansiyonu, Ermenilere İngiltere’den yardım alabileceklerini öğretti ve İngilizlerin müdahalesi, Türkleri iyice hırçınlaştırdı.”¹
-Ermeniler bağımsızlık istiyordu, bu amaçla kurulan örgütlerden biri olan Hınçak Devrimci Partisi’nin amacı, Büyük Ermenistan’ı kurmak ve burada sosyalist bir rejim tesis etmekti. Parti, bunun için büyük bir isyanın başlatılmasına gerek olduğuna, bunun da ancak Osmanlı Devleti’nin savaşta olduğu bir zamanda mümkün olabileceğine inanmaktaydı. Hınçak Partisi üyeleri, 1890’ların başlarından itibaren Müslümanlara ve bağımsızlık karşıtı olan Ermenilere yönelik saldırılara giriştiler
"Ermeniler Osmanlı Devleti'nin hoşgörülü politikasından istifade ederek köşe başları tuttular; bankacılıkta, sarraflıkta vs. zenginleşen, uyanan, millî hedefleri olan bir sınıf ortaya çıktı. İhtilâl komitaları kurdular. Komitacılar halkı kışkırtmaya başladılar."²
-İlk büyük isyan, 1894 yılının yaz aylarında Sason’da meydana geldi.
Aşırı uçtan bazı kimseler, yüzlerce masum insana zarar vereceğini kabul ettikleri bu tür girişimlerle, yabancı müdahaleyi bölgeye çekebilecek büyük bir katliamın yaşanmasını sağlayacaklarını”³
Bu amaçla müteakip yıllarda onlarca defa isyan gerçekleştirildi.
-Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte Hınçak Partisi beklediği fırsatın ortaya çıktığı düşüncesiyle saldırılar, katliamlar, sabotajlar yapıldı. Bütün gayretlere, tahriklere, çok sayıda masum insanın öldürülmesine, dış desteğe rağmen bir Ermeni Devleti kurulamadı. Bunun sebepleri şu şekilde sıralanabilir: Ermenilerin devlet kurma iddiasında bulundukları coğrafyadaki hiçbir vilayet, sancak veya kazada nüfus çoğunlukları yoktu. Osmanlı Devleti’nin bütün güçsüzlüğüne ve maruz kaldığı baskılara mukabil ülkenin kalbi sayılan bir bölgeyi bırakması mümkün değildi.
Sonuç olarak tüm bu isyan girişimlerine karşı Osmanlı ordusunun bastırma çabaları ve I. Dünya Savaşında zarar görmemesi için yapılan techir sırasında çok sayıda Ermeni ölmüştür. Ancak bunun bir "soykırım" olmadığı açıktır.
Tarihçi Bernard Lewis'in 1993'te Paris'te basına verdiği demeçte 1915'te yaşanan olayların II. Dünya Savaşı'ndaki Yahudi soykırımıyla bir tutulamayacağını söylediği için kendisine dava açıldı ve maddi tazminata mahkum edildi. Lewis, temel olarak Osmanlı'da Ermenilerin bir savaş sırasında şiddet olaylarına başvurmalarına dikkati çekerek, dönemin hükumetinin de Ermeni ahaliyi ortadan kaldırmak gibi bir niyeti olmadığı sonucuna varıyordu.Bu olay da Ermeni diasporasının ne kadar güçlü olduğunu ve neler yaptıracağını göz önüne seriyor.
Kaynaklar
- Guenter Lewy. (2021). Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?. Yayınevi: Timaş Yayınları. sf: 31.
- Halil İnalcık. (2021). Tarihe Düşülen Notlar Cilt Ii. Yayınevi: Timaş Yayınları. sf: 58.
- Guenter Lewy. (2021). Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?. Yayınevi: Timaş Yayınları. sf: 45-46.