Birey, olumsuz bir çevrede kötülüğün normalleştiği bir sosyal ağda yetişmiş olabilir. Ancak bu durum, onun kötü olmasını mutlak gereklilik haline getirmez. Henüz çocukluktan çıkmadan, birey faaliyetlerinin niteliği konusunda farkındalığa sahip olmaya başlar. (Aslında bebeklikte bile bu vardır yapılan deneylerden biliyoruz, burada yetiştirilme biçimini merkeze koyalım) Yani hırsızlık yapan bir çocuk, bunun iyi bir davranış olmadığını bilerek yapmaktadır. Kendisine menfaat sağlayan, ancak diğer insanlara kötü bir yaklaşım olarak görür bilir. Olumsuz bir faaliyeti sürekli olarak yapıyor olmak, farkındalığı azaltabilir, ancak yok etmez.
Doğuştan gelen dürtülerden kasıt eğer genetik faktörler ise, bu daha da geri planda kalmakta. Çünkü bilinç, genetik yatkınlığı kontrol eden temel mekanizma. Yani her türlü yatkınlık YORUMLANIR. Yatkınlığın olması, onun faaliyete geçmesinin gerekliliği demek değildir.
Bu anlamda, faaliyetin sorumluluğunu alamayacak grup, patolojik skalaya giren bireylerdir. Nevrotik süreçlerdeki (kleptomani gibi) bireyler bile bu gruba girmez, çünkü rahatsızlığının FARKINDADIR. Tedavi olmak kişisel bir sorumluluktur bu durumlarda. Beyin tümörü, sonradan oluşan patolojik travmalar - yaralanma vs gibi dış etkilerin neden olduğu faaliyetlerde birey sonuca etki edecek iradeyi kaybeder. (Korteks yorumu devre dışı kalabilir, zayıflayabilir) Kişi iradi kontrolü kaybettiği için yaptığı faaliyetten sorumlu olmaz. Bu insana kötü de denemez bu nedenle.
Yani ---elinde olmama--- koruma kalkanına giren birey skalası oldukça dar bir gruba işaret ediyor. biz insan olarak biraz kolaycı olduğumuz için, faaliyetlerimizin sorumluluğunu, çaresizliklerimizin, başarısızlıklarımızın nedenini dışarıda aramayı seviyoruz. Çünkü ben merkezde olmalıyım şeklinde düşünüyoruz. Hayır. Yaptıklarımın ve yapmadıklarımın ve yapamadıklarımın nedeni sadece benim. Dış faktörleri yorumlama biçimim ile faaliyeti yapma nedenimi karıştırıyor olabilir miyim...........