Beşeri bilimler, insan kültürünü inceleyen akademik disiplinlerdir. Orta Çağ'da bu terim ilahiyat ile tezat oluşturuyordu ve şu anda üniversitelerde laik bir çalışmanın ana alanı olan klasikler olarak adlandırılıyor. Günümüzde, beşeri bilimler, mesleki eğitimin yanı sıra, doğal ve bazen sosyal bilimlerle daha sık karşılaştırılmaktadır.
Beşeri bilimler, esasen eleştirel ya da spekülatif olan ve önemli bir tarihsel ögeye sahip yöntemleri kullanırlar. Bilimin aksine, merkezi bir disiplini olmayan, doğal bilimlerdeki ampirik yaklaşımlardan ayırt edilirler. Beşeri bilimler eski ve modern dilleri, edebiyatı, felsefeyi, dini, sanat ve müzikolojiyi içerir.
Beşeri bilimlerdeki araştırmacılar "insanlık bilginleri" veya hümanistlerdir. "Hümanist" terimi aynı zamanda, insanlığın bazı "antihumanist" bilginleri reddeden hümanizmanın felsefi konumunu tanımlamaktadır. Rönesans araştırmacılarına ve sanatçılarına hümanist deniyordu. Bazı orta dereceli okullar genellikle, İngilizce edebiyat, küresel çalışmalar ve sanattan oluşan beşeri bilimler dersleri vermektedir.
Tarih ve kültürel antropoloji çalışması gibi insan disiplinleri, deneysel yöntemin uygulanmadığı konularda önemlidir ve bunun yerine karşılaştırmalı yöntem ve karşılaştırmalı araştırma kullanır.
Felsefe, bir bilim değildir. Çünkü felsefe kendi başınadır. Ateşli birçok felsefe savunucusu, yalnızca felsefenin bizi doğruya veya hakikate ulaştıracak bir düşünce biçimi olduğundan eminmiş gibi davranarak, bilimin gözünde kendini küçük düşürmektedir. Doğal olarak felsefenin, “bilimsi” olma iddiası devam ettiği sürece; ya dinileşerek ya da siyasileşerek felsefe olmaktan çıkmaya devam etmektedir. Bir noktada felsefenin ortaya çıkışı ve tüm tarihsel gelişimi göz önünde bulundurulduğunda, bilimin temelini oluşturduğu gerçeği şüphe götürmezdir, bu inkâr edilemez. Örneğin, eskiden fiziğe “doğa felsefesi” deniliyordu veya felsefe, “bilimlerin anası” olarak kabul ediliyordu vb.
Felsefenin gelişimiyle birlikte evrene ve dünyaya dair olan tüm eski, basmakalıp ve dogmatik düşünceler yerini şüpheye bırakarak, akla duyulan güven sayesinde yoğun, beşeri bir sorgulama dönemi başlamış oldu. Pre-sokratik filozoflar da evreni somut bir biçimde anlamaya çalıştılar. Her ne kadar ellerinde bilimsel bir metot bulunmasa da, evrenin kökenine dair yaptıkları yoğun ve derin sorgulamalar, bugünkü bilime ön-ayaklık etmiştir. Elbette o dönem filozoflarının evrene dair olan tüm açıklamaları, tamamen varsayımdan ibaretti. Fikirleri, gözlem ve deneye asla dayanmasa da, yaşadıkları zamanın koşul ve şartları düşünüldüğünde ortaya attıkları temel varsayımlar, o zamanın tüm dinsel ve diğer birçok türdeki “mitik” temelli inanışlarını kökten sarsmıştır.
Yeterli bir sağduyuya sahip herkes, ilk çağlarda bilim ve felsefe ayrımını görmenin olanaklı olmadığını söyleyecektir. Bu bir gerçektir. Ve dahası, felsefenin bilgi düzeyimizde yarattığı büyük sıçramalar, tutumlarımızda ve akıl yürütmelerimizde meydana getirdiği değişimler; bizi dar düşünce duvarları arasından kurtararak, anlayışımızda yepyeni ufuklar açmıştır. Her şeye rağmen tüm bu düzlemdeki gelişimler göz ardı edilemeyecek olsa bile, günümüz modern bilimiyle birlikte yeni bir anlayışa ulaşıyoruz; evrene yönelik fikirlerimizi değiştirdik ve evrenin önceden düşündüğümüz her şeyden daha olağanüstü olduğunu, yalnızca felsefi bakış açısıyla tasvir edildiği gibi olmadığını öğrendik. Fikirlerimizi değiştirmek, hatta hatalı olmak; karşı konulmaz bir merakı da bize sağladı. Dolayısıyla şu an sahip olduğumuz yeni ve üstün derin kavrayışımızın bugün ne denli önemli olduğu konusu, herkesin derhâl kabul edebileceği bir gerçektir.
Kaynaklar
- Evrim Ağacı. Felsefe. (1 Mayıs 2021). Alındığı Tarih: 1 Mayıs 2021. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı
- wikiyours. Beşeri Bilimler. (1 Mayıs 2021). Alındığı Tarih: 1 Mayıs 2021. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı