Birkere "yaşadığım hayatın" diyorsunuz sorunuzda, kabullenmişsiniz zaten çoktan hayatın gerçekliğini. Ancak hayatın gerçekliğini kendi zihni doğasal yapınız ile uyumlaştırarak kabul etmektesiniz. Dolayısıyla kabul ettiğiniz şeyin gerçekliğiyle büyülenmeniz ve yüksek farkındalığın getirisi olarak da soruşturabilmeniz normaldir. Eğer ki zihni doğanız bir kedi zihniyetiyle özdeşlecek kadar aşağı indirgenseydi, zihniyetinizin gerçeklik diye bahse açacağı şeyin insan zihniyetinin gerçeklik diye bahse açacağı şeyden bütünüyle farklı bir altyapı da olacaktı. İnsan zihniyetinin bilgi birikimine ve keşfine asla ulaşamayacak bir altyapı da işleyebilen bir zihniyetten söz ediyoruz. Her halükarda gerçek denilen o şeye, zihnini gerçeği görebilecek şekilde yapılaştırabilme gücünü elinde bulunduramayanların hiçbir şekilde ulaşamayacağını düşünüyorum. Yani daha güçlü bir organizma türü olarak kendimizi bulmalıydık, bir insan türü olarak değil.
Gerçek gerçeğindir. Yalnızca kendisinin. Bunu aşabilmenin yolu, gerçekliğinden sıyrılabilmekte yatmaktadır. Çünkü gerçekliğin gerçeği anlayabilecek bir düzey de değil, gerçeği yorumlayabilecek bir düzey de çalışmaktadır. Anlayabilecek düzey de olsaydı, anlayabileceği için yorumlamak gibi uğraş gerektiren bir şeyi yapmaya çalışmazdı. Basitçe, birçok bilinmeyen gerçeklere ve gerçek denilen şeye ulaşmak istiyorsan, yanlış bir zihniyette doğmuşsun. İnsanın zihni doğası gerçeği soruşturabilir ama onu bütün çıplaklığıyla deneyimleyebileceğine olanak veremiyorum. Çünkü o öte zihniyeti benimseyebilecek elverişte değil. Bir kedinin gökyünü anlayabileceği yetkinliği nasıl ki yoksa, insanın da gerçeği anlayabilecek yetkinliğinin oluşum vermediğinden bahsediyorum.