Lawrence Krauss “Hiç Yoktan Bir Evren”: “Açıktır ki boş uzayın enerjisi ya da bu yüzden herhangi bir şeyin enerjisi fiziksel olarak sonsuz olamaz. Bu yüzden de hesaplamayı yapmanın, sonlu bir cevaba ulaşmanın bir yolunu bulmamız gerekir.”
İki şeyin arasında ki mesafeyi potansiyel olarak sonsuz parçalara bölebiliriz ama gerçekte ancak sonlu mesafe katedilebilir.
Yunan filozof Aristo da sonsuzluğun gerçekte olmadığını, yalnızca potansiyel sonsuzluğun olabileceğini ifade eder.
Edward Kasner ve James R. Newman şöyle demiştir: “Sonsuzluk yoktur demekle balık denizde olur demek aynı şeydir.”
Alexander Vilenkin “Many World In One” kitabında şöyle demiştir: ”Şimdi sahip olduğumuz kanıtlar sonucunda evrenbilimciler artık geçmişi sonsuz bir evren olasılığı ardına saklanamazlar.” Yine Alexander Vilenkin şöyle demiştir: “Uzay boşluğu hiçlikten çok farklıdır, fiziksel bir objedir.”
P. J. Zwar “Zaman Açıklar” yayınında şöyle demiştir: “Tasavvur edemeyeceğimiz tek bir şey varsa o da bir şeyin yoktan var olamayacağıdır.” Yoktan var olan bir şeyin, nihai olacağı düşünülmesi iktiza ederken nihai olmayacağını düşünmek spekülatif olmaktadır.
Atom konusu hakkında "Cevher-i Ferd" (Bölünemeyen Parça) ile alakalı makaleler okumanızı tavsiye edebilirim. Her ne kadar bu konu fizik felsefi olsa dahi özet olarak: Uçları ve kenarları sonlu olanın sonsuza kadar bölünen parçaları kapsaması imkansızdır. Sonlarla kuşatılan sonsuz olanı kuşatamaz, aynı şekilde cisimde duyularla algılanan birleşme duyula sonludur. Şüphe yoktur ki ayrışma kendinden önce olan bir bileşmeyi ister. Eğer cisim sonsuz bir şekilde bölünseydi bu durumda onda sonsuz bir birleşme olmuş olması gerekirdi. Bilfiil bir ayrışma olsaydı ondan önce bilfiil bir birleşme olmuş olurdu. Eğer ayrışma bilkuvve (potansiyel) ve vehmi (farazi) olsaydı ondaki birleşme de bilkuvve ve vehmi olurdu. Onun birleşmesi kuvve ve fiil olarak sonlu ise ayrışmasının da böyle olması gerekir. Cismin kapsadığı ölçü sonlu, sayılabilir ve sınırlı olan bir ölçüdür. Eğer cisim iki kısma ayrılsa ve iki parçadan birisi sonsuz ölçüleri olacak şekilde sonsuza kadar bölünmeyi kabul etse bu durumda yarım olan daha azın, bütün olan daha fazla gibi olması (ona eşit olması) gerekirdi ve ölçüler bakımından sonsuz olanın az ve daha fazla olana eşit olması gerekirdi ki bunun her ikisi de imkansızdır.
Gerçek bir küre ve gerçek bir yüzey hakkındaki durumu düşünelim: topu yüzeye vurduğumuzda o, yüzeye temas eder mi yoksa etmez mi? Eğer temas etmişse onun bu teması bölünebilir bir yerle mi bölünemez bir yerle midir? Eğer teması bölünebilir bir yerle ise bu top yuvarlak değil yüzey olur; eğer teması bölünemez bir yüzeyle olursa işte bu bölünemeyen parçadır. Sınır bir çizgidir ve çizgi de genişliği olmayan bir uzunluktur. Bu durumda cisim sonlu olmuş olur. Eğer cismin kendisinde sonlandığı sınır bölünebiliyorsa bu çizgi değildir. Genişlik olarak bölünemeyip uzunluk olarak bölünebiliyorsa, bölünemeyen bir nokta bölünebilir ki, bu bölünemeyin cüzdür ve her halükarda sonludur.
Materyalist Grek atomculuğu öncelikle metafizik aleyhtarı, cismanî var oluşun ötesinde başka bir prensip tanımayan özelliğiyle dikkati çekmektedir. Sokrat öncesi Yunan felsefesinde Leukippus tarafından ortaya atılan ve ilk defa Demokritos’un gayretleriyle sistemleştirilen atomculuk, daha sonra Epikuros ve Lucretius tarafından da benimsenerek geliştirilmiştir.
Demokritos atomculuğuna göre nesneler cismanî, dolayısıyla yer kaplayan, ezelî, değişmez, sonsuz sayıda ve mütecânis atomlardan meydana gelmiştir. Yalnızca atomlar ve boşluk vardır. Kâinattaki değişmeler atomların mekanik tarzda birleşip ayrılmasından ibarettir. Var olan şeyler yok olmaz, yoktan da hiçbir şey var olmaz. Kâinatta rastlantı yoktur; her şeyin bir sebebi vardır ve bu sebep, sonucunu zorunlu olarak doğurur. Buradaki determinizm, kâinatın var oluşunda bir gaye bulunduğu fikrini reddeden mekanist anlayıştan ibarettir. (Bu iki paragrafta geçen "atom" kelimesini bölünemeyen cüz olarak düşünün.)
Atomlar fizik nitelikleri itibariyle sonsuz bir çeşitlilik göstermekle birlikte kimyevî açıdan mütecânistir. Nesnelerdeki farklılıklar atomların sayı, büyüklük, biçim ve düzenindeki farklılıklardan doğar. Dolayısıyla atom ve boşluk dışındaki şeyler zihnî ve hissî idraklerimizin bir mârifetidir, yani eşyaya ait niteliklerin ontolojik bir mahiyeti yoktur. Renk, ısı, ses vb. hissî nitelikler birer vehimden ibarettir.
Var oluşu, duyularla algılanmış olmakla özdeşleştiren Berkeley ise duyularla algılanmadığı gerekçesiyle madde cevherinin olmadığını, yalnızca arazların mevcut olduğunu iddia etmiştir.
Şu kavramlara bakınız: Hatt - Sath - Cism-i Talimi (Cism-i Tabii) - Cisim - Cismani
Kaynaklar
- İ. KUTLUER. Cevher. (10 Mart 2021). Alındığı Tarih: 10 Mart 2021. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı