Ölümsüzlük, canlının tekil bir bireyinin kendisini çoğaltarak, ölümüne sebep olacak olan telomerlerini yenilemesi sayesinde asla doğal ölüm ile karşılaşmamasıdır. Bu tıpkı şuna benzer: 60 yaşına gelip yaşlandığınızda, tek bir hücrenizi kendinizden bağımsız hale getirip, o hücreden tüm bireyi (kendinizi) yeniden üretip (tıpkı zigotta olduğu gibi), bu bireyin sizin kaldığınız yerden yaşamınızı sürdürmesi gibidir. Ancak buradaki durum, tek bir hücre ile sınırlı değildir.
Deniz anaları da ölüme yaklaştığını hissedince tüm hücrelerini yeniler.
Şimdi burda önemli olan canlılık kavramıdır. Deniz anası da canlı insan da. Ama insan çok daha karmaşık, garip bir sistemken deniz anası en basit canlılardandır. Basit canlılardaki metabolik, solunum vs. faaliyetler için yüksek miktarda enerji gerekmez. Çünkü boyut küçük ve sistem basittir. Bu yüzden ölümsüzlük özelliğini kazanmış canlılardandır.
İnsanı ele alalım. İnsanın en hayati organları beyin ve kalp başta olmak üzere iç organlarıdır. Bunlara gelen zarar, onları yenileyemeden (omurgalılarda sinir sistemi hariç bütün vücut hücrelerinin yenilenme ve onarılma özellikleri vardır) bütün sistemin gidişatını engelleyip yapısını bozduğu için ölüm gerçekleşir. Ancak basit canlılarda hayati organ yoktur, mesela yassısolucanları kaç parçaya bölerseniz bölün o kadar yeni parça çıkacaktır. Çünkü enerji bulması ve yapısı basit.