%3.5 Kuralı: Bir Protesto Ne Zaman Değişim Yaratır?

- Özgün
- Demokrasi
Erica Chenoweth tarafından ortaya atılan "%3.5 kuralı", bir ülkede nüfusun aktif olarak %3.5'inin katıldığı kitlesel ve şiddetsiz bir direniş hareketinin, o ülkenin yönetimini ciddi değişimlere zorlamada istisnasız her zaman başarılı olduğuna dair gözlemsel bir iddiadır. Bu kural, şiddetsiz sivil direniş hareketlerinin başarı oranlarına dair kapsamlı istatistiksel araştırmalara dayanmaktadır. Araştırmalar, şiddetsiz kitlesel hareketlerin, nüfusun küçük bir azınlığını oluştursalar bile yeterince geniş katılıma ulaştıklarında, iktidarı değiştirmede veya önemli siyasi dönüşümler sağlamada çok etkili olabildiğini ortaya koymaktadır. Kural, özünde tarihsel bir olguya işaret eder: Geçmişte hiçbir hükümet, zirve noktasında nüfusun yaklaşık %3.5'i kadar bir kesimin seferber olduğu barışçıl kitlesel bir direniş hareketine uzun süre direnememiş, bu eşiğe ulaşan tüm hareketler eninde sonunda hedeflerine ulaşmıştır. Bu nedenle, %3.5 kuralı sosyal hareketler literatüründe sıkça atıf yapılan ve aktivistlerce de ilham kaynağı olarak görülen bir kavram haline gelmiştir. Bu makalede, bu kuralın ortaya çıkışı, dayandığı veriler, Erica Chenoweth'in konuya dair çalışmaları, kuralın sınırları ve eleştirileri ile günümüz toplumsal hareketlerindeki yeri ele alınacaktır.
%3.5 Kuralı Nedir?
Erica Chenoweth, şiddetsiz direnişin etkinliği üzerine yaptığı öncü araştırmalarla tanınan bir siyaset bilimci ve Harvard Üniversitesi öğretim üyesidir. Chenoweth, kariyerinin başında şiddet kullanımının nedenleri ve sonuçlarına odaklanmışken, 2006'da katıldığı bir atölye sonrasında şiddetsiz sivil direniş üzerine kapsamlı veri analizi çalışmalarına yönelmiştir. Maria J. Stephan ile birlikte oluşturdukları Şiddetsiz ve Şiddet İçeren Kampanyalar ve Sonuçları (NAVCO) veritabanı, 1900–2006 yılları arasında en az 1000 kişinin katıldığı, ulusal hükümeti devirme veya ayrılık gibi maksimalist siyasi hedeflere sahip 323 ayrı direniş kampanyasını belgelemektedir. Bu çalışma, 2011 tarihli Why Civil Resistance Works (Sivil Direniş Neden İşe Yarar?) adlı kitapta yayımlanmış ve alanında çığır açmıştır. Araştırmanın temel bulgularından biri, şiddetsiz sivil direniş kampanyalarının incelenen vakaların %53'ünde başarıya ulaştığı, oysa şiddet içeren kampanyaların başarı oranının %26'da kaldığı şeklindedir. Bu çarpıcı istatistik, şiddetsiz yöntemlerin sadece etik açıdan değil, stratejik olarak da daha etkili olabileceğini göstererek geleneksel yaklaşımlara meydan okumuştur.

Chenoweth, 2013'te Colorado'daki TEDxBoulder konuşmasında ve blog yazılarında, veritabanındaki bulgularından yola çıkarak sonradan "%3.5 kuralı" olarak adlandırılacak kavramı ilk kez dile getirmiştir. Aşağıdan tam kaydını izleyebileceğiniz bu konuşmada ve sonradan kaleme aldığı yazılarında, 1900–2006 döneminde incelenen tüm büyük çaplı sivil direniş hareketleri arasında, nüfusun en az %3.5'ini seferber etmeyi başaran hiçbir hareketin başarısız olmadığı belirtilmiştir. Chenoweth, 2018 yılında BBC Future için hazırlanan bir makalede de bu sonucu popüler bir şekilde özetlemiştir:
Şiddetsiz direnişler silahlı çatışmalardan iki kat daha başarılıdır ve nüfusun %3.5'ine ulaşanlar değişimi getirmekte hiç başarısız olmamıştır.
Bu ifade, Chenoweth'in araştırmasının özünü kamuoyuna duyurarak kavramın yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır.
Chenoweth, kavramın yanlış anlaşılmaması için 2020'de Harvard Kennedy School bünyesinde "%3.5 Kuralına Dair Sorular, Cevaplar ve Uyarı Mahiyetinde Güncellemeler" başlıklı bir tartışma metni yayımlamıştır. "Sık Sorulan Sorular" formatındaki bu yazıda Chenoweth, %3.5 kuralına ilişkin en sık gelen soruları yanıtlayarak bulgularını detaylandırmıştır. Chenoweth'in bu metindeki ana vurguları şu şekilde özetlenebilir:
- Betimsel (tanımlayıcı) bir istatistik: %3.5 oranı, belirli bir tarihsel örneklemde gözlemlenen betimsel bir eşik değeridir. Geleceğe dair kesin bir reçete anlamına gelmez. Yani bu oran, "geçmiş verilerde böyle olmuş" demektedir, "mutlaka böyle olacaktır" dememektedir (bir diğer deyişle, "geçmiş performans gelecek performansı garanti etmez"). Chenoweth, bir hareketin sadece sayısal hedefe odaklanıp toplumun geniş kesimlerine ulaşma çabasını ihmal etmesinin, başarı garantisi vermeyeceğini özellikle vurgulamaktadır.
- Tek başına yeterli değil: %3.5'lik katılım oranı yararlı bir ölçüt veya "kural" olarak düşünülebilirse de, başarının tek faktörü değildir. Hareketin ivmesi, organizasyon yapısı, stratejik liderliği ve eylemlerin sürdürülebilirliği en az geniş katılım kadar önemlidir ve zaten bu unsurlar genellikle %3.5 gibi yüksek katılımlara ulaşmanın öncül şartlarıdır. Chenoweth, büyük bir kitleyi harekete geçirmeden önce küçük ölçeklerde örgütlenme ve toplumda destek tabanı inşa etmenin kritik olduğuna dikkat çeker.
- İstisnalar mümkün: Chenoweth'in ilk bulgularında hiç örneği görülmemiş olsa da, sonradan ortaya çıkan veriler en az iki istisna olduğunu göstermiştir. 1962 Brunei isyanı (yaklaşık %4 katılım) ve 2011–2014 Bahreyn ayaklanması (yaklaşık %6 katılım), nüfusun %3.5'inden fazlasını harekete geçirdiği halde başarıya ulaşamamış iki vakadır. Bu iki hareket mutlak monarşilere karşı gerçekleşmiş, her ikisinde de rejimler dış destek alabilmiş ve protestolar görece kısa ömürlü kalmıştır. Chenoweth, bu istisnaların kuralın mutlak bir "yasadan ziyade, bir eğilim" olduğunu gösterdiğini ifade etmektedir. Yani %3.5, tarihsel olarak güçlü bir model olsa da bağlamdan bağımsız değişmez bir gerçeklik değildir.
- Pek çok başarı %3.5'e ulaşmadan kazanıldı: İlginç bir diğer bulgu, başarılı olmuş pek çok kitlesel hareketin aslında %3.5 eşiğine ulaşmamış olmasıdır. Yani tüm başarılı direnişler %3.5'i gördü demek doğru değildir; bu, gözlemlenen en yüksek katılım gösteren başarılı hareketlerin ortak noktasıdır. Dolayısıyla, daha düşük oranlarla da başarılı olmak mümkündür – ki tarihte bunun örnekleri vardır. %3.5 kuralı, yüksek katılımın başarı ihtimalini artırdığını söyler, ancak daha düşük katılımla da zafer kazanılabileceğini dışlamamaktadır.

Chenoweth'in bu açıklamaları, kuralın popüler yorumlardaki yanılsamaları gidermeyi amaçlamıştır. Kendisi, aktivistlerin ve medya yorumcularının bu istatistiği basite indirgemesinden endişe ederek "kural"ın arka planındaki dinamiklerin anlaşılmasını istemektedir. Örneğin, kuralın "%3.5'e ulaşırsak otomatikman kazanırız!" şeklinde yanlış anlaşılmasının önüne geçmek için, liderlik ve stratejinin rolüne dikkat çekmiş ve 2011 sonrası gelişmeler ışığında kuralı koşullu bir çerçeveye oturtmuştur. Bu yönüyle Chenoweth'in kendi çalışmaları, %3.5 kuralının hem keşfi hem de doğru anlaşılması için temel rehber niteliğindedir.
Kuralın Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Bağlamı
Chenoweth'in %3.5 kuralını ortaya atmasında, hem teorik ilham kaynakları hem de tarihsel örnekler rol oynamıştır. Teorik olarak, siyaset bilimci Mark Lichbach'ın 1995 tarihli The Rebel's Dilemma (Asinin İkilemi) kitabında öne sürdüğü bir hipotez başlangıç noktalarından biridir. Lichbach, hiçbir hükümetin nüfusun %5'i kadar örgütlü bir meydan okumaya direnemeyeceğini, ancak aynı zamanda hiçbir muhalif hareketin de nüfusun %5'inden fazlasını mobilize edemeyeceğini ileri sürmüştü. Bu düşünce, bir yandan kitlesel muhalefetin rejimler üzerindeki yıkıcı etkisine, diğer yandan da toplumun büyük kısmının risk almaktan kaçınacağına (bedavacı davranacağına) işaret ediyordu.
Erica Chenoweth, Lichbach'ın öne sürdüğü bu "%5 eşiği" fikrini empirik olarak sınamak istemiş ve 2013 yılında NAVCO veritabanını kullanarak kapsamlı bir analiz yapmıştır. 1900-2006 arasındaki 323 vakayı incelediğinde, %5'lik katılım eşiğinin genel olarak doğrulandığını, ancak gerçek veri örnekleminde eşiğin fiiliyatta biraz daha düşük bir seviyede gerçekleştiğini gözlemlemiştir. Hesaplamalar sonucunda, yaklaşık %3.5 gibi bir oranın kritik eşik olarak öne çıktığı görülmüştür. Yani tarihsel olarak, nüfusun kabaca otuzda birini (yani %3.3) aşan bir sivil direniş hareketi karşısında dayanabilen bir hükümete rastlanmamıştı. Örneğin 1986'da Filipinler'de yaklaşık 2 milyon kişinin (ülke nüfusunun yaklaşık %3.5–4'ü) Manila'da toplanması, Başkan Ferdinand Marcos'un 20 yıllık diktatörlüğünü 4 gün gibi kısa bir sürede sona erdirmiştir. Benzer şekilde, Mısır'da 2011 başındaki protestolara ülke genelinde milyonlarca insan katılmış; bazı araştırmalara göre 18 günlük seferberlik süresince yetişkin nüfusun %8'i gösterilere en az bir kere katılım sağlamıştır. Bunun gibi onlarca bulgu, Chenoweth'in Lichbach'ın önceki teorik tahminini daha somut bir değere indirgemesini mümkün kılmıştır.
Diğer taraftan, 1962 Brunei ayaklanması ve 2011 Bahreyn protestoları örnekleri, %3.5 eşiğinin üzerinde katılıma ulaşılsa bile başarı garantisi olmadığını gösteren istisnai durumlardır. Brunei'de İngiliz kolonisine karşı başlatılan ayaklanma halkın %4'ünü seferber edebilmiş ancak kısa sürede bastırılmıştır. Bahreyn'de ise Arap Baharı dalgasında rejime karşı sokaklara çıkan göstericiler nüfusun %6'sını temsil ediyordu; buna rağmen monarşi, Suudi Arabistan gibi komşularının da desteğiyle iktidarda kalmayı başarmıştır. Bu iki vaka, kitlesel seferberliğin çok yüksek düzeylere ulaşmasının dahi yeterli süreklilik, uluslararası konjonktür veya rejimin güvenlik aygıtının tutumu gibi faktörlere bağlı olarak başarısız olabileceğini ortaya koymuştur. Chenoweth'in ilk analiz döneminde (1900-2006) bu denli büyük katılımla başarısızlığa uğrayan bir hareket görülmediği için %3.5 "kural" olarak anılmıştı; ancak sonraki bu örnekler, kuralın bir tarihsel eğilim olduğunu, mutlak bir eşik olmadığını kanıtlamıştır.
Tarihsel örneklerden hareketle, neden nüfusun sadece küçük bir azınlığının aktif katılımının bile böylesine büyük bir etki yaratabilmesinin birkaç nedeni vardır. Bunlardan biri, toplumsal hayatı durma noktasına getirme, yani "bozucu etki"dir. Nüfusun birkaç puanlık bir kesiminin eş zamanlı seferberliği bile, günlük yaşamı ve ekonomik işleyişi ciddi ölçüde aksatabilir. Örneğin, genel grevler, kitlesel sokak gösterileri, ulaşımın ve ticaretin durması gibi etkiler, hükümetlere olağanüstü bir baskı uygular. Böyle bir direniş, ülkeyi yönetilemez hale getirerek mevcut yöneticilerin pozisyonunu sürdürülemez kılar. %3.5 ilk bakışta küçük görünse de, milyonlarla ifade edilen insan sayısından bahsedildiği için, özellikle ülke genelinde veya büyük şehirlerde hayatı felç etmek için yeterli olabilmektedir. Nitekim 1986 Filipinler ve 2011 Mısır örneklerinde, protestocular başkentleri ve büyük şehirleri günlerce doldurarak normal düzeni kesintiye uğratmışlardır.
İkinci bir neden, bu protestoların geniş halk desteğinin bir göstergesi olmasıdır. Bir hareketin aktif katılımcıları toplumun sadece küçük bir kısmı olsa da, %3.5 seviyesine ulaşmak, arka planda çok daha büyük bir pasif destekçi kitlesinin varlığına işaret etmektedir. Chenoweth'e göre, bir kampanya nüfusun yüzde birkaçını sokağa dökebiliyorsa, muhtemelen toplumun çok daha geniş bir bölümü hareketin hedeflerine en azından sempati duyuyordur. Örneğin, 2020'de ABD'deki George Floyd protestoları sırasında anketler Amerikalıların %67'sinin Black Lives Matter hareketini desteklediğini göstermiştir; bu esnada yaz boyunca toplam 15-26 milyon kişi protestolara katılmıştır ki bu, tek bir anda değil ama farklı zamanlarda nüfusun %5-8'ine karşılık gelmektedir. Bu oranlar, aktif aktivist çekirdeğin arkasında büyük bir toplumsal rızanın oluştuğunu gösterir. Geniş bir kesimin kalben desteklediğini bilen iktidar elitleri, meşruiyet zeminlerinin kaydığı hissine kapılarak ödün vermeye veya çekilmeye daha yatkın hale gelir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Şiddetsiz kitlesel direnişin başarıya ulaşmasında kritik faktörlerden bir diğeri, iktidar blokunda yarattığı çatlaklar ve kopuşlardır. Protestolar belli bir eşiği aştığında, iktidar çevresindeki bazı kilit aktörler (ordu, polis teşkilatı, bürokratlar, medya patronları, hatta iktidar partisinin üyeleri) rejimin sonunun gelebileceğini öngörerek "gemiyi terk etmeye" başlarlar. Chenoweth, pek çok başarılı halk hareketinde, düzen yanlısı elitlerin bir kısmının taraf değiştirdiğini veya en azından artık destek vermediğini, bunun da rejimin dayanaklarını çökerttiğini belirtmektedir. Örneğin 1986'da Filipinler'de gösteriler büyüyünce ordu içerisinden generaller Marcos'a karşı saf değiştirmiş, 2011'de Mısır'da ordunun tepe kademesi Mübarek'i feda etme yoluna gitmiştir. Yönetenlerin çevresindeki bu kopmalar, direniş hareketinin başarı şansını katlanarak artırmaktadır. %3.5'lik kitlesel katılım, genellikle bu tip bir "kaçınılmazlık algısı" yaratarak iktidar bloğunun çözülmesine zemin hazırlamaktadır.
Özetle, görüldüğü üzere %3.5 kuralının tarihsel temelinde yatan mantık, görece küçük bir aktif azınlığın yarattığı orantısız etkisidir. Şiddetsiz sivil direniş yöntemleri, şiddet kullanmaya kıyasla çok daha geniş kesimleri seferber edebildiği için (Chenoweth, bunu "katılım avantajı" olarak tanımlamıştır), küçük bir oran bile mutlak sayıda çok büyük kalabalıklara tekabül edebilir ve bu sayede devrim niteliğinde sonuçlar doğurabilir. Ancak bu etkinin ortaya çıkması için uygun strateji, kararlılık ve bazen şans faktörünün de devrede olması gerektiği unutulmamalıdır.
%3.5'in Kaynağı: NAVCO Veri Seti Nedir?
%3.5 kuralı, Chenoweth ve Stephan'ın oluşturduğu NAVCO veri setinin nicel analizinden türetilmiştir. Bu veri seti, 20. yüzyıl ve erken 21. yüzyılda gerçekleşen yüzlerce direniş kampanyasının özelliklerini kodlayan dev bir veritabanıdır. İncelenen kampanyelerin ortak noktası ya rejimi devirmek (darbe veya devrim girişimi) ya da ülkeden bir bölgenin bağımsızlığını kazanmak (ayrılıkçı hareket) gibi yüksek hedeflere sahip olmalarıdır. Bilhassa reform odaklı (örneğin sivil haklar, kadın hakları, çevre hareketleri) kampanyalar veri setine dahil edilmemiştir, çünkü başarısını değerlendirmek daha güç olan bu tür hareketlerin analiz dışında tutulması, karşılaştırmayı netleştirmek amacıyla tercih edilmiştir.
Chenoweth ve ekibi, her kampanyanın/protestonun en yüksek kitlesel katılımın gözlendiği zirve olayını tespit etmişlerdir. Şiddetsiz kampanyalar için bu genellikle en büyük protesto gösterisi, miting veya grev iken; şiddet içeren kampanyalar için silahlı grupların sahip olduğu en yüksek savaşçı sayısı olarak alınmıştır. Ardından, zirve etkinliğine katılan kişi sayısı ilgili ülkenin o yılki toplam nüfusuna bölünerek katılım yüzdesi hesaplanmıştır. Bu yöntem, zirvedeki anlık seferberliği ölçmektedir; kümülatif olarak hareketlere kaç kişinin katıldığı veya zaman içindeki süreklilik bu sayıya dahil edilmemiştir. Chenoweth, bu tercihin bir sadeleştirme olduğunu söylemektedir. Hareketlerin başarısını etkileyen diğer metrikler, belli bir zaman dilimindeki eylem sıklığı ve kitlesellik (momentum) olabilir; ancak bu gibi dinamik unsurlar basit bir yüzde elde edebilmek amacıyla yapılan bu hesaplara dahil edilmemiştir.
İlk analiz sonuçları, 3.5% değerinin dikkate değer bir eşik olduğunu ortaya koymuştur: İncelenen 323 vakadan, halkın %3.5'inden fazlasını aynı anda seferber edebilenlerin hepsi başarıya ulaşmıştır. Diğer bir deyişle, %3.5'lik zirve katılım, geçmişte başarının garantisi gibiydi. Bunun yanı sıra, katılım oranı büyüdükçe başarı ihtimalinin genel olarak arttığı gözlenmişti; örneğin %1 katılımla başarıya ulaşan hareket sayısı, %4 katılımla ulaşanlardan daha azdı. Bu bulgular, literatürde sıklıkla "hiçbir hükümet nüfusunun %3.5'ine karşı koyamadı" şeklinde özetlenerek, kuralın popülerleşmesini sağladı.
Bununla birlikte Chenoweth, 2010'lu yıllardaki yeni direniş hareketlerini de kapsayacak şekilde veri setini güncellemiş ve kuralın istisnalarını tespit etmiştir. NAVCO veri tabanının 2019'a dek genişletilmesiyle (NAVCO 1.2 ve 2.0 versiyonları), daha önce başarıya ulaştığı varsayılan bazı hareketlerin aslında başarısız olduğu veya yeni eklenen bazı vakaların %3.5 üzeri katılımla başarısız kaldığı ortaya çıkmıştır. Bu noktada öne çıkan iki örnek, daha önce bahsettiğimiz Brunei (1962) ve Bahreyn (2011-14) vakalarıdır; her ikisi de maksimalist hedefli ve şiddetsiz kampanyalar olup geniş katılıma rağmen sonuç alamamıştır. Ayrıca Chenoweth, Brunei ve Bahreyn gibi küçük nüfuslu monarşilerde veya dış destekle ayakta kalan rejimlerde bu kuralın geçerli olmayabileceğini göstermektedir. Yine de, güncellenen veri setinde 1945-2006 arası dönem için (istisnalar hariç) kural, büyük ölçüde doğrulanmıştır. Bu durum, %3.5 kuralının genel eğilimi yansıttığını ancak mutlak bir doğal yasa gibi görülmemesi gerektiğini teyit etmektedir.
Çalışmanın Kısıtları: Nelere Dikkat Etmeli?
Ancak çalışmanın elbette bazı kısıtları da mevcuttur. Örneğin katılımcı oranını belirlerken yalnızca tek bir zirve anını esas almak, hareketin uzun vadeli kitleselliğini her zaman yansıtmamaktadır. Örneğin, bir hareket kısa süre için çok büyük kalabalıklar toplasa bile devamı gelmeyebilir; veya tam tersi, hiçbir zaman devasa bir miting yapmasa da uzun soluklu eylemlerle yıpratma stratejisi güderek başarı kazanabilir. Chenoweth, "sürdürülebilirlik" ve "eylem temposu" gibi faktörlerin de kritik olduğunu belirtir. Nitekim bazı araştırmacılar, başarı için ardışık günlerde tekrarlanan protestoların sayısı ile katılımcı sayısını bir arada değerlendirerek bir momentum ölçütü geliştirmenin daha isabetli olabileceğini öne sürmektedir.
Bir diğer kısıt, Chenoweth'in çalışmasının, yukarıda da bahsettiğimiz gibi daha çok devrimsel niteliği olan hareketlere odaklanmış olmasıdır. Bu, çalışma sonuçlarının her tür toplumsal harekete genellenemeyebileceği anlamına gelmektedir. Örneğin iklim krizi, hayvan hakları, kadın hakları gibi konularda yürütülen kampanyalar, mevcut sistemi devirmek yerine belirli politika değişiklikleri hedefler. Bu tür hareketler, %3.5 kuralının öngörüldüğü bağlamdan farklı dinamiklere sahip olabilir. Nitekim Chenoweth, kadınların oy hakkı veya ABD'deki sivil haklar hareketi gibi uzun soluklu mücadelelerin veri setine dahil olmadığını, dolayısıyla %3.5 eşiğinin bu tarz reform hareketlerinde nasıl işleyeceğinin belirsiz olduğunu vurgulamaktadır.
Bir diğer kısıtlama, veri doğruluğu ve belirsizliklerdir. Tarihsel kitlesel protestoların katılımcı sayılarını kesin olarak belirlemek zordur. Birçok vakada farklı kaynaklar birbirinden çok farklı rakamlar verir, hükümetler sayıları düşük göstermeye çalışırken örgütleyiciler abartılı rakamlar açıklayabilir. Chenoweth, analizlerinde mümkün olduğunca güvenilir kaynaklara dayanmaya çalışmışsa da her araştırmada olduğu gibi bu çalışmada da belli bir belirsizlik payı mevcuttur. Örneğin Mısır 2011 protestolarında toplam katılımı bazı kaynaklar 1-2 milyon, bazıları 15 milyon olarak vermektedir; anket temelli bir çalışma %8 oranını verse de bunun muhtemelen abartılı olabileceğini ifade eden değerlendirmeler vardır. Dolayısıyla %3.5 tam bir kesin çizgi gibi değil, yaklaşık bir gösterge olarak düşünülmelidir.
Bir diğer kısıt, neden-sonuç ilişkisinin kurulmasıyla ilgilidir. %3.5 kuralı, neticede bir korelasyon tespitidir; yani geniş katılım ile başarı arasında tarihsel bir birlikte ortaya çıkma durumu göstermektedir. Ancak bu demek değildir ki sadece katılım oranını yükselterek otomatik olarak başarı yaratılabilir. Zira başka faktörler dolayısıyla hâlihazırda gerçekleşmekte olan bir değişim, büyük bir kalabalığı protestolara çekebilir. Chenoweth, bu durumun farkında olduğu için stratejik planlama, şiddetsizlik disiplini, doğru zamanlama gibi etmenlerin de başarının ayrılmaz parçası olduğunu vurgulamaktadır. %3.5'lik katılım çoğu zaman bu faktörlerin zaten iyi yönetildiğinin bir göstergesidir, fakat tek başına bir sihirli formül değildir.
Özetle, %3.5 kuralının istatistiksel temelinde geniş kapsamlı bir veri analizi ve dikkatlice tanımlanmış ölçütler bulunmaktadır. Tarihsel veriler güçlü bir eğilim ortaya koysa da, araştırmacılar bu bulguyu ihtiyatla yorumlama taraftarıdır. Chenoweth'in de ifade ettiği gibi hiç kimse geleceği kesin olarak bilemez; %3.5 geçmişte tutmuş bir kural olsa da gelecekte aynı şekilde işleyeceğinin garantisi yoktur. Bu yüzden kuralı, toplumsal değişim hareketlerinin bir rehberi veya ilham kaynağı olarak görmek, ancak katılım oranlarına gereğinden fazla determinist bir anlam yüklemekten kaçınmak gerekir.
Kuralın Eleştirileri ve Sınırlamaları
%3.5 kuralı, alandaki pek çok kişi tarafından heyecan verici ve ikna edici olarak görülse de, bazı eleştirilere ve tartışmalara da konu olmuştur.
Örneğin eleştirmenler, Chenoweth'in araştırmasının çoğunlukla otoriter rejim değişikliklerine odaklandığını, dolayısıyla demokratik ülkelerdeki politika odaklı protestolara doğrudan uygulanamayabileceğini vurgulamaktadırlar. Örneğin Extinction Rebellion (XR) hareketini inceleyen bir çalışma, Chenoweth ve Stephan'ın bulgularının liberal demokrasilerdeki iklim hareketine uyarlanmasını bir araştırma kötüye yorumu olarak nitelendirmiştir. XR, İngiltere gibi demokratik bir ülkede %3.5 oranına ulaşırsa hükümeti radikal iklim adımlarına zorlayabileceği inancıyla stratejisini şekillendirmiştir; ancak bazı analistler, demokratik hükümetlerin otoriter rejimler kadar kolay devrilmeyeceğini, seçimler ve kurumsal mekanizmalar nedeniyle %3.5'in aynı etkiyi göstermeyebileceğini savunmaktadır. Bu nedenle, kuralın hatalı bir genelleme ile her ortama uygulanmaması gerektiği dile getirilmektedir.
Keza 2010'lu ve 2020'li yıllarda görülen bazı büyük protesto dalgaları, %3.5 kuralının sorgulanmasına yol açmıştır. Yukarıda değinilen Bahreyn (2011) vakasına ek olarak, Belarus (2020) ve Hong Kong (2019) gibi örnekler de dikkat çekicidir. Belarus'ta 2020 seçimlerinden sonra patlak veren protestolarda ülke genelinde yüzbinlerce kişi (bazı tahminlere göre nüfusun %5'ine varan katılım) haftalarca sokakları doldurmuş ancak Alexander Lukaşenko iktidarını korumuştur. Hong Kong'da 2019 yılında Çin yanlısı yönetime karşı yapılan gösterilere bir günde 1–2 milyon civarında insan (yaklaşık nüfusun %20-25'i) katıldığı halde, Pekin yönetimi taviz vermeyip baskıyı artırmıştır. Bu vakalar, her ne kadar Chenoweth'in orijinal veri seti kapsamına tam girmese de (Hong Kong örneği egemen bir devlet değil, Belarus ise veri seti döneminden sonra), modern otoriter rejimlerin yoğun baskı ve teknolojik gözetim altında kitle protestolarını bastırma konusunda daha donanımlı olabildiğine işaret etmektedir.
Chenoweth de son çalışmalarında 2010'lar itibarıyla otoriter yönetimlerin direniş hareketlerini bastırma oranının arttığını ve maksimalist kampanyaların başarı oranının azaldığını not etmektedir. Bunun olası nedenleri arasında ileri gözetim teknolojileri, dijital iletişim kontrolü ve sosyal medyanın hızlı ama yüzeysel mobilizasyon etkisini ileri sürmektedir. Günümüzde internet sayesinde çok kısa sürede büyük protestolar örgütlemek mümkünken, bu hızlı seferberlik belki de geçmişin zahmetli örgütlenme süreçlerinin yerini alarak stratejik derinliği zayıflatıyor olabilir. Bu bakış açısına göre, "kolay gelen" kalabalıklar, aynı hızla dağılıp kalıcı dönüşüm üretememektedir. Dolayısıyla, son yıllardaki örnekler %3.5 kuralının her durumda geçerli olmadığını ve giderek daha fazla istisna görebileceğimizi düşündürmektedir.
Bir diğer eleştiri, tek bir sayıya aşırı odaklanmanın tehlikelerine dikkat çekmektedir. Bu bağlamda bazı eleştirmenlere göre %3.5 kuralı aktivist çevrelerde yanlış yorumlanmakta ve adeta bir fetiş haline getirilmektedir. Örneğin bazı hareketlerde "Yeter ki nüfusun %3.5'ini harekete geçirelim, zafer kesin" şeklinde bir söylem yaygınlaşmıştır. Hâlbuki Chenoweth, bunun tehlikeli bir basitleştirme olduğunu bizzat vurgulamaktadır. Sadece sayıya odaklanmak, bir hareketin strateji geliştirme, koalisyon kurma, mesaj oluşturma gibi kritik yönlerini ihmal etmesine yol açabilmektedir. Direct Action Everywhere (DxE) gibi aktivist ağlar, Chenoweth'in bulgusunu kendi hareketlerine uyarlarken, hayvan hakları gibi reformist bir hedefte %3.5'lik seferberliğe ulaşmanın yeterli olmayacağını, farklı yöntemlerle kamuoyu kazanmak gerektiğini kabullenmişlerdir. Özetle eleştirmenler, %3.5'in, araç ile amacı karıştırmak suretiyle bir slogana dönüştürülmemesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Bu oranın esas önemi, geniş katılımın kritik rolünü sayılarla anlatmasıdır; yoksa herhangi bir hareket, diğer tüm unsurları göz ardı edip sırf %3.5'e ulaşmaya kilitlenirse hayal kırıklığına uğrayabilir.
Chenoweth'in çalışmalarına paralel olarak birçok uzman, kitlesel hareketlerin başarısında liderlik, yaratıcı strateji ve örgütlülük kültürünün belirleyici olduğunu ileri sürmektedir. %3.5 kuralı, bu niteliklerin sonuçta yansıdığı nicel bir gösterge olabilir, ancak bu nitelikleri ikame edemez. Nitekim Chenoweth de stratejik hayal gücü, disiplin ve sürdürülebilirlik unsurlarının önemine dikkat çekmektedir. Özellikle şiddetsiz kalma disiplini, hareketlerin meşruiyetini koruması açısından kritik görülmektedir; zira şiddete başvurulduğunda halk desteği hızla eriyebilir ve devletin sert müdahalesi meşrulaşabilir. Eğer bir hareket sadece kalabalık toplamaya odaklanıp bu yönetişim meselelerini ihmal ederse, sayısal üstünlüğü anlık kalabilir veya etkili bir sonuca dönüşmeyebilir. Bu nedenle eleştirmenler, nicelik kadar niteliğe de odaklanılması gerektiğini, %3.5'in bir hedef olmaktan ziyade sağlam bir stratejinin olası bir sonucu olduğunu hatırlatmaktadır.
Özetle, %3.5 kuralına yönelik eleştiriler, kuralın kendisini bütünüyle reddetmekten ziyade, onu doğru bağlamda ele almaya yöneliktir. Bu eleştiriler ışığında, %3.5 kuralı "genel bir eğilim" olarak kabul edilip güncel koşullara uyarlanarak değerlendirildiğinde kıymetlidir. Aksi takdirde, toplumsal hareketlerin dinamik yapısını tek bir sayıya indirgeme riski bulunmaktadır. Chenoweth'in kendisi de çalışmalarında ihtiyatlı ve tarafsız bir ton benimseyerek, bulgularının aktivistlerce abartılı bir kesinlikte kullanılmasından kaçınılmasını salık vermektedir. Bilim insanları ve aktivistler arasında bu tür yapıcı eleştirilerin varlığı, kuralın zamanla daha incelikli anlaşılmasına ve geliştirilmesine katkı sağlamaktadır.
Modern Toplumsal Hareketlerde Etkisi ve Yorumlanışı
%3.5 kuralı, akademik literatürdeki yansımalarının ötesinde, 21. yüzyılın toplumsal hareketlerinde önemli bir referans noktası haline gelmiştir. Özellikle iklim krizi ve sosyal adalet hareketlerinde, Chenoweth'in bulguları bir strateji rehberi gibi benimsenmiştir. Bunun çarpıcı bir örneği, 2018'de kurulan ulusötesi iklim hareketi Extinction Rebellion (XR)'dır. XR'nin kurucuları, iklim değişikliğiyle mücadelede geleneksel lobi ve yürüyüş yöntemlerinin yetersiz kaldığı noktasından hareketle, "toplumsal dönüşüm için nüfusun %3.5'ini seferber etmek" şeklinde açık bir hedef belirlediler.
XR'nin İngiltere kolunun kurucu ismi Roger Hallam, Chenoweth'in araştırmasını doğrudan kaynak alarak "1900'den bu yana başarılı isyanlar için ortalama gereken seferberlik %3.5 civarında, ancak bazen çok daha azıyla da başlayabilirsiniz"demiştir. Hallam'a göre bu eşik, aktivistlere bir "başarı eşiği"göstermekte ve harekete geçmeleri için motivasyon sağlamaktadır. XR, bu inançla 2019 yılında Londra'da gerçekleştirdiği sivil itaatsizlik eylemleri sırasında yolları kapatmış, köprüleri işgal etmiş ve birkaç hafta içinde 3000'den fazla gönüllü tutuklamaya varan cesur bir kampanya yürütmüştür. Sonucunda İngiliz siyasetinde iklim acil durumu ilan edilmesi ve vatandaş meclisi tartışmaları gibi bazı somut kazanımlar elde edilmiştir. XR'nin dünyaya yayılmasıyla birlikte, birçok ülkedeki aktivistler "Nüfusun %3.5'i" söylemini benimsemiş, hareketin dokümanlarında ve eğitimlerinde bu kuraldan sıkça bahsedilmiştir.

Bununla birlikte, farklı modern hareketler %3.5 kuralını kendi koşullarına göre yorumlamaktadır. Fridays for Future (Gelecek İçin Cumalar) gibi gençlik iklim hareketleri, Greta Thunberg'in çağrısıyla milyonlarca gencin küresel iklim grevlerine katılmasını sağladı. Eylül 2019'da dünya çapında yaklaşık 6 milyon kişi iklim için sokaklara çıktı. Bu sayı ilk bakışta muazzam olsa da, dünya nüfusunun %3.5'i yaklaşık 275 milyon insana denk geldiğinden, küresel düzeyde hedeflenen sistem değişikliği için yeterli görülmedi. Nitekim Hallam, Greta Thunberg'in bu barışçıl iklim yürüyüşlerinin "düzen bozucu eyleme" dönüşmediği sürece yönetimleri sarsmayacağını savunarak, "Milyonlarca insan protesto etse de işler aksamıyorsa sonuç minimal olur." demiştir. Bu nedenle XR, Fridays for Future'dan farklı olarak, sadece sayıya değil itaatsizlik derecesine de odaklanmıştır. Hallam'ın ifadesiyle başarı denklemi "kişi sayısı ile yarattıkları kesintinin çarpımı" şeklindedir. Ona göre sadece kalabalık değil, aynı zamanda kuralları ihlal eden, ekonomik-maddi kayıp yaratacak eylemler hedeflenmelidir. Bu bakış açısından XR, %3.5 kuralını bir başlangıç noktası alıp, üzerine itaatsizlik stratejisini ekleyerek etkiyi katlamayı amaçlamaktadır.
%3.5 kuralının popülerleşmesi, diğer çeşitli hareketlerde de yankı bulmuştur. ABD'deki Sunrise Movement gibi genç iklim adaleti örgütleri, XR'nin aksine daha reformist taktikler kullansa da, kuralın önemini eğitim materyallerinde vurgulamışlardır. Yine polis şiddetine karşı 2020'de patlak veren Black Lives Matter (BLM) protestolarında, katılımcı sayıları ve kamuoyu desteği sıkça tartışılmış; medyada Chenoweth'in çalışmalarına atfen ABD nüfusunun belli bir yüzdesinin sokaklara dökülmesinin toplumsal değişimde kritik eşik olduğu yorumları yapılmıştır. Bu dönemde Pew Research gibi araştırmalar, Amerikalıların yarıdan fazlasının BLM'yi desteklediğini (Haziran 2020'de %67) kaydetmiş, yaz boyu gösterilere toplamda on milyonlarca kişinin katıldığı tahmin edilmiştir. Bu ölçekte bir katılım, ABD tarihinin en büyük toplumsal seferberliklerinden biri sayılabilir. Bunun somut etkileri tartışılsa da (polis reformları, farkındalık artışı, yerel düzeyde bazı bütçe değişimleri vb.), pek çok yorumcu Chenoweth'in %3.5 kuralını referans alarak, "toplumun küçük bir kısmının aktif desteğiyle bile gündemin değiştirilebileceği"ni bu örnekle vurgulamıştır.
%3.5 kuralı, otoriter rejimlere karşı güncel protestolarda da sık sık karşımıza çıkmaktadır. İran'da 2022 yılında Mahsa Amini'nin ölümüyle başlayan kitlesel rejim karşıtı gösteriler üzerine analiz yapan uzmanlar, İran'daki protestoların yaygınlığı karşısında "İslam Cumhuriyeti'nin ömrünün tükenmeye başladığı" yorumunu yaparken, Chenoweth'in araştırmasına atıfla "nüfusun %3.5'i eşiğine yaklaşılırsa rejim değişikliği olasıdır" şeklinde görüş bildirmişlerdir. Nitekim 1979'da İran Devrimi'nin başarısı, milyonlarca İranlının (nüfusun çok önemli bir bölümü) seferberliğiyle gerçekleşmişti. 2022'deki protestolar ülkenin 80'den fazla kentine yayılıp aylarca sürmesine rağmen henüz bu kritik eşiğe ulaşıp ulaşmadığı belirsizdir; ancak İran örneği, kuralın halk arasında bile konuşulur hale geldiğini göstermektedir. Sosyal medyada bazı İranlı gençlerin "nüfusumuzun yüzde birkaçını sokaklara dökebilirsek bu rejimi deviririz"şeklinde atıf yaptıkları görülmüştür. Bu durum, bilimsel bir istatistiğin toplumsal hareketler içinde motivasyon unsuru olarak benimsendiğine işaret etmektedir.
Sonuç olarak, Erica Chenoweth'in %3.5 kuralı günümüz sosyal hareketleri tarafından, bir yandan ilham verici bir eşik, diğer yandan da ihtiyatlı olunması gereken bir basitleştirme olarak şekilde, iki yönlü okunmaktadır. Pek çok aktivist, toplumun çok küçük bir diliminin bile dünyayı değiştirmeye yetebileceği fikrini güçlendirici bulmaktadır; bu da umutsuzluk yerine eyleme geçme dürtüsünü beslemektedir. Öte yandan, tecrübeli hareket stratejistleri, kuralın ancak doğru stratejiyle birleştiğinde anlamlı olduğunu hatırlatmaktadırlar. Chenoweth'in çalışmalarının ışığında, bugünün hareketleri kendilerine şu dengeyi kurmaya çalışmaktadır: Yeterli sayıda insanı kazan, ama sadece sayıya takılıp kalma; başarını, esasen onları nasıl kazanacağın ve nasıl sürdüreceğin belirleyecek. Bu denge gözetildiğinde, %3.5 kuralı hem tarihsel bir rehber çizgi hem de geçilmesi gereken bir hedef olarak modern toplumsal mücadelelerde yaşamaya devam edecek gibi görünmektedir.
Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...
O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...
O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.
Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.
Soru & Cevap Platformuna Git- 9
- 7
- 6
- 3
- 3
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- D. Robson. The '3.5% Rule': How A Small Minority Can Change The World. (14 Mayıs 2019). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- D. Robson. The '3.5% Rule': How A Small Minority Can Change The World. (3 Şubat 2025). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: Harvard University | Arşiv Bağlantısı
- E. Chenoweth. Questions, Answers, And Some Cautionary Updates Regarding The 3.5% Rule. (17 Mart 2025). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: Harvard University | Arşiv Bağlantısı
- K. R. Matthews. Social Movements And The (Mis)Use Of Research: Extinction Rebellion And The 3.5% Rule . (29 Kasım 2021). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: The Commons | Arşiv Bağlantısı
- ICNC. The Success Of Nonviolent Civil Resistance | Icnc. (4 Haziran 2021). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: ICNC | Arşiv Bağlantısı
- A. Tanner. 😱 The Rule Of 3.5% Has Been Broken. What Does This Mean For Dxe?. (11 Şubat 2021). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: Direct Action Everywhere | Arşiv Bağlantısı
- Resource Alliance. The 3.5% Rule: Change Has A Magic Number. (21 Ağustos 2023). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: Resource Alliance | Arşiv Bağlantısı
- The Economist. What Is The “3.5% Rule” Beloved Of Climate Protesters?. (17 Kasım 2021). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: The Economist | Arşiv Bağlantısı
- Y. Serhan. What Climate Activists Need To Save The Planet. (8 Kasım 2021). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: The Atlantic | Arşiv Bağlantısı
- C. Euchner. To Overthrow A Tyrant, Try The 3.5 Percent Solution. (12 Eylül 2019). Alındığı Tarih: 30 Mart 2025. Alındığı Yer: Big Think | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 01/04/2025 14:04:13 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20204
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.