Üniversite Öğrencilerinin Yüksek Lisans (Master) ve Doktora ile İlgili Bilmesi Gerekenler
Evrim Ağacı olarak bize üniversite öğrencileri ve adaylarından en sık gelen sorulardan birisi, üniversite bittikten sonra yurtdışına eğitim amaçlı nasıl gidilebileceği, bu çalışmalar için paranın nereden bulunacağı, nasıl burs alınabileceği, not ortalamasının ne olması gerektiği, TOEFL ve GRE gibi sınavlara ne zaman girilmesi gerektiği, ne zaman ve nasıl çalışılması gerektiği, vb. sorular. Bu kılavuzda, bu konularla ilgili en temel bilgileri, çok basit ve kısa notlar halinde sizlere sunacağız. Umuyoruz birçok soru işaretinin temizlenmesine yardımcı olacaktır.
Hazırsanız, başlayalım:
Temel Kavramlar
En baştan başlayalım: Bir üniversitenin 4 yıllık bölümlerinden birini bitirdiğinizde, lisans eğitimi (İng: "undergraduate school") kısmını tamamlamış olursunuz. Lisansınızı tamamladığınızda "mezun" (İng: "bachelor") diploması alırsınız. Örneğin ODTÜ Makina Mühendisliği'nden mezun olan biri, "Bilim Mezunu" (İng: "Bachelor of Science", Kısaltma: B.S.) diploması alır. Bu, sizin o mesleği icra etmeye lisansınız olduğu anlamına gelir. Bu noktada bir mühendislik firmasına girebilir veya kendi işinizi kurarak, örneğin mühendislik işini icra edebilirsiniz. Her ne kadar bazı ülkeler bazı projeler için sertifikasyon gereksinimi koysa da, genel olarak imzanızın artık alandaki yetkinizi yansıttığını söyleyebiliriz. Bu nedenle projelere resmî olarak imza atabilir, onay verebilir, sorumluluk alabilirsiniz.
Şimdi daha önemli bir noktaya gelelim:
- Master = Yüksek Lisans
- Doktora = Doktora.
Yüksek lisans, doktorayı da içine alan genel bir kavram değildir. Yüksek lisans, İngilizcede "master" olarak bilinen eğitim seviyesinin Türkçe adıdır; bu nedenle Türkçede de "master" olarak bilinir. Eğer istenirse, yüksek lisans üzerine (ve hatta yüksek lisansı hiç yapmadan da) doktora yapılabilir. Master ve doktoraya bir bütün olarak lisansüstü eğitim (İng: "graduate school") denir. Yani "yüksek lisans" ile "lisansüstü eğitim" karıştırılmamalıdır. Örneğin doktora, bir yüksek lisans seviyesi değildir; bir lisansüstü eğitim seviyesidir.
Neden Master? Neden Doktora?
Master ve doktoranın yapılma nedenleri farklıdır. Master, spesifik bir alanda daha fazla uzmanlaşmak ve bir miktar daha özelleşmek için, okula ve bölüme bağlı olarak fazladan (genellikle) 6-8 ders almak suretiyle yapılan, genelde 2 sene süren, bölümün sunduğu opsiyonlara bağlı olarak tezli veya tezsiz olabilen bir çalışmadır. Mezun olduğunuzda "Yüksek Lisans Diploması" alırsınız. Örneğin Makina Mühendisliği bölümünden lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisans yapan biri, "Bilim Yüksek Lisansı Diploması" (İng: "Master of Science") diploması alır. Bir diğer örnek olarak, Ekonomi ya da Felsefe gibi alanlarda alınan yüksek lisans diploması ise, "Sanat Yüksek Lisansı Diploması"dır (İng: Master of Arts). Bu kalıptaki "arts" (sanat) sözcüğünün kapsamının akla ilk gelenden epey geniş olduğu ve genellikle beşeri bilimler ile sosyal bilimleri kapsadığı da vurgulanmalı...
Yüksek Lisans yapmak isteyen biri, neden bu üst düzey lisansı almak istediğine iyi karar vermelidir. Örneğin akademik bir kariyer yapmaya kesin karar vermiş birisinin illâ yüksek lisans yapmasına ihtiyaç yoktur; birçok ülkede doğrudan doktora programlarına başlanabilir. Ama yüksek lisansın sağlayabileceği faydalar gözetilerek yine de yüksek lisans yapılabilir:
Genel olarak yüksek lisans, iş hayatına atılmadan önce kişilere alanlarında ek yetenek ve uzmanlık kazandırmak açısından faydalıdır. Yüksek lisans yapmanın bir diğer önemi de, kimi zaman belirli pozisyonların sadece lisans diploması değil, yüksek lisans diploması da isteyebiliyor olmasıdır. Dolayısıyla arzu edilen pozisyonun gereksinimleri iyi tespit edilmelidir. Yüksek lisans yapmanın bir diğer nedeni, lisansınızı aldığınız sahayı değiştirmek olabilir. Buna yaygın bir örnek, mühendislerin, mezun olduktan sonra mühendislik yapmak yerine, işletmeci veya müdür olmak amacıyla İşletme alanında yüksek lisans (MBA) yapması verilebilir. İmkan varsa yüksek lisans yaparak daha keskin ve konu-odaklı bir eğitim almak faydalı olabilir; ancak her yüksek lisans yapan, bunu yapmamış birine göre dikkate değer bir avantaj sağlayacaktır gibi bir kaide bulunmamaktadır. Bunun en keskin örneği, lisans sonrası iş deneyimi olan kişilerin kimi zaman yüksek lisans sahibi kişilere tercih edilebiliyor olmasıdır. Ayrıca yüksek lisans sırasında iyi bir akademisyenle veya laboratuvarla çalışabilirseniz; birkaç tane akademik yayın yaparak ileride akademik kariyere giriş kapılarını da açık tutabilirsiniz.
Yüksek lisansın aksine doktora, yapılan işin "felsefesini" öğrenmek ve neredeyse her zaman akademik bir kariyer gütmek için alınan bir diplomadır. Doktoranızı bitirdiğinizde "Felsefe Doktoru" (İng: "Doctor of Philosophy, Kısaltma: PhD) diploması alırsınız. Doktora, genelde 3-7 sene (geneldeyse 4 sene civarı) sürer, okula ve bölüme bağlı olarak 12-16 ders alınır, çoğu zaman mezuniyet için en az 1 adet makale basmanız ve o makalede 1. yazar olmanız beklenir (kimi okullarda ve bölümlerde gereken makale sayısı 7'ye kadar çıkabilmektedir). Birçok durumda akademi dışında (örneğin özel sektörde) çalışmak isteyenler için doktora pek de işlevsel olmayacaktır; hatta zaman, potansiyel ve imkan kaybı anlamına bile gelebilir. Genel bir tavsiye olarak, eğer ki akademik bir kariyer istenmiyorsa ve bilim üretmeye özel bir ilgi yoksa; hele ki özel sektörde çalışmak hedefleniyorsa, doktora yerine yüksek lisans yapıp, olabildiğince erken iş hayatına atılmak faydalı olacaktır. Örneğin, ABD'nin en büyük 500 firmasını yansıtan Fortune 500 listesindeki 500 şirketin CEO'larının sadece 24 tanesinin doktorası vardır. Yani şöyle düşünebilirsiniz: Doktoranızı yapıyorsanız, işin özünde olması gerektiği gibi, "Ben akademide kalacağım." demeyi kabul etmişsiniz demektir.
Doktora yapmak, akademide kalmayı garantilemez! Her ne kadar doktorayı akademi için tavsiye ediyor olsak da; doktoranız var diye akademik bir pozisyon bulabileceğiniz garanti değildir. İş koşulları ve pozisyon açıklarının olup olmadığı, sizin iş bulma potansiyelinizi doğrudan etkileyecektir. Doktora sahiplerinin çoğu meslek sahibi olsa da, hepsi akademisyen değildir. Bunun bir nedeni de, doktora yapmanın illâ akademide kalmayı gerektirmemesidir. Birçok doktora sahibi kişi kendi işlerini kurabilmekte veya üst düzey pozisyonlarda iş hayatına başlayabilmektedir. Örneğin Fortune 500 listesinde 24 doktora sahibi CEO olduğunu söylemiştik. Ancak Amerikalı insanların sadece %1'inin doktora diploması vardır. Yani istatistikî olarak Fortune 500 içinde 24 değil, sadece 5 doktora sahibi CEO olmasını beklerdik. Arada 5 katlık bir farkın bulunması, doktora sahibi olmanın belli bir avantaj sağlayabildiğini göstermektedir. Yani bizim tavsiyemiz, hedeflerinizi net bir şekilde belirleyip, eğitim seviyenizle ilgili kararlarınızı ona göre almanızdır; rastgele bir şekilde doktora yapmanızı tavsiye etmeyiz. Şunu düşünün: Son derece zorlu bir süreçten geçip, doktoranızı yaparken, en az 4 senelik saha tecrübesi ve pozisyon terfilerinden feragat etmektesiniz. Doktoradan alacağınız değerler, sizin için, bu fırsat kayıplarını dengelemekte ve geçmekte midir? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Cevabı sizden başka kimse veremez.
Lisansüstü eğitim almanın, iş ve meslek hayatında daha üst pozisyonlardan başlama fırsatı verdiği doğrudur. Fakat diğer şartları da göz önünde bulundurmalısınız: Yaşınızın ilerlemesi, pozisyonların gereksinimleri, ailevi ve maddi durumunuz, vb. yan faktörler doktoranızın sonunda da aynı sayıda ve çeşitlilikte iş bulmanızı sağlayacak mı? Bu, alandan alana ve bireyden bireye fazlasıyla değişmektedir. Kısa bir tavsiye olarak şunu söyleyebiliriz: Sırf popüler diye veya potansiyel maaş artışı sağlar diye doktora yapmayın, hedefiniz bilim insanı olmak ve bilim üretmek ise doktora yapın; bilime tutkuyla bağlıysanız ve akademik araştırma nasıl yapılır, akademik makale nasıl yazılır, bilimsel bir anlatı nasıl yapılır gibi işin inceliklerini öğrenmek istiyorsanız doktora yapın.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Üniversitede akademisyen olarak kalmanız, iş hayatından kopmanızı gerektirmemektedir. Akademide kalıp, pratik olarak sürekli sektör işleri yürütebilirsiniz. Kendi işinizi (örneğin bir "danışmanlık şirketi") kurup, akademisyenliğin yanında o ek mesleği sürdürebilirsiniz. Birçok profesör bu şekilde yaşamını (oldukça iyi bir şekilde) sürdürmektedir. Göreceğiniz üzere eğitimde seçenekler ve yaklaşımların sayısı sonsuzdur; ancak en uygun olanı belirleyecek olan, kişisel durumunuz ve hedeflerinizdir.
Birçok akademisyen, mezuniyet sonrası özel sektöre gitmek istiyorsanız bile doktorayı tamamlamanızı söyler. Bu yazımızda da belirttiğimiz gibi, maaşınızı ve saygınlığınızı arttıracağı doğrudur; ancak maaş ve saygınlık konusunda yeterince hırslıysanız, zaten 4 sene sektör içinde çalışarak da o düzeye gelmeniz mümkündür. Bunun detaylarını belirleyecek olan, yine şahsi özellikleriniz ve çalıştığınız sektörün/şirketin durumudur.
Ancak şunu aklınızdan çıkarmamanızı tavsiye ederiz: Birçok durumda doktorada, sektörde işinize yarayacak pek bir bilgi öğrenmezsiniz; çünkü amaç, bireyi özel sektöre değil, akademik kariyere hazırlamaktır; deneylere, literatüre, akademik makalelere, jurnallere, yöntemlere, teorilere, vb. aşina kılmaktır. Yani doktorada, okul eğitiminiz boyunca "Bunu gerçek hayatta nerede kullanacağım ben?" sorusunun kat kat fazlasını kendinize soracağınız konular işlersiniz. Ama unutmayın: Doktora yapıyorsanız, sizin için "gerçek hayat"ın bu teorik bilgiler olduğunu kabul etmişsiniz demektir. Yani doktora boyunca öğrenecekleriniz, sizin akademik yaşantınızı bizzat şekillendirmektedir. Ama evet, evde televizyonu tamir etmenize veya bir iş kurmanıza pek bir faydası olmayabilir.
Doktorada dersler ve projeler aşırı spesifikleşir, gündelik hayattan gitgide kopuk hale gelir. Bu normaldir; çünkü sizden doktoranız sonrasında yapmanız gereken pratik sektör ürünlerinden ziyade, modern bilim ve teknolojiyi ilerletmenizdir. Buna paralel olarak da, tamamen araştırmaya yönelik dersler alırsınız. Sizi pratik işler için eğitmeyeceklerdir. Çoğu zaman tek bir pratik ürün bile çıkarmadan, sadece teoriler ve matematiksel ispatlar üzerinden giderek doktora tezinizi yazarsınız. Dolayısıyla neyi, neden yaptığınızı çok iyi belirlemeniz en önemli tavsiyemizdir. Elbette son karar her zaman sizin. Bilmeniz gereken, doktoranın hiç kolay bir süreç olmadığıdır. Ancak elbette, karşılığında alacaklarınız da o zorluğa uygun miktarda olacaktır.
ABD ve Avrupa
Bu noktada önemli bir ayrımdan bahsetmekte fayda var: Yurtdışı dediğimizde, Türkiye harici her ülkeyi kastediyor olsak da; 200'e yakın ülkeden hangilerinden bahsettiğimiz netleştirilmeli. Bizlerin deneyimi ABD ve Avrupa; ama özellikle de ABD ile olduğu için, bu metnin içeriği de daha ziyade ABD'deki lisansüstü eğitime odaklanmaktadır. Ancak burada verdiğimiz birçok bilgi, Avrupa ve hatta Uzak Doğu ülkeleri veya Avustralya için de geçerli olacaktır. Özellikle de son dönemde Avrupa'nın akademik yaklaşım konusunda ABD'ye yanaşması, benzerlikleri arttırmaktadır. Buna rağmen, gitmek istediğiniz ülkeleri belirleyip, oralarda spesifik deneyimleri olan kişilerle irtibata geçmeniz, daha doğru kararlar almanıza yardımcı olabilir.
Ayrımlardan haberdar olmak, burs ve ne tür bir eğitim alınacağı gibi konularda soru işaretlerinin netleşmesine ve daha sağlıklı kararlar alınmasına yardımcı olabilir. Örneğin, ABD'de yüksek lisansa karşı belirgin bir negatif önyargı bulunmaktadır. Akademik ve sektör yaşantısında dikkate değer bir fayda sağladığı konusunda şüpheler bulunmaktadır. Buna karşılık doktora, ziyadesiyle el üstünde tutulmaktadır ve birçok akademik kurumun sistemleri, doktora öğrencileri etrafında inşa edilmiştir. Bir örnek, maddi gelir akışından verilebilir: ABD'deki üniversiteler yüksek lisans (master) öğrencilerine çok nadiren burs vermeyi seçerler; hatta tam tersine, onlardan okul harcının tamamına yakınını alırlar. Yüksek lisans öğrencilerinden aldıkları paranın önemli bir kısmını ise, doktora öğrencilerine burs vermekte kullanırlar.
Yüksek Lisans Yapmadan Doktora Yapılabilir mi?
Bu sorunun cevabı, neredeyse her zaman evettir. Özellikle de ABD'de, master yapmadan, doğrudan doktoraya başvurabilirsiniz! Okul başvurusu sırasında bunu da belirtmeniz istenecektir ve formlarda gerekli yönergeler bulunacaktır; dolayısıyla özel bir şey yapmanıza gerek yok.
Öte yandan on yıllardır Avrupa'da yüksek lisansa büyük bir önem verilmekte, doktoraya geçişte vazgeçilmez bir köprü olarak görülmekteydi. Doktoraya da normal şekilde, üst düzeyde değer verilmekteydi. Dolayısıyla birçok Avrupa üniversitesi, sistemlerini "yüksek lisans olmaksızın doktora olamayacak" şekilde inşa etmiş vaziyetteydi. Hatta birçok kişinin aklında olan, "Avrupa'da yüksek lisans, ABD'de doktora yapmalı" şeklindeki formül de buradan doğmaktadır.
Ne var ki bu durum, son yıllarda değişmeye başlamıştır. Avrupa'da da master yapmaksızın doktora yapmak, giderek artan bir şekilde norm halini almaya başlamaktadır. Buna rağmen, istediğiniz okulların ve bölümlerin bu konudaki tutumlarını öğrenmeniz büyük fayda sağlayacaktır.
Her neye karar verirseniz verin, şu soru işaretini aklınızdan çıkarabilirsiniz: Direkt doktoraya başlamak, size herhangi bir şey kaybettirmeyecektir! Çünkü doktora zaten yüksek lisansta görüp görebileceğiniz her şeyi fazlasıyla kapsamakta ve aşmaktadır. Öyle ki, birçok kişi doktora yaparken, normal araştırmaları sırasında yan bir proje yapıp yüksek lisansını da alabilmektedir. Bunun tek faydası ek bir diplomadır. Ek olarak yüksek lisans diplomasına sahip olmak, akademik başarı veya tercih edilirlik konusunda herhangi bir avantaj sağlamayacaktır. Bu sebeple, eğer bu ikilemi yaşıyorsanız, tamamen rahat olun. Doktoradan mezun olduktan sonra kimse size "Sen neden master yapmadın?" diye sormayacaktır.
Ancak... Yüksek lisans yapmanın bazı özel avantajları mevcuttur. Burada en önemli üç tanesine yer vereceğiz: İlki, yüksek lisans yaparsanız, laboratuvar işlerine adaptasyon konusunda daha az zorluk çekecek olmanızdır. Çünkü her ne kadar yüksek lisans yapıyor olsanız da (dolayısıyla akademik iş yükünüz oldukça hafif olacak olsa da), akademik danışmanınızın laboratuvarında deneyim kazanma imkanınız olacaktır. Bu da doktoranız sırasında daha rahat uyum sağlamanız ve ortamın nasıl olduğundan bir miktar haberdar olmanız demektir. Tabii laboratuvar şartlarına aşinalık kazanmanın alternatif yolları mevcuttur: Örneğin, lisans eğitiminiz sırasında laboratuvarlarda görev alarak alışkanlık kazanabilirsiniz. Doktora öncesinde yüksek lisans yapmanın ikinci avantajı, muhtemelen doktoranızı da yapacağınız alanda, elinizde hazır bir literatür taraması ve araştırma konusunun olacak olmasıdır. Hatta yüksek lisans sırasında en az 1 akademik makale yayınlayarak, doktora yaşantınıza önde başlayabilirsiniz. Doktoradan önce yüksek lisans yapmanın en büyük avantajı ise, yüksek lisansta alacağınız dersleri, doktorada olacak ders yükünüze saydırabilecek olmanızdır. Dolayısıyla yüksek lisansta tipik olarak 6 ders alırsanız, doktoranızda o 6 dersi saydırarak, çok daha az ders alabilir, akademik araştırmanıza çok daha fazla yoğunlaşabilir, daha fazla yayın çıkarma imkanı edinebilirsiniz. Bunların her biri, doktorada ilerlemeyi kolaylaştıran faktörlerdir. Ancak masterınız yoksa, bu avantajları edinememiş olmak haricinde herhangi dezavantaj edinmezsiniz. Bunların hiçbiri, doğrudan doğruya doktora yapan birinin çözemeyeceği problemler değildir.
Master ve Doktora Karması
Yüksek lisans ve doktora, öylesine ilginç bir yapıya sahip ki, çok ilginç kombinasyonlar ve seçenekler bulmak da mümkün. Örneğin, özellikle ABD'de master ve doktora birleşik programları da bulabilirsiniz. Bunlar 5-6 sene sürmektedir. 2. senenin sonunda master tezinizi, 5. sene sonunda doktora tezinizi vermeniz istenmektedir. Eğer ki herhangi bir nedenle yüksek lisans ve doktora diplomalarına bir arada sahip olmak isterseniz, bu seçeneklerden de haberdar olmanızı tavsiye ederiz.
Bir diğer seçenek, yüksek lisans ile başlayıp, eğer ki araştırma konunuzdan, laboratuvarınızdan ve akademik danışmanınızdan memnun kalırsanız, ve tabii ki hocanız da sizden memnun kalırsa, yüksek lisansınızı doktoraya çevirmeniz veya yüksek lisansınızı bitirdikten sonra doktoraya devam etmeniz mümkündür.
Bir diğer seçenek ise, doktoraya başladıktan sonra, bunu yüksek lisansa çevirmektir. Ancak bunu pek tavsiye etmiyoruz; çünkü akademisyenler, anlaşılır nedenlerle (öğrenci, zaman ve para kaybı dolayısıyla) bundan hiç hoşlanmıyorlar ve referans mektubu yazmadıkları gibi, işleri zorlaştırma yolunu seçebiliyorlar. Elbette, hocanızla anlaşamıyorsanız veya bölümde sorunlar yaşıyorsanız bunu bir yöntem olarak kullanabilirsiniz. Ancak doktoraya başlamadan önce neden doktora yapmak istediğinizi net olarak belirlemeniz gerektiğini söyleme nedenimiz biraz da bu.
Değirmenin Suyu: Burslar, Harç Feragatı ve Gelir
Burslar
Master ve doktoranın en önemli parçası ve bize de en sık sorulan konu burslardır (İng: "scholarship" ve "fellowship"). Öncelikle şunu belirterek başlayalım: Yurtdışında okumak istediğinizi varsayarsak, eğer ücretsiz bir okula gitmeyecekseniz, ortalama bir üniversitenin yıllık harç ücreti 20.000 ila 30.000 dolar civarıdır. ABD'de, "yabancı öğrenci" statüsünde olduğunuz için, eyaletlerin kendi vatandaşlarına verdikleri indirimlerden yararlanamamaktasınız. Hele ki üst düzey bir özel üniversiteye gitmeye kalkacak olursanız, yıllık 50.000-70.000 dolar arası bir para ödemeniz gerekebilir. Görülebileceği üzere, burs almaksızın yurtdışında lisansüstü eğitim hiç de ucuz bir süreç değildir. Bu sebeple, bursları incelemeye ne kadar erken başlarsanız, o kadar iyi olacaktır.
Türkiye'de, Avrupa Birliği ve ABD ortaklığı ile verilen birçok büyük burs mevcuttur. Bu bursların muhtemelen en meşhuru Fulbright bursudur. Burada detaylarına girmeyeceğiz; internet sitelerinden bilgi alabilirsiniz. Ancak bu tarz burslarda kritik bir detayı bilmenizde fayda var: Eğer bu burs ile ABD'ye gidiyorsanız ve başvurduğunuz vize tipi J1 Vizesi olacaksa, bu vizede eğitimin tamamlanması sonrasında ülkenize (bizim örneğimizde Türkiye'ye) dönme ve en az 2 sene boyunca Türkiye'de kalma zorunluluğu var. Yani J1 Vizesi ile ABD'ye gidenler, 212(e) numarasıyla bilinen yasa dolayısıyla ABD'de oturma izni ("Green Card") elde edemiyorlar, ziyaret statülerini değiştiremiyorlar, ailevi nedenlerle ABD'de çalışma izni gibi yöntemlere başvuramıyorlar. Dolayısıyla bu burs ile ABD'ye gitmeniz halinde, geri dönmeniz gerekecek. Eğer bu bursu almazsanız ve kendi başvurunuzu yaparsanız, F1 Vizesi isimli başka bir vizeyle gidebiliyorsunuz ve bu vizede geri dönme zorunluluğu bulunmadığı gibi, statü değişikliği ve çeşitli yöntemlerle oturma izni veya vatandaşlık elde etmek mümkün. Ancak bu konuların çok fazla detayı var (örneğin J1 Vizesi ile gitseniz bile sonra geri dönüp, bir başka vizeyle ABD'ye dönebilirsiniz veya teknik olarak F1 Vizesi ile ABD'ye gittiğinizde de ABD'ye göç etme niyetiniz olmamalı gibi çok sayıda detay mevcut). Bunlar belki bir diğer yazının konusu olabilir.
Özel burslarda bakılan bir diğer katı ve zorlu kriter, lisans mezuniyetinizdeki not ortalamanızdır. Örneğin Fulbright bursu gibi üst düzey burslardaki lisans not ortalaması şartları oldukça katıdır. Kendi deneyimlerimizden bir örnek verelim: Bir dostumuz 2.99 ortalama ile bursa başvurmuş, ancak en az 3.00 istendiği için başvurusu doğrudan reddedilmiştir.
Burslarla ilgili en önemli konu, zamanlama konusudur: Yurtdışında eğitim burslarına genelde lisans mezuniyetinizden en geç 1 sene önce başvurmak gerekmektedir. Yani lisans eğitiminizi 4 senede tamamlayacaksanız, 3. sınıfın sonlarında bu başvuruları yapmaya başlamanız gerekmektedir (5 senede bitirecekseniz, 4. senenizin sonunda başlamanız gerekmektedir). Bunun sebebi, lisansüstü eğitiminizin 1. senesinin de karşılanabilmesidir. Eğer geç kalır da, 3. sınıf yerine 4. sınıf içerisinde başvurursanız (ve uzatmadan, 4 senede mezun olursanız), birçok durumda ilk senenizi kendiniz ödemeniz gerekecektir. Sonrasında, burs çıkacak olursa, ilk senenin sonundan sonra size ödeme yapmaya başlayacaklardır.
Spesifik bursların detayları çok karmaşık olabildiği için, bu yazıyı uzatmamak adına burada detaylarına girmiyoruz. Ancak yapmanız gereken, Google üzerinde gitmek istediğiniz ülkenin adıyla birlikte bursları aratmak ve size uygun seçenekleri incelemek (bir örnek için buraya tıklayınız).
Harç Feragatı
Burslar, kaliteli not ortalaması ve yüksek başarı gerektiren bir maddi destek yöntemi. Ancak tek yöntem bu değil. Burslar haricinde, yurtiçi ve yurtdışında lisansüstü eğitim görmenin en kolay yolu, notunuzu olabildiğince yüksek tutup, gitmek istediğiniz okulun başvuruları sırasında harç feragatı (İng: "tuition waiver") talebinde bulunmak olacaktır.
Her okulun başvurusunda, finansal durumunuz ile ilgili sorular sorulmaktadır. Bu kısımda, ola ki okul sizi kabul edecek olursa, eğitiminizin masraflarını nasıl karşılayacağınız size sorulacaktır (başvuruların nasıl yapıldığına az sonra geleceğiz). Bazı okullar bunu form şeklinde yapmaktadır; bazıları ise doğrudan bir mektup yazmanızı isteyecektir. Eğer başvuru, form doldurma yöntemiyle yapılıyorsa, seçenekler arasında "Burs veya harç feragatı vermezseniz okulunuzda okuyamam." şeklinde bir seçenek olacaktır; tek yapmanız gereken bu seçeneği işaretlemek. Eğer kendi dökümanınızı yüklemeniz isteniyorsa, "Finansal Destek Mektubu" (İng: "Letter of Financial Support") doldurmanız gerekmektedir. Bunun örneklerini internetten bulabilirsiniz; ancak bu mektup içerisinde, sadece 2-3 cümleyle, herhangi bir dış kaynağınızın olmadığını, dolayısıyla eğer burs verilmezse okuyamayacağınızı belirtebilirsiniz. Okulların sayısız kaynaktan gelen maddi gelirleri bulunmaktadır ve bunları, kendi tercih kriterleri çerçevesinde yüksek lisans ve doktora öğrencilerine kullanmaktadırlar.
Gelir
Yüksek lisansta genelde olmayan; ancak doktorada sıklıkla bulunan bir avantaj ise gelirdir (İng: "stipend"). Çünkü unutmayın: Doktorada yapacağınız tek şey "öğrenci olmak" değildir; aynı zamanda akademik hayatınıza giriş yapmaktasınız. Ders verecek ve/veya araştırma yapacaksınız! Bu da, ücretsiz olan bir iş değil. Okulun size ücret ödemesi gerekecek. Yani iki rolünüz var: Öğrenci ve öğretmen. Öğrenci olarak okula ödeme yapıyorsunuz; ancak öğretmen olarak okuldan para alıyorsunuz. Ödeme yaptığınız kısmı, burslar ve feragat ile azaltmanız mümkün. Eğer doktora yapıyorsanız, bunun üstüne bir de maddi gelir elde etmeye başlayabilirsiniz.
Doktorada bunu yapabilmek için genellikle 3 opsiyon sunulmaktadır:
- Öğretim Asistanı (İng: "Teaching Assistant", Kısaltma: TA),
- Araştırma Asistanı ("Research Assistant", Kısaltma: RA),
- Yarı-zamanlı Okutman (İng: "Graduate Part Time Instructor", Kısaltma: GPTI)
Bunların isimleri farklı üniversitelerde farklı olabilir. Ancak genellikle hepsi aynı ücreti alır; sadece üniversite içindeki rolleri farklıdır: TA'ler, derslerde hocalara yardımcı olur, quiz-sınav-ödev okurlar, vs. En çok iş TA'lerindir, dolayısıyla hem TA olup hem doktora yapmak oldukça büyük bir yüktür; ancak çoğu zaman da başka opsiyon olmaz. Çünkü bölümlerin kendi işlerini sürdürmek için TA'lere ihtiyacı vardır ve herkesi kolay kolay RA yapmazlar.
RA, sadece araştırma yapmakla yükümlüdür ve derslere öğretmen olarak girip çıkmaz. Bunların daha nadir olma nedeni, aslen ders verme karşılığı almaları gereken maddi ödemeyi, akademik danışmanlarının fonlarından alıyor olmalarıdır. Dolayısıyla çalıştıkları akademisyenin yeterli fonu yoksa, bu kişilere de ödeme yapılamaz. Birçok durumda, doktoranızın ilk birkaç senesi TA olarak çalışıp, sonradan RA olmanız mümkündür. Bunun nedeni de şudur: Eğer ki gerçekten kaliteli bir araştırma yapıyorsanız, önemli sonuçlar üreteceksiniz demektir. Bu sonuçları kullanarak, danışmanınız ek fonlara başvurabilir. Bu fonlar, sizin çalışmanızdan geldiği için, size de ödeme yapılır ve RA olmanız, sadece o araştırmaya odaklanmanız sağlanır. Kimi durumda ise, danışmanınız veya okulunuz fazlasıyla "zenginse", kısa durumda veya doğrudan doğruya RA olmanız da mümkündür. Bu tip detaylar, hocanız ve sizin aranızdaki iletişim çerçevesinde şekillenecektir.
GPTI ise doğrudan doğruya okutmanlıktır. Üniversitedeki bir dersin veya laboratuvarın tamamı sizin sorumluluğunuzdadır. Sınavları siz hazırlar, siz yapar, siz notlarsınız. Hatta size yardım eden TA'leriniz bile olabilir. Buna rağmen birçok üniversite, GPTI ile TA'lere aynı miktarda para öder - ki bu, akademinin büyük sorunlarından birisidir; ancak burada detaya girmeyelim. Tabii ki GPTI olan biri, çok büyük deneyimler kazanabilmekte ve akademisyenlik konusunda fazlasıyla kendini geliştirme imkanı bulabilmektedir.
Peki, tüm bunları söyledik ama, bir doktora öğrencisi ne kadar gelir elde edebilir? Yine ABD için, yaklaşık bir sayı vermeye çalışalım: Geliriniz; okulunuza ve bölümünüze bağlı olarak, aylık 1400-2300 dolar arasında değişecektir. Bu ücretin bir kısmı (200-300 dolar arası) vergi olarak kesilir. Dolayısıyla gideceğiniz yerde yaşam masraflarını da (kira, manav giderleri, yol, vs.) hesaba katmanızı tavsiye ederiz. NerdWallet gibi siteler, bu konuda size yardımcı olabilir.
Okul Başvuruları
Başvuru Zamanları
ABD ve Avrupa konusundaki ayrım, okulların başvuru zamanında önem kazanmaktadır. ABD'de ana dönem Güz Dönemi'dir ve birçok okulda Eylül ayında başlar. Dolayısıyla lisansüstü eğitiminize normal bir şekilde, Eylül ayında başlamak istiyorsanız, master ve doktora başvurularınızı, mezun olacağınız son sene içerisinde, Aralık ayı ortalarında bitirmeniz gerekmektedir. Yani örneğin 2025 yılının Eylül ayında okula başlamak için, 2024'ün Aralık ayında başvurularınızı bitirmiş olmanız gerekmektedir. ABD'nin burslu başvuruların çok büyük bir kısmı Aralık ayında biter; Ocak ayı ortalarında ise neredeyse hiçbir burslu başvuru bulmak mümkün olmaz.
Bunun en büyük sonucu, başvurular için gereken sınav sonuçlarını bu tarihten önce almanızın gerekmesidir. Bu sınavların en büyük ikisi, GRE ve TOEFL sınavlarıdır (veya TOEFL'ın alternatifi olan IELTS sınavıdır). Dolayısıyla, Ekim-Kasım gibi TOEFL ve GRE'inizi alıp, başvurulara başlamış olmanız gerekiyor.
Bu iki sınav, randevu yöntemiyle çalışmaktadır ve özellikle de yılın sonlarına doğru aşırı miktarda başvuru aldıkları için, kimi zaman randevu almak oldukça zorlaşmaktadır. Kimi durumda başvurunuzdan ancak 1-2 ay sonrasına sınav tarihi alabilmektesiniz. Dolayısıyla tavsiyemiz, 4. sınıfın (ya da son senenizin) ilk dönemi başladığı zaman, dönem başlangıcının ilk 1-2 haftası içerisinde, hem TOEFL hem de GRE'ye başvurmanızdır! Bunu kaçırırsanız, işleriniz aceleye gelecektir ve hatta zamanında tamamlanamayabilir! Elbette dünyanın sonu değil; birçok okula bizzat e-posta yoluyla başvurarak alternatifleri sorabilirsiniz; ancak bu tip "özel durumlar" yaratmamak adına, işleri zamanında bitirmenizi öneririz.
Avrupa'da durumlar birazcık daha farklı. Başvurular, birçok durumda Mayıs-Haziran aylarına kadar devam etmektedir. Burs sistemleri de benzerdir; ancak başvuruların zamanları "burslu başvuru" ve "burssuz başvuru" diye ayrılmıyor. ABD'de, yukarıda verdiğimiz tarihlerden sonra burssuz olarak, yani kendi cebinizden ödeyerek gidecek şekilde üniversitelere başvurunuzu yapabilirsiniz.
Başvuru Masrafları
Okul başvuruları epey pahalıdır. Tavsiyemiz, eğer not ortalamanız 4.0 değilse ve başvurduğunuz herhangi bir okula kabulünüz %100 garanti değilse, ortalamada 1000 dolar civarı bir miktarı sırf başvurular için ayırmayı göze almalısınız. Sadece TOEFL ve GRE sınavları bile 200'er dolar civarıdır. Eğer yeterli bir not alamazsanız veya tekrar girmek isterseniz, tekrardan 200 civarı dolar ödemeniz gerekmektedir. Dahası, her bir okulun kendine ait bir başvuru ücreti bulunmaktadır. Bu başvuru ücreti, 35 dolar ila 150 dolar arasında değişebilmektedir! Bu miktarı her bir okula, ayrı ayrı, başvurular sırasında kredi kartı yoluyla ödemeniz gerekmektedir. Okul sizi kabul etmeyecek olursa, bu başvuru ücretini geri alma imkanınız bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurmak istediğiniz okulları iyi seçmeniz ve maddi durumunuzu ona göre ayarlamanız gerekmektedir.
Başvuru yapacağınız her bir okulun ayrıca bir de Başvuru Paketi (İng: "Application Package") bulunacaktır. Bunun içerisinde sizden 6-7 döküman istenir: pasaport fotokopisi, transkript, fotoğraf, vs. Bunlar, sadece başvuru için değil, aynı zamanda kabul sürecinde de kullanılacak belgelerdir. Bunları okullara UPS veya DHL gibi kargo firmalarıyla postalamanız gerekmektedir. Bu araçlarla 1 adet (yazıyla "bir" adet) kağıt bile gönderecek olsanız, ödemeniz gereken bedel 50-90 dolar arasındadır. İşte bu nedenle 1000 dolar civarı ayırmanız gerekmektedir.
Başvurulacak Okulların Seçimi
Bu konuda farklı görüş ve yaklaşımlar bulmak mümkündür. Elbette, bireysel başarı durumu, ailevi durumlar, maddi durumlar, vb. bu yaklaşımı doğrudan etkilemektedir. Ancak genel olarak bizim tavsiyemiz, not ortalamanız ne olursa olsun, en az 5, en fazla 10 okul seçmeniz yönünde olacaktır. Bu, şansınızı arttırmak ve zaman kaybetmeksizin başvurularınızdan en az 1 tanesine kabul almak için iyi bir yaklaşımdır. Çünkü ortalama sandığınız bir üniversite, beklenmedik bir şekilde 4.0'lık birini reddedebileceği gibi; çok iyi bir üniversite de, başvuru koşulları dahilinde, ortalama bir öğrenciyi alabilir. Ne yazık ki başvurular sırasında hiçbir garanti vermek mümkün değildir.
Bu dağılımı, okulların sıralamasına göre yapmanız en etkili yöntem olacaktır. Bu sıralamaları, CWUR veya Top Universities gibi sitelerden görebilirsiniz. Özellikle de US News tarafından hazırlanan bilgiler çok kıymetli; ancak ne yazık ki birçok durumda bu son site ücretli - dolayısıyla site içinde arama yapmak birazcık zor. Bunun üstesinden gelmek için yapmanız gereken, aratmak istediğiniz okulu veya bölümü, "US News" sözcüğü ile birlikte Google'da aratmak ve çıkan bağlantılara tıklayıp bilgileri almak.
Mezuniyet ortalamanız ve GRE ve TOEFL notlarınıza göre, ilk 20, ilk 50, ilk 100 ve ilk 150'deki üniversitelerden düzgün bir dağılım yapmanızı tavsiye ederiz. Bir örnek verelim: Eğer 3.0'ın üzerinde ortalamaya sahipseniz, ilk 20'den 1 tane, ilk 50'den 2 tane, ilk 100'den 2-3 tane, ilk 150'den 1-2 tane üniversiteye başvurmalısınız. 3.5'in üstü ortalamaya sahipseniz, ilk 20'den 2-3 tane seçebilirsiniz. 3.0'ın altındakiler ilk 100 ve ilk 150'yi daha yoğun olarak hedefleyebilir.
Burada ilginç bir nokta var: Başvuracağınız okulların en azından bir kısmını, GRE ve TOEFL'a girerken bilmeniz gerekiyor. Çünkü bu sınavlar için verdiğiniz ücrete, sınav sonuçlarınızın 4 okula ücretsiz olarak gönderimi dahil. Ancak bu ücretsiz gönderimden yararlanmak istiyorsanız, sınava girdiğiniz gün, sınav öncesi veya sonrasında (size bu konuda bilgi verecekler), o okulların TOEFL ve GRE sistemindeki kodlarını girerek, bu okulların başvuru ofislerine gönderimin yapılmasını talep etmeniz gerekiyor. Bu 4 okuldan sonra, göndermek istediğiniz her okul için 20-30 dolar civarı bir ek ücret talep edilmekte. Dolayısıyla seçimlerinizi olabildiğince akıllıca ve gerçekçi yapmaya çalışmanız önem arz ediyor.
Okullara Başvuru
Okul başvuruları çok uzun sürmektedir! Her bir başvuru için ortalamada 2 saat kadar süre ayırmanızı tavsiye etmekteyiz. Bunun kolay bir yolu bulunmamaktadır: Her bir okulun, her bir bölümün ve her bir hocanın internet sitesini tek tek gezip, minimum gereksinimlerini tek tek incelemeniz gerekmektedir. Her okul, farklı şartlar koşmaktadır. Hatta bazı okulların şartları, öğrencilerin bulunduğu ülkelere göre değişmektedir! Bunların hepsini takip etmeniz gerekecek ve dediğimiz gibi, bunun kolay bir yolu bulunmuyor.
Başvurular sırasında size çok sayıda soru soracaklar. Bu soruların hepsini, dürüstlükle doldurmalısınız. Bu yüzden, okulları belirledikten sonra, başvurular için belli haftasonlarınızı ya da zamanlarınızı ayırmanızı tavsiye ederiz. Her biri, kendi sitesi üzerinden nasıl başvuracağınızı anlatacaktır, onları takip etmelisiniz.
Her bir okul için özgeçmiş (CV), başvuru ofisine hitaben bir kapak mektubu (İng: "cover letter"), okula neden başvurduğunuzu anlatan bir niyet mektubu (İng: "statement of purpose") vb. resmî dökümanlar hazırlamanız gerekmektedir. Bunların her biri saatler alabilen süreçlerdir. Lisans derslerinde, seçeneğiniz varsa, İngilizce bölümlerinden bu konuda dersler alabilirsiniz (örneğin ODTÜ'deki ENG 311 dersini önemle tavsiye ederiz).
Bulabilirseniz, bu konularda seminerlere katılmaya çalışın deriz. İnternetten araştırarak, örnekler bulun ve onları takip edin. Herkesin ihtiyaçları farklı olacağı için, kendinize özgü olarak hazırlamanız gerekmektedir.
Minimum Gereksinimler: Not Ortalaması, TOEFL, GRE
Okulların minimum gereksinimleri fazlasıyla değişmektedir. Dahası, sınavların ölçüm biçimi de sıklıkla değişmektedir. Örneğin GRE, 2012 öncesinde 800 puan üzerinden ölçüm yapılırken, sonrasında 180 üzerinden değerlendirme yapılmaktadır. Bu yazıyı okuduğunuz sıralarda bu sayılar yine değişmiş olabilir. Dolayısıyla kendi araştırmanızı yapmanız müthiş öneme sahiptir!
Ancak genel bir çerçeve çizmemiz gerekirse: Eğer TOEFL'dan 120 üzerinden 80 ve üzeri, GRE'den de matematik tama yakın, dil alanında 170 üzerinden 130 üzeri alabilirseniz, bu iki kriteri hemen hemen her okul için karşılamış olacaksınızdır. Tabii ki çok üst düzey üniversitelere başvurmak istiyorsanız, olabilecek en yüksek notları hedeflemenizi tavsiye ederiz. Örneğin, daha üst hedefleri olan insanlara, TOEFL'dan 90-100 arası, GRE'de matematik tam, dil alanında 170 üzerinden 150 hedeflemeyi tavsiye ederiz. GRE'de, özellikle de bilim ve mühendislik gibi alanlarda, yazım kısmı çok önemli değil; ancak 6 üzerinden 3-4 civarı almanız yeterli olacaktır. "Yeterli" olmaktan kasıt, bunun üzerinde alacak olursanız, okullar sizi sırf bu notunuza dayanarak büyük ihtimalle reddetmeyecektir (tabii başka nedenlerle reddedebilirler).
Bu sınavlara çalışmak için de birkaç tavsiyede bulunabiliriz: TOEFL'a NOTEFULL sitesinden, GRE'ye kendi sitesindeki 120 sayfa civarındaki notlardan çalışabilirsiniz. Bu sınavların, Türkiye'deki sınavlardan hiçbir farkı yok: Tamamen ezbere dayalı, bilgiyi değil ezber becerisini ölçen sınavlar. NOTEFULL sitesinde verilen sorular, TOEFL'da çıkanlara çok benzer; dolayısıyla ezberlemek fazlasıyla kolaylaştıracaktır işinizi. GRE'deki matematiğin en önemli kısım olduğunu söylemiştik; neyse ki bu, bizim lisede gördüğümüz matematiğe göre aşırı basit. GRE'nin dil kısmı, hayatınızda gördüğünüz en zor dil sınavı olacak; öyle ki, çalışmanın bile dikkate değer bir faydası olmayabiliyor. Ancak neyse ki okul kabulünde önemi yok denecek kadar az. TOEFL'dan alacağınız dil sonucu çok daha önemli.
Okul Not Ortalaması Ne Kadar Önemli?
Gelelim kritik noktaya: TOEFL ve GRE'nin okul kabullerindeki etkisi, sıfıra yakın. Okullar, bu iki sınavı ön eleme amaçlı kullanıyorlar. Yani okullar neredeyse hiçbir zaman "Hmm, amma da yüksek GRE notu almış bu öğrenci, bunu kesin alalım." şeklinde bir tutum sergilemeyeceklerdir.
Kendi deneyimlerimizden de yola çıkarak, şunu çok net olarak söylemek isteriz: Lisans mezuniyet not ortalamanız (İng: "Cumulative Grade Point Average", Kısaltma: CGPA), bir okulun kabul kararındaki açık ara farkla en önemli faktördür. Kimi zaman insanlar, "Okul notu artık o kadar da önemli değil, sosyal yaşantınıza, hobilerinize, vs. bakarak karar veriyor okullar." gibi iddialara kanıyorlar - bizler de kandık. Topluluklar kurmanın, topluluklarda üst düzey görevler almanın, basketbol oynamanın, gitar çalmanın, notlarınız düşük olsa bile size kabul getireceğine inanıyor olabilirsiniz. Yanılıyorsunuz. Okul notunuz düşükse, birçok okul (eğer ki özellikle fazladan öğrenciye ihtiyaç duymuyorlarsa), geri kalan faaliyetlerinize bakmayacaktır. Daha önemlisi, hobileriniz önemli olsa da, bu tip durumlarda "hobi"den kasıt, "profesyonel uğraşlar"dır. Yani basketbol oynamaktan kasıt, sokakta arkadaşlarınızla basketbol oynamanız değil, profesyonel bir ligde veya yurtdışında turnuva başarıları elde etmiş olmanızdır. Gitar çalmaktan kasıt, sahilde arkadaşlarınızla Akdeniz Akşamları söylemek değil, örneğin Uluslararası Flemenko Gitar Yarışması'nda derece elde etmenizdir. Bu tip aşırı üstün başarılarınız yoksa, hobilerinizin okul kabulünde hiçbir etkisi olmayacaktır. En önemlisi, GRE ve TOEFL'dan yeterli notları almış olmanız ve okul puanınızın olabildiğince yüksek olmasıdır.
Okullar öncelikle GRE notuna göre ön eleme yapacaktır. GRE notlarınız kötüyse (hele ki CGPA'iniz de düşükse), muhtemelen doğrudan reddedeceklerdir. GRE'den geçenlerin TOEFL notları kontrol edilecektir. Yeterli dil başarısı gösteremeyenler de büyük oranda otomatik olarak elencektir. Son olaraksa CGPA'e bakılacaktır. Kriterleri bariz bir şekilde sağlamayan kişiler (örneğin minimum kabul notu 3.50 ise ama sizin ortalamanız 2.20 ise), doğrudan elenecektir. Ortalamanız minimuma yakınsa ama tam olarak karşılamıyorsa (mesela aranan not ortalaması 3.00 ise ama sizin ortalamanız 2.75 ise), doğrudan reddetmek yerine, değerlendirilecekler kategorisine alınacaksınızdır. Okul, kotasını en üst düzey not ortalamasına sahip kişilerle doldurduktan sonra, eğer yer kalırsa bu kişilere de fırsat verebilecektir. Eğer ki en yüksek not ortalamalarıyla (3.50 ve üzeri ile) kotalarını doldururlarsa, size sıra gelmeyecektir. İşte bu kotayı dolduran kişilerin notları birbirine çok yakınsa ve kota artık dolmaya yakınsa, o noktadan sonra profesyonel hobisi olanları tercih edebileceklerdir. Yani profesyonel bir müzisyen veya basketbolcu olmanız, bir okulun Biyoloji veya Makina Mühendisliği bölümüne girmenizi sağlamayacaktır; ancak not ortalamanız yüksekse ve okul iki kişi arasında kalırsa, daha yüksek sosyal becerileri olanları seçebileceklerdir.
Birçok okulun öğrenci kabulünde kullandığı minimum CGPA sınırı 3.0'dır. Ancak bu kimi durumda yanıltıcı olabilmekte, çünkü bir okulun aradığı minimum standartlar ile, kabul ettiği öğrencilerin arasında dikkate değer farklar bulunabiliyor. Dolayısıyla, okulların bir önceki sene için yayınladıkları öğrenci istatistiklerine göz atmaya çalışabilirsiniz. Bir örnek verelim: MIT ya da UCLA gibi üst düzey okulların istatistiklerine bakacak olursanız şunu görürsünüz: Başvuruların alt sınırı GPA'i 3.2 civarı olarak verilmektedir. Ancak bu okullara başvuranların ortalaması 3.5 dolaylarındadır; çünkü düşük ortalamaya sahip öğrenciler bu okullara başvurmayı denememektedirler bile! Başvurular arasından kabul edilenlerin ortalaması 3.8 civarıdır. Ancak her kabul edilen, o okula gitmemektedir; çünkü birçok diğer okuldan da kabul alabilmektedirler. İşte kabul edilip, aynı zamanda o okula kayıt olanların ortalamasının 3.9 civarı olduğu çıkabilmektedir. Dolayısıyla, alt sınır 3.2 gözükse de, gerçekte olan 3.8-3.9 olabilmektedir. Bu nedenle, özellikle aşırı üst düzey okulların minimum gereksinimlerine birazcık daha dikkatli yaklaşmakta fayda vardır.
Ayrıca okulların çeşitli kriterlere göre seçim yaptığı da hatırlanmalıdır. Birçok okul, başvurularda çeşitlilik dengesini tutturmak adına eşit sayıda kadın ve erkek, belli bir oranın üzerinde yabancı öğrenci ve azınlık gruplardan almaya çalışacaklardır. Dolayısıyla kabul süreci pek doğrusal bir süreç değil; oldukça dolambaçlı ve bilinmeyenlerle doludur.
Referans Mektubu
Başvuruların en meşhur ve önemli basamaklarından birisi de referans mektubu aşamasıdır. Referans mektubunu, dersini aldığınız ve yüksek not getirdiğiniz (A, AA, vs. aldığınız) hocalardan, bizzat tanıştığınız hocalardan, sizi bilen profesörlerden, beraber çalıştığınız akademisyenlerden, alanlarında ünlü olan bilim insanlarından, vb. kişilerden alabilirsiniz. Akrabalarınızdan, arkadaşlarınızdan, vs. aldığınız referans mektuplarının herhangi bir geçerliliği olmayacaktır (eğer ki az önce bahsettiğimiz kategorilere de girmiyorlarsa tabii). Başvurular sırasında referans önemlidir, ancak tıpkı GRE ve TOEFL gibi, her şey değildir. Okullar, seçmeye aday olarak gördükleri öğrencilerin referans mektuplarına da göz atarak, onların kabul edilebilirlik değerlerini arttırıp, azaltabilmektedirler.
Mezun Olduğunuz Okul Ne Kadar Önemli?
Bu da birçok öğrencinin endişe duyduğu konulardan birisi. Ancak endişelenecek pek bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Türkiye'nin üst düzey üniversitelerinin sırf isim nedeniyle pek bir yurtdışı avantajı yok; daha düşük seviyeli üniversitelerinin de isim tanınırlığı olmaması nedeniyle dezavantajı yok. Bu avantaj, daha ziyade okulun öğrencilerine sunduğu imkanlar aşamasında ortaya çıkmakta; başvurular sırasında değil.
Yani ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, vb. üst düzey üniversitelerden mezun olduğunuz için yurtdışında özel bir ihtimam görmeyi beklememelisiniz. Ne yazık ki Türkiye, kesintili ve aralıklarla duyduğumuz başarılarına rağmen yurtdışında halen belirli bir olgunluğa ve saygınlığa erişebilmiş bir ülke değil. ODTÜ gibi büyük üniversiteleri bile duyan kişi sayısı çok az ve çoğu zaman bireysel tanışıklıklar nedeniyle biliyorlar; akademik başarıdan ötürü değil. Türkiye için kıymetli olan bu üniversitelerimizin, dünya çapında Harvard, MIT, Carnegie Mellon, Stanford, Johns Hopkins gibi aşırı popüler okullarla yarışabilmek konusunda dikkate değer bir başarı gösterebildiğini söylemek zor.
Ancak okulunuzun kalitesi, staj yapabileceğiniz yerleri etkileyebilir. Staj da, başvurular sırasında kısmen önemli bir faktör olabilir. Benzer şekilde, okulunuz iyi bir İngilizce eğitim veriyorsa, bunun faydalarını görebilirsiniz.
Okul Kabulü: Hocalarla Önceden İrtibata Geçmek...
Okullar, öğrenci seçim sürecinde farklı yöntemlere başvurabilmektedir. Çoğu üst düzey okulda, merkez bir komite (Rektörlük bünyesindeki başvuru ofisleri) tarafından seçim yapılır ve hocalar ile öğrenciler eşleştirilir. Bazı üniversitelerde ise, okullar aldıkları başvuruları bölümlere, bölümler de bu başvurular arasından seçtiklerini hocalara iletirler; yani hocalar kendi öğrencilerini seçerler. Kimi okuldaysa hocalar, bulabildikleri kadar sayıda öğrenciyi kendileri bulurlar, bulamadıkları yerde okulun ayarlamasını beklerler. Ne yazık ki hangi okulun hangi sistemi kullandığını bilmek pek mümkün değil. Bu nedenle, en sağlıklı yöntem, hocaların seçim sürecinde bir söz hakkı olduğunu varsaymaktır.
İşte bu nedenle gitmek istediğiniz okullarda, ilginizi çeken akademisyenlere e-posta atarak, ilginizi onlarla paylaşabilirsiniz. Ayrıca bazı hocalar, okulunuzun bölüm panolarına veya e-panolarına ilanlar verebilirler; bunları da takip etmenizi tavsiye ederiz. Bu tip durumlarda hocalar sizi kabul edecek olursa, okula genellikle pek bir söz hakkı düşmemektedir. Hocanın seçtiği kişileri kabul ederler. Birçok durumda ise hoca, doğrudan kabul etmese bile, "Bence okula başvurmalısın, iyi bir aday olduğunu düşünüyorum." diyerek niyetini belli eder; ancak kararı okula bırakır. Bu e-postalardan alacağınız fikirler ışığında okul tercihlerinizi yapabilirsiniz. Bu, size vereceğimiz en önemli tavsiyelerden birisi olabilir: Akademisyenlere e-posta atmaktan korkmayın! Düzgün ve saygılı bir şekilde, kısaca kendinizi tanıttıktan sonra, ilginizi hocalara gösterin. İlgileneceklerdir; ilgilenmezlerse de zaten yapacak bir şey yok demektir. Zorla bir hocayla çalışamazsınız.
Ya Hoca Bulamazsak?
Bu konu oldukça yaygın olarak yanlış bilinmektedir: Okulun başvurularını tamamladığınızda hocanız belli olmak zorunda değildir. Hatta doktoranızın ilk dönemi boyunca danışman hocanız halen belli olmayabilir. Bu zaman dilimi içinde, bir yandan okula devam ederken, bir yandan da danışman arayışınızı sürdürebilirsiniz. Dolayısıyla korkusuz olun ve sorunlara sakin bir şekilde yaklaşın. Bir okul sizi kabul ettiyse, size ihtiyacı var demektir ve kaybetmek istemeyecektir. Türkiye'de alışık olduğunuzun aksine, ABD'de (ve Avrupa'da) gerçek anlamıyla "değerli bir insan bireyi" olarak görüleceksiniz. Dolayısıyla bu gibi konularda kültür şokuna da hazırlıklı olmanızı tavsiye ederiz.
Başvurular Ne Zaman Açıklanır?
ABD'deki üniversitelerin başvuru sonuçları Nisan başından Mayıs ortasına kadar belli olmayacaktır. Sakin olun. Okulları, e-posta yoluyla kısmen sıkıştırmanız mümkündür. Başvuru ofislerine e-posta göndererek, başvurunuzun durumunu sorabilirsiniz. Örneğin bir okula cevap vermek için, bir diğer okuldan haber bekliyorsanız, o okula bunu belirtebilir ve cevaba zorlayabilirsiniz. Bunu abartmanızı tavsiye etmeyiz.
Başvurunuzun sonucu, e-posta veya posta yoluyla (veya her ikisiyle birlikte) size bildirilecektir. Reddedilirseniz, bu açıkça belirtilecektir. Eğer kabul edilirseniz, size bir "Kabul Mektubu" ve "Teklif Mektubu" sunulacaktır. İlki, kabulünüzü tebrik eden bir mektup. İkincisi ise, hangi şartlarda sizi kabul ettiklerini belirten bir mektup. Bu ikincisi çok önemli, çünkü size ne kadar ödeme yapacaklarını, ne rolde olacağınızı, hangi ücretleri sizin ödemeniz gerekeceğini, sağlık sigortası gibi detayları bu mektupta belirtecekler. Teknik olarak pazarlık yapmanız mümkün; ancak bunun sınırları oldukça dar. Dolayısıyla özel pozisyonda değilseniz, fazla pazarlık peşinde koşmanızı tavsiye etmeyiz. Çünkü okulun size diğer öğrencilerden fazla ödeme yapması pek mümkün değil; bunların çoğu merkezi sistemlerden belirlenen ücretler.
Eğer mektuplarınızda tuhaf veya hatalı bir şey varsa, size mektubu gönderen Öğrenci İşleri (İng: "Student Business Services") sorumlusuna e-posta gönderebilirsiniz. Teklif Mektubu'nu tam olarak anlamadan asla imza atmayın. Çünkü o mektuba imza atmanız, işi kabul ettiğinize dair söz verdiğiniz anlamına gelmektedir. Bundan caymak, güvenilirliğinize büyük bir hasar verebilecektir. Mektubu imzalayıp gönderdiğinizde, okul sizin kayıt işlemlerinize başlayacaktır.
Diğer Detaylar
Türkiye'de Lisansüstü
Hep yurtdışından bahsettik ama; tabii ki yurtiçinde de lisansüstü eğitim almayı seçebilirsiniz. Ancak Türkiye'de de birçok üst düzey okul, dünyanın geri kalanında da olan "rotasyon" mantığını takip etmektedir: Mezun olduğunuz üniversitede akademisyen olmanız istenmemektedir. Örneğin ODTÜ mezunu iseniz, ODTÜ'de akademisyen olmak için, en azından 1 sene yurtdışında eğitim almanız veya ders vermeniz beklenmektedir. Genelde bu sebeple ODTÜ mezunları master veya doktora için yurt dışına çıkarlar; sonrasında yurda dönüp, ülkemizdeki üniversitelerde eğitim vermeye devam ederler. Bir diğer deyişle; ODTÜ'den mezun olup, ODTÜ'de master-doktora yapıp, ODTÜ'de hoca olmanız arzulanan bir durum değildir. Bu nedenle, master veya doktoranız ODTÜ'dense, doktora sonrasında post-doc veya akademisyen olarak yurtdışına gitmeniz talep edilebilir. Akademik planlarınızı buna göre de şekillendirmeniz akıllıca olacaktır.
Doktoramı Alınca Ne Olacağım?
Bir doktora sahibi olarak, mezuniyetiniz sonrasında size ne olacağı birçok faktöre bağlı olarak; örneğin öğrencilerinizin size verdiği puanlar ve resmî geri bildirimler, yayınladığınız makalelerin sayısı ve kalitesi, bu makalelerin aldığı atıf sayısı, okula getirdiğiniz fon miktarı gibi faktörlere bağlı olarak, GPTI yerine "tam-zamanlı okutman" (İng: "Full Time Instructor") veya yardımcı doçent (İng: "Assistant Professor") olarak bir üniversiteye kabul almanız mümkün olabilir. Eğer ki yeterince makaleniz veya atıfınız yoksa veya çalışmak istediğiniz üniversitede deneyim kazanmak isterseniz, doktora sonrası eğitim (İng: "post-doc") alabilir, 1-3 sene süren bu süreçte sırf makale yazımına odaklanarak akademik konumunuzu güçlendirebilirsiniz.
ABD'de yardımcı doçentlik maaşı ayda 5000-8000 dolar arasındadır. Sonra adım adım yükselirsiniz: Önce, yeterince başarılı olduğunuzu varsayarsak, 3-8 sene içerisinde doçent (İng: "Associate Professor") olursunuz. Sonrasında, bir diğer 3-10 sene sonunda ise profesör olursunuz. Doçentlik maaşı ABD'de 10.000 dolara kadar çıkmaktadır, profesörlükte ise ucu açıktır ama 12.000 ila 15.000 dolar arası yaygındır diyebiliriz. Tabii bu sadece temel gelirinizdir; bir de aldığınız fonlar, yaptığınız danışmanlıklar vs. katılınca, ortalama olarak ayda 20.000 dolara kadar ulaşmanız ve hatta geçmeniz mümkündür. Türkiye'de, Makina Mühendisliği bölümünden bir profesörle yaptığımız bir görüşmede, aylık 7.000 TL civarında maaş aldığını öğrendik. Bunun yetmediğini, fakat yaptığı danışmanlıklardan aldığı paranın fazlasıyla yeter hale getirdiğini söyledi. ABD'de, okuldak okula değişse de, Makina Mühendisleri ortalama olarak en az yılda 80.000 dolar kazanırlar. Genel ortalama 120.000 dolar civarındadır. Bu konular için Glassdoor sitesini incelemenizi tavsiye ederiz.
Yurtdışına Yolculuk
Kabul aldığınıza dair belgeleri kullanarak, gideceğiniz ülkeye vize almanız gerekecektir. Bunun için internetten bolca bilgi bulabilirsiniz; çok detaylı olduğu için girmeyeceğiz.
Ufak bir tavsiye: Uçak biletlerinizi Vayama.com ve Priceline.com üzerinden alabilirsiniz.
Tatiller ve Türkiye'ye Geri Dönüş
Akademide işler birazcık daha iyi olsa da, ABD'de Türkiye'dekine göre çok daha az sayıda tatil var. Dolayısıyla yılın ezici çoğunluğunda işbaşında olmanız gerekiyor. Sizin tatil durumunuz ve Türkiye'yi ziyaret edip edemeyeceğiniz de iş yükünüze, ders programına ve danışmanınıza kalmış bir durum. Çoğu danışmanın bu konuda belirli sınırları vardır (örneğin "Her yıl 3 hafta ek tatil alabilirsin." gibi). Bunları danışmanınızla görüşmeniz gerekiyor.
Resmi tatiller (Spring Break, Christmas, Thanksgiving, vb.) genellikle normal şekilde tatil yapabileceğiniz zamanlar; fakat bunlar (Spring Break hariç) epey kısa tatiller. Üstelik teknik olarak danışmanınız o zamanlarda da çalışmanızı isteyebiliyor.
Yaz tatili içinse çok fazla plan yapmanızı tavsiye etmeyiz; çünkü yazları da yaz okulu boyunca ders vermeniz, araştırmalarınızı sürdürmeniz, vb. gerekiyor. Yani öğrencilerin çoğu tatil olsa bile, siz tatilde olmayacaksınız. Ancak ve ancak danışmanınızın size tanıdığı tatil süresini yazın kullanıyorsanız birkaç haftalığına tatil yapabilirsiniz. Fakat öyle lisedeki, hatta üniversitedeki gibi 3 ay tatil beklemeyin; birçok durumda böyle bir durum söz konusu olmuyor.
Hayal Kırıklığına Uğramamak İçin Rolünüzü İyi Anlayın!
Her yıl, binlerce üniversitede belki de on binlerce ve yüz binlerce doktora öğrencisi, insanlığın en değerli bilgi birikimi olan bilimin, ufacık bir köşesini, bir gıdım olsun geliştirebilmek için yıllarını vermektedir. Bu mücadele, elbette doktora sonrasında da ömrün ileri yaşlarına kadar yüksek bir tempoyla devam eder. Ancak doktora, tüm akademisyenlerin ve akademisyen adaylarının "kendilerini bilim camiasına kanıtlamak" için canlarını dişlerine taktıkları, en yoğun çaba sarf ettikleri dönemdir.
Her yıl profesörler, laboratuvarlarına ve araştırmalarına katılan yeni doktora öğrencilerine, doktoranın ne olduğunu ve doktora öğrencisinden beklenenleri anlatırlar. Ancak bunu anlatmak çok kolay değildir. Çünkü neredeyse hiçbir doktora öğrencisi, doktorasının başlangıcında, önündeki en az 4 senelik süreçte ne yapacağına ve ne keşfedeceğine dair en ufak bir fikri olmadan bu serüvene başlar. Benzer şekilde profesörlerin de, öğrencilerinden ne bekleyebileceği konusunda neredeyse hiçbir fikirleri yoktur. Ancak doktoranın ilk 2-3 senesinde yapılan ön çalışmalar, literatür araştırmaları ve ön verilerin toplanması gibi araştırmalar, doktora konusunun netleşmesini ve bilimin nasıl üretilebileceğinin keşfini sağlar. Fakat o noktaya gelene kadar, bir doktora öğrencisine (veya doktorayı merak eden birine) bu işin ne olduğunu anlatmak hiç de kolay değildir.
İşte bu sebeple, Utah Üniversitesi'nde Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nde Yardımcı Doçent unvanına sahip olan Dr. Matt Might, öğrencilerine anlatmak üzere adım adım bazı görseller hazırlamış. Eh, bize de bunu size aktarmak düşer.
İyi eğlenceler:
Bu görsellere bir de okurlarımızdan Sn. Kerim Beyazıt'ın gönderdiği şunu eklemek istiyoruz, "Einstein Faktörü" olarak:
Bireysel Bir Hikaye
Gerçek bir deneyimden de örnek verebiliriz: kendimizden! Bu yazının yazarı olarak, ODTÜ Makina Mühendisliği'nden gayrıresmî bir biyoloji yandalı ile mezun oldum (yani gereken tüm dersleri aldım; ancak başvurudaki bir zamanlama hatasından ötürü belge alamadım). ODTÜ'ye girdikten sonra birçok yan faaliyet yürüttüm. İlk sene ortalamam 3.5 idi. Ancak hem ODTÜ Makina ve İnovasyon Topluluğu'nu, hem de Evrim Ağacı'nı kurmam ve okul-dışı faaliyetlere aşırı zaman ayırmam sonucunda, 2.75 ortalama ile, bölüm 63.'sü olarak mezun oldum. Her zaman "Notlar her şey değil, yan faaliyetler de önemli." yalanına inandığım için, çok umursamadım. Ancak gerçeği öğrenmem çok geç olmadı: Başvurularımın neredeyse hepsi reddedildi. Dolayısıyla notunuzu yüksek tutmanız çok ama çok önemli. Benim yol gösterenim olmadığı için deneme-yanılma yapmış oldum ve yanıldım. Sonuçları kötü olmadı; ama siz daha akıllıca kararlar alabilirsiniz.
3. sınıfta ODTÜ Makina Mühendisliği'nin internet sitesindeki bir ilan gördüm. Texas Tech Üniversitesi'nden Burak Aksak isimli hocanın (kendisi de ODTÜ Makina Mühendisliği mezunu ve Carnegie Mellon University'de master ve doktorasını yaptı) öğrenci aradığını gördüm. Tabii henüz 3. sınıf olduğum için okula başvuramazdım; ama çekinmeden, girişken olup, e-posta attım. Hoca şu anda vaziyetin belli olmadığını, 2-3 hafta sonra tekrar yazmamı istedi. 2-3 hafta bekledikten sonra tekrar e-posta gönderdim. Ne yazık ki yer olmadığını, beni kabul edemeyeceğini söyledi. Ancak çalışma sahası ve yaptıkları beni çok ilgilendiriyordu ("biyolojiden esinlenen mühendislik" üzerine çalışıyordu). Bu sebeple, işin peşini bırakmadım ve 2-3 ay sonra tekrar e-posta attım. Herhangi bir gelişme olup olmadığını sordum. Burak hoca bir gelişme olabileceğini söyledi ve biraz daha beklememi söyledi. Ondan 2-3 ay kadar sonra, laboratuvarı için yeni bir fon aldığını ve beni kabul edebileceğini söyledi. Kıssadan hisse: Girişken olun, korkmayın, istediğinizin peşini bırakmayın. İşe yarıyor! Bu arada hocanın Türk olmasına gerek de yok; yabancı hocalara da atabilirsiniz. Benim Burak hoca ile irtibata geçme nedenim, Türk olması değil, benim de stajlarımdan birini yaptığım Carnegie Mellon Üniversitesi Nanorobotik Laboratuvarı'ndan mezun olmuş olması ve benim ilgi alanım olan evrimsel robotik çalışmama izin verebilecek bir araştırma sahası olmasıydı.
Üçüncü sınıfın sonu, dördüncü sınıfın başından itibaren, en azından Texas Tech Üniversitesi neredeyse tamamen kesinleştiği için (hoca kabul ettiğini söylemişti çünkü), daha rahat bir şekilde başvurulara odaklanabildim. Zamanı gelince, yukarıda da izah ettiğim zaman aralıklarını takip ederek başvurumu yaptım ve Mart gibi kesin kabulü aldım. Okul, kabul mektubunda, harç ücretinin neredeyse tamamını burs olarak vereceklerini ve üzerine de doktorada beni öğretim görevlisi olarak çalıştıracaklarını ve maaş vereceklerini belirtti. Ben de kabul ettim. İlerleyen dönemde de yarı-zamanlı okutmanlığa yükseldim.
Ben müthiş şanslıydım çünkü hem benim çalışmalarıma değer veren bir hoca bulmuştum, hem de hocanın kendisi mükemmeldi benim için. Hocanın değerini, yaklaşımından da anlayabilirsiniz. Burak hoca bana şöyle dedi: "Ben seni her türlü alacağım; ancak kendini Texas Tech'le sınırlandırma, diğer okullara da başvur, öyle karar ver." Bu şekilde size yol gösterip, akıl hocalığı yapabilecek kişiler bulmaya çalışmanızı tavsiye ederim.
Texas Tech kesinleştiği için, Carnegie Mellon, UCSB, UIC, University of Massachusetts gibi uç okullara başvurdum. Texas Tech Makina Mühendisliği'nde 96. sırada olan bir okul, yani ortalama sayılır. Oradan halihazırda kabul aldığım için, hiç ortalama bir okula başvurmadım. Böylece "Benim yan faaliyetlerin GPA'imden önemlidir." tezimi birebir test etmiş oldum. Sonuç: İstisnasız olarak tüm okullar reddetti (Carnegie Mellon'daki başvurum beklemede kaldı, onaya dönüştürmediler bir türlü - o kabule en yaklaşan denemem oldu). Dediğim gibi, okul puanım 2.75 idi. Bu örnekten yola çıkarak kendinize hedefler biçebilirsiniz. Örneğin ortalamanız benim gibi 3'ün altındaysa, sıkıntı çekmeye hazırlanın. O kişilere tavsiyem, bol bol hocaya mail atıp, birebir görüşmeleridir. Bunun ne kadar zor ve zaman alan bir iş olduğunu, bu işe girişince göreceksiniz. Tek tek okulların sitelerinden hocalara ve konularına bakmak, daha önce yaptıkları işlere ve makalelere bakmak, hocalara özel mailler hazırlamak, vs. Her biri günlerinizi ve haftalarınızı alacaktır.
Merak edenler için benim TOEFL notum 120 üzerinden 111 idi. GRE notum matematikten tam puan, dilden 170 üzerinden 150, yazım da 6 üzerinden 4'tü. Lisans sırasındaki stajlarımı; Carnegie Mellon Üniversitesi'nde ve Denmark Technical University'de yapmıştım.
Tüm lisans hayatımı, yaptığım yan faaliyetlerin ve yüksek TOEFL, GRE ve iyi referans mektuplarının bana notumdan çok daha fazla yeteceğine inanarak geçirdim. Birini şu anda okuduğunuz, 2 büyük topluluk kurdum. Bir dolu laboratuvarda görev aldım, sosyal etkinliklere katıldım. Bunu deneyimlemiş biri olarak söylüyorum: CGPA her şeydir! Ne yapın edin, mezuniyet notunuzu 3.5'a yakın tutun.
İşte böyle... 2018 yılında Texas Tech Üniversitesi Makina Mühendisliği'nden doktoramı aldım. Hem de bu defa, Biyoloji bölümünden doktora yandalımı da resmî olarak aldım. Ve son derece mutluyum. Her ne karar alırsanız alın, her ne duruma düşerseniz düşün, en iyisini yapmaya çalışın derim. Bir şekilde, çalışınca ve azmedinde, her şey halloluyor.
Sonuç
Tabii ki iş bunlarla bitmiyor. Sağlık sigortası, kalacak ev, ulaşım yöntemleri, yaşam masrafları, kültür farklılıkları, vize durumları, oturma/çalışma izinleri ve daha sayısız soru işareti ve problem sizi bekliyor olacak. Bu iş kolay bir iş değil; ancak imkansız da değil. Sakin olun, internetin ve Google'ın bütün faydalarını kullanmaya çalışın ve azimle, doğru bildiğiniz yolda ilerleyin.
Başaracaksınız.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 61
- 36
- 28
- 9
- 6
- 5
- 5
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:49:27 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/6978
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.