Bence Yüzüklerin Efendisi'nde Tolkien edebiyatta tipik bir klasisit olarak tabi ki de kahramanı insan olan (zaten Elfler de sonunda Orta Dünya'yı insanlara terk etti ve yine merkezde insan kaldı) insan merkezli olarak insanın kendi içindeki savaşını anlattı. Malum yine iyi (elfler, onurlu insan kralları, mert savaşçılar, iyi niyetli saf Hobitler) ve kötü (Sauron, ajanları Saruman, Yılan dil, kötü ve çirkin ırklar, uruk-hailer..) vardı ve gri bölge yoktu. Bu da tipik klasizim.
O yüzden de klasizmde tipik olan doğanın yabacılaştırılması ve nesnelleştirilmesi ve sadece insana hizmet için varolduğu fikri dinlerin de temelinde yatan humonasantrik (Tolkien de zaten yüzyılının tüm aristokratları gibi koyu bir Hıristiyandır) bakış açısıyla yazılmış.
Zaten ağaçgüderler bile zar zor kabullenilmiş, onlar da insanlar arasındaki savaşa dahil olmaya ikna olmamış, biraz emrivakiye getirilip doğa harekete geçmek zorunda kalmış.
Diğer hayvanlarla ilgili ise hiçbir nüve yok. Yani orklar, Uruk-hailer, hatta Nazgüller bile daha çok zombi veya daimon niteliğindeler.
Günümüz postmodernizminde edebiyatta arkaik mitlerdeki sfenksler, Zümrüdüanka vs.. yer bulsa da Klasizmde henüz arkaik mitlerde geçen yarı hayvan, insan bilinçli hayvanlar gibi karakterler yok. Bu dönemin doğa algısıyla alakalı. (Zaten Tolkien de sanayilieşmeyi canavarlaştırır Sauron'la).
Bu perspektifte kuşlar oturup anlaşma sağlanabilecek bir taraf olarak görülemez, insan trajedilerinin bir parçası değildir, kahraman elbetteki ve ancak bir insan olabilir. Kahramanlık doğaya kaptırılamaz, zira doğayı şekillendiren ve hakim olan insandır.
Yani Tolkien'in aklının ucundan bile geçmemiştir doğadaki canlılara hikayedinde eşit hak ve değer vermek.