Kendimizi bilmek sınırımızı bilmekten gelir!
İdealizmde hele ki öznel idealizmde böyle bir sınır yoktur. “Tanrı” ile başlar ve vesilesi ile “tanrılaşmaya” kadar işi vardırır (Mutlaklık ve sınırsızlık itibarı ile). Ve her şeyi zihnimizin sınırlarına hapseder. Evren ve evrene içkin her şey, ona nazaran küçük bile sayılamayacak zihnimizin koridorlarında boğulur. İlksel atalarımızın bunu yaptığını ve bu konuda ısrarcı olduğunu düşünsenize… Bugün ne siz bu soruyu sorabilir ne de ben bu cevabı yazabilirdim…
Burada bütün mesele ve ne yazık ki, akla ve bilime dayalı olmayanın hep yaptığı ve yaptırdığı üzere, neden sonuç ilişkisinin ters yüz edilmesi meselesidir.
Evrenimiz maddidir ve önce fizik der. Ardından kimya, ardından biyoloji ve bunlara sıkı sıkıya bağlı tüm tali süreçler gelir. Düşünce de bu açıdan ve haklı olarak (çünkü kanıtlanmaya da çürütülmeye de açıktır) ele alındığında, yukarıda sıralanan ve evrenin kendisi ve içerdiği her şey için geçerli olan silsile gereği maddi temellidir ve maddi evrenin bir çıktısıdır.
Bir diğer temel mesele düşünceye atfettiğimiz ve esasında onun üzerinden kibrimizin tatminini yaptığımız mükemmelliyetçilik sorunudur. Evrenimiz mükemmel değildir. Ona içkin hiçbir şey de, evren içerdiklerinin ta kendisi olduğundan, mükemmel değildir. Ya da daha açık ve bilimsel literatürde daha yaygın kullanılış şekli ile kusursuz değildir.
Meseleyi bu temeller üzerinden ele aldığımızda varacağımız netice şudur: Her düşünülen muhakkak ki gerçeğin izini taşır fakat tamamını yansıtmaz. Anlamı da şudur: Zihnimizde var ettiğimiz her şeyin maddi zeminde fakat parça parça muhakkak ki karşılığı vardır. Süpermen özelinde “Güç, uçma eylemi, insan, dayanıklılık vb.gibi.”
Ancak bizlerin soyut olarak ve keyfimizce bir araya getirip bir bütüne evirdiği bu parçalar maddi evrenin yasalarının sınırlarına tabidir ve (geniş anlamıyla) evrimsel süreçlerle ifade edilir. İşte bu yüzden gerek somut olarak her inşaatta gerekse soyut olarak her yaratımda farklı farklı ve maddi temelde birbiri ile uyumlu olmayan parçalardan bir bütün yaratma işine sanat adı verilir. Metalden çiçek yapabiliriz, hatta güzel kokular yaysın diye kimyasallar da kullanabiliriz fakat bu onu hem çiçek yapmaz hem de ona doğada ve doğal olarak var olma ve çoğalma imkanı sunmaz çünkü evrime toslar…
Sonuç olarak her hayal ettiğimiz şey, her ne kadar hayal ettiğimizin tüm parçalarının maddi temelde karşılığı olsa da, bir bütün olarak gerçekte var olmak zorunda değildir. Dahası; her hayal etmediğimiz ve düşünmediğimiz şeye de mutlak surette yoktur diyemeyiz. Süpermen’ in gerçekte var olmayacağı ve görmediğimiz, düşünmediğimiz ağacın yok sayılmayacağı gibi. İspatı da kolaydır: Düşündüğümüz için var saydığımız ve özeneceğimiz Süpermen bizi yere çakar, görmediğimiz, düşünmediğimiz için yok saydığımız her ağaç ve ya başka herhangi bir nesne kafamızı yarar. Daha bunun atom altı dünyası da var fakat konu çok uzar. Sevgiyle..