Balkanlar'daki;
"Bulgaristan'da 1877-78 döneminde yaklaşık 1 milyon Müslüman (çoğu Türk) sürülmüş, binlercesi katledilmiştir."
"Yunanistan ve Sırbistan bağımsızlık süreçlerinde Türk ve Arnavut Müslümanlar öldürülmüş veya zorla göç ettirilmiştir."
(Net sayı verilmez, 1 milyon dense de kaynağın kendi dilinde "milyonlarca" diye geçer.[1])
(Justin McCarthy, Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922, bu kaynakta ise 5 milyon Türk'ün öldürüldüğü yazar.)
Orta Asya'daki;
Özellikle Stalin döneminde (1930'lar) Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar, Başkurt gibi Türk toplulukları toplu sürgün, açlık, dil yasakları ve lider kadroların tasfiyesi gibi uygulamalara maruz kaldı.
1932-33’teki Kazakh Famine (Açlık Soykırımı) sırasında 1.5 milyona yakın Kazak hayatını kaybetti. Bu olay bazı tarihçiler tarafından soykırım olarak değerlendirilmektedir.
Kırım Tatarları 1944'te sürgüne gönderildi. Yüz binlerce insan açlıktan ve hastalıktan öldü.
Kaynaklar;
.[2]
.[3]
Çin'deki;
Çin’deki Uygur Türkleri bugün de asimilasyon, kültürel soykırım, toplama kampları gibi süreçlere maruz kalmaktadır. Bu durum uluslararası hukukta henüz resmî bir "soykırım" olarak tanınmamış olsa da, birçok ülke ve kurum soykırıma eşdeğer uygulamalardan söz etmektedir.
Neden Kimse Konuşmuyor?
1- Kazananlar Tarih Yazar;
Osmanlı’nın gerilemesi sonrası Balkanlarda ve Orta Asya’da yeni ulus-devletler kuruldu. Bu devletlerin çoğu, Türkleri “eski işgalci” olarak gördü. Kendi “ulus inşa” projelerinde bu katliamları kabul etmek istemediler. Dahası, Batı da bu süreçte daha çok yeni ulusları desteklediği için Müslüman/Türk acılarına fazla yer vermedi.
2- Akademik Dünyadaki Çifte Standart;
Birçok Batılı tarihçi, Osmanlı’nın uygulamalarını "soykırım" olarak tanımaya yatkınken, Müslüman halklara yapılan zulümleri görmezden gelmiştir. Bunun sebepleri arasında:
Oryantalist bakış açısı, İslami kimliğe yönelik önyargılar, Türkiye'nin yeterince akademik üretim yapmaması vardır.
3- Türkiye’nin Sessizliği;
Bu konularda uzun yıllar resmi bir anlatı oluşturulmadı. Türkiye kendi iç meselelerine gömülmüşken, dışarıda olan Müslümanların uğradığı kıyımları gündeme getirecek siyasi veya kültürel güçten yoksundu.
“Hiç konuşulmuyor” ifadesi tam doğru değil. McCarthy, Shaw, Bennigsen gibi akademisyenler bunları yazdı. Ama yeterince konuşulmuyor, okullarda öğretilmiyor, toplumsal hafızada yer etmiyor.
Emevîler'in Türk Katliamı;
Kuteybe bin Müslim, Horasan valisi sıfatıyla 705 yılında göreve geldiğinde, ona verilen emir açıktı: Doğuyu fethetmek, İslam’ı yaymak. Ama buradaki “İslam’ı yaymak”, bugünkü anlamda bir tebliğ değil; kılıçla, ateşle, zorla yapılan bir yaymadır. Özellikle Maveraünnehir yani bugünkü Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kazakistan’ın bir kısmı bu dönemde kana bulanmıştır.
Kuteybe'nin stratejisi, sadece bölgeyi fethetmek değil, aynı zamanda yerel halkı İslam’a girmeye zorlamak, bölgesel özerkliği ortadan kaldırmak ve Arap egemenliğini kurumsallaştırmak üzerine kuruluydu. Buhara, Semerkand, Fergana gibi şehirlerde:
Yerel beylerin infazı, Kadın ve çocukların esir alınması, Zorla Araplaşma ve din değiştirme politikaları, Yerel yöneticilerin ağır vergiyle tahakküm altına alınması gerçekleşmiştir.
İbnü’l-Esîr, Taberî ve Belâzurî gibi İslam tarihçileri bile Kuteybe’nin uygulamalarını sert ve merhametsiz olarak nitelemişlerdir. Taberî, Kuteybe'nin Semerkand kuşatmasında şehri teslim alan yerel yöneticilere verdiği sözleri tutmadığını ve teslim olanlara dahi ağır cezalar uygulandığını yazar.
Emevî seferleri sırasında tam olarak kaç Türk'ün hayatını kaybettiği net olarak bilinmemekle birlikte, bölgesel nüfusun ciddi şekilde azaldığı, şehirlerin boşaldığı, birçok köyün tamamen ortadan kaldırıldığı arkeolojik ve sözlü tarih kayıtlarıyla desteklenmektedir. Bu dönemdeki kayıtlar, on binlerce Türk’ün öldüğü, kadın ve çocukların köle pazarlarında satıldığı, ve hayatta kalanların ise Arap orduları için çalışmaya zorlandığı yönündedir. Zorla Araplaştırma politikaları, yalnızca dil ve din değişikliğiyle sınırlı kalmamıştır. Türklerin alfabeleri, hukuk sistemleri, şehirlere dair gelenekleri de bastırılmış, yerlerine Arap kültürü ve İslami ritüeller dayatılmıştır.
Türklerin Müslüman oluşu, genellikle 10. yüzyılda Karahanlılar döneminde gerçekleşmiş, ancak bu süreç gönüllü, politik ittifaklara dayalı, ve kültürel etkileşim üzerinden olmuştur. Buna karşın Emevî döneminde yaşanan “İslam’a geçişler” büyük oranda:
Zorla kıldırılan namazlar, Aksi halde verilen ağır vergiler (cizye), Direnenlerin cezalandırılması, Namus ve can güvenliğinin tehdit edilmesi gibi yollarla sağlanmıştır.
Emevîlerin Türkler üzerine uyguladığı politika, doğrudan bir “etnik temizlik” değilse bile, zorla kültürel asimilasyon, fiziksel şiddet, ve dinî zorlama kriterlerini sağlamaktadır. Bu nedenle "soykırıma yakın", “kültürel kıyım” olarak nitelendirilebilir.
Umarım yardımcı olabilmişimdir...
Kaynaklar
- S. J. Shaw. (1976). History Of The Ottoman Empire And Modern Turkey. ISBN: 9780521087728.
- A. Khalid. (1999). The Politics Of Muslim Cultural Reform: Jadidism In Central Asia (Comparative Studies On Muslim Societies) (Volume 27). ISBN: 9780520213562.
- A. A. C. L. Bennigsen. (1967). Islam In The Soviet Union [By] Alexandre Bennigsen & Chantal Lemercier-Quelguejay; With A Foreword By Geoffrey E. Wheeler And Hubert Evans.