'Adaletle hükmetmeyen güç zalimdir.' Barbar veya zorba olup olmadığınızı gücü nasıl ve neye göre kullandığınız belirler.
Başka bir yönden ve gerçeklik üzerinden konuyu ele alırsak Biz siz ayrımı olduğu sürece ki buna doğal dil gibi sebepler neden oluyor hiç bir zaman toz pembe hayalllerle düşünemeyiz. Bizi 'siz' diye gören algılayan düşünenler olduğu sürece bu ayrım ve ayrılık devam ettiği sürece toz pembe ve gerçekçi olmayan düşüncelerle barış severlik adı altında gerçeklikten de kopulamaz. Çünkü bize siz diyenler bizi bir şekilde tehdit olarak algılarlar ve biz de kendimiz için bunu yapmak zorunda olarak işin tehdit yönünü düşünmek zorundayız ve hesaba katmak zorundayız. Biz ve siz ayrımı olduğu sürece ne yazık ki dünyanın gercekliği bu. Ben de isterdim diğer türlü bir düzen ve dünya ama dil gibi doğal sebepler olduğu sürece biz ve siz ayrımını birileri mutlaka yapacak ve yapar ve zaten yapıyor. O halde önce bu gerçekliğin farkında olmak gerek. Bir anlaşma yapabilmek bile gücünüze bağlı aksi halde güçlü güçsüzü ezer kuralı her zaman geçerli. Ve siz tehdit unsurlarını hesaba katmazsanız tedbir almazsanız 1 sıfır geride başlarsınız. İnsan bilinci dışında hayvandır. Ancak etik değerleri kazandıran şey insanın bilincinden kaynaklanır. Güçlü olmanıza rağmen güçsüzü ezmemek etiğe ve yüksek değer anlayışına, adalet anlayışına bağlı. Hayvan doğasından kurtulamaz ve bilincini kullanmazsa insan hayvandan bile daha aşağı bir varlığa dönüşebilir. Ancak bugün şunu görüyoruz biliyoruz ki insanın sadece 'hayvan' yönünü esas alarak insanı ele alan kişilerin felsefi zeminleri etik ve ahlak ilkelerinin temeline dinamit koyar ve bu değerlerin anlamını yok edip anlamsız hala getirmiş olurlar. İnsanların ahlaki olması için pragmatik yararcı yaklaşımlar yeterli olmaz ahlakta insanlar 'üstün anlam' (hissediş) ararlar ve bununla insan tatmin olabilir. Kaldı ki yararcı bir bakış açısı bile 'doğal' bir ahlak anlayışı olmadan mümkün değil. Çünkü yarar ve zarar tanımları da bizim bilincimizin ürünü ve getirdiği şey özünde. Böyle bir ayrım doğada yok iyi ve kötüyü belirleyen şey de özünde bu ayrım zaten. Doğaya doğal bir bakış açısıyla kendi benliklerini hesap etmeden baktığını sananlar sadece bu noktada kendilerini avutmuş olurlar. Çünkü benlikleri veya bilinçleri olmadan iyi veya kötü zarar veya yarar arasında hiç bir ayrım yoktur. bilinc herşeyin ölçüsüdür. Ve bu ölçüt olmadan felsefe üreten veya ürettiğini zannedenler farkında olmasalar da hiç bir şekilde benliklerinden bağımsizlaşamazlar. Bu nedenle kendilerine yararcı ve pratik bir bakış açısıyla göreli de olsa ahlaki ilkeleri belirlediğini sananlar aslında ahlak anlayışının (bilinclerinin getirdiği anlam ve ayrımların) tam göbeğindedirler üstündelerdir ama farkında değillerdir. İnsana ahlak anlayışını bilinci ve bu ayrımları yapabilmesi kazandırır. Ve bu ayrımlar göreli değildir. Bilinç sahibi bir varlık oldugunuz sürece bu ayrımlar evrenseldir. Ahlak veya etik göreli değil evrende bilincin var olmasıyla ortaya çıkan yönü olan kavramlardır. Bilinç gercekligi kavrayış ve sorgulayış demektir. Bu da göreli değildir. Çünkü örneğin şuan bizim bilimsel keşiflerimizi başka bir gezegende olan bilinç sahibi uzaylılar da aynı bicimde yapardı. Onlar da aynı biçimde gerçekliği sorgular kavrardı. Bu da bilincin gerçekliğe bakış ve kavrayışda bulunabilme potansiyelinin evrensel olduğunu gösterir. Hayvan bedenin yönlendirme etkilerini aşabilen bu potansiyele sahip olan bilinçten bahsediyorum. Bilincin kavrayış ve sorgulayış yeteneği bu açıdan göreli değil evrenseldir. Bilinç sahibi her varlık için bu evrende bazı ayrım veya kavramlar zorunlu olarak ortaya çıkar. Kendisi bedene sahip bir varlık için mutlaka zarar veya yarar veya iyi ve kötü kavramları ortaya çıkardı. Çünkü kendisi zarar görebildigi sürece bu ayrımlar mutlaka ortaya çıkardı.