Maslow büyük adam!
Bütün mesele ihtiyaçlar hiyerarşisinde. Ve ne yazık ki ülkemiz üzre üçüncü dünya, gelişmekte olan yahut geri bıraktırılmış şeklinde hangi tanımlamayı uygun görürseniz görün, ülkelerde ve hala en ilkel hali ile hayatta kalma ve soyun devamı garanti altına alınmadığından başattır.
Bunun siyaset terminolojisindeki karşılığı alt yapıdır ve ekonomi olarak ifade edilir. Yani insanın sınırsız ihtiyaçlarına yönelik dönemine göre sınırlı her tür üretim, dağıtım ve tüketim süreci.
Bunun ikinci aşaması ise buna tabi olan ve yine alt yapının bir ara aşaması olan siyaset gelir. Yani neyin, kim için, ne kadar ve ne şekilde üretileceğinin; nasıl bölüşüleceğinin karar süreçleridir.
İşte gerek evrimsel biyolojide ve karikatürize edilmiş hali ile “aç ayı oynamaz” ifadesinde kendini bulan şekli ile, gerekse sosyo-poitikada türümüzü bugüne taşıyan ekonomik altyapı argümanları gereği ve alt yapı olmadan üst yapının aşamaları olan kültür, bilim, sanat, edebiyat ve düşünce alanının inşa edilemeyeceği gerçeği bunun temel sebebidir.
Bu, tıpkı bir bina için temel ve zemin kat olmadan diğer katların çıkılamayacağı gerçeği kadar bilimsel, somut ve çarpıcıdır. Zira Maslow da “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” nde bunu anlatmaya çalışır.
Yani bütün mesele öncelik meselesi. Ya da daha açık bir ifade ile daha oraya çok yolumuz var…
Bu, bunun kimilerince ve güç üzerinden bilerek ve isteyerek ötelenmediği, görmezden gelinmediği, engellenmediği anlamına gelmez.
İşte burada da karşımıza çıkan şey, bir zamanlar Kıta Avrupasındaki Engisizyondan çok da farklı değil. Ve evet dört yüz yıl sürmüştür. Adı ortaçağdır, karanlıktır ve fakat aydınlığa yenilmiştir. Her karanlığın aydınlığa mutlak surette yenilgisinin kaçınılmazlığı gibi.
Kanıt mı: Evrimimiz…
Bu olsaydı ne mi olurdu?
“Mahlukat” sınavında en çetin “mülakatı” ve aydınlığa yol alacak şekilde geçmiş olurduk. Gerisi üretim deryası, hem de her alanda. Bu coğrafyada bu potansiyel hep vardı ve hala var. Sevgiyle…