Etmedim. Çünkü ortada merak edecek bir şey yok. Bunun cevabı çok belli. Arkasında gayet belirgin ve haklı sosyal, kültürel, pratik, ekonomik sebepler var.
Şöyle ki:
Günümüzde dünyada çok fazla bilgi, ulaşım ve haberleşme olanağı, çok fazla kişisel zevk, doğru, kabul ve yaşam anlayışı var. Yani çok fazla doğru var. O kadar fazla ki bu doğrular artık birbirleriyle çelişecek seviyede sıkışmış ve yakınlar.
Bu nedenle de artık herkes fazla bireysel. Herkes yalnız. Çünkü herkesin zevkleri, anlayışları, doğruları farklı.
İşte böyle bir iklimde insanları ortaklaştıran ve dönemin ruhunu yakalama becerisini gösteren üretimler, bu söz konusu yalnızlık ve farklılık durumunu ve hissini ortadan kaldırıyorlar. Ve en önemli nokta, birbirinden tamamen farklı milyonlarca insanı ortak bir zevkte buluşturma misyonunu üstlenip başarıyorlar. Bu şekilde de belirli bir dönemi ve yaşam anlayışını temsil eder hâle geliyorlar.
Starbucks'ın numarası nedir? Kahveye lezzet katmak ve kahveyi, al-git şeklinde sunmak.
Kahve aslında direk suyla pişirilip sunulduğunda gayet yavan bir içecektir. Starbucks kahveye süt, köpük, çikolata, krema, karamel, nane vs. kattı. Onu lezzetlendirdi. Eskiden sadece yetişkinler kahve içerdi. Starbucks kahveyi, gençlerin hatta çocukların içebileceği hale soktu. Ve kahve eskiden masaya oturularak içilirdi. Starbucks ile kahve, alınıp gidilirken içilebilen bir duruma geldi. Tüm bunlara ek olarak şık kafeteryalar, dünyanın her yerinde aynı menü, aynı içerik ve lezzet, belirgin bir imaj, nereye giderseniz gidin aynı tadı, dokuyu, havayı sunma gücü.
Bu bağlamda Starbucks zaten zekice bir formül sunuyor. Ama dediğim gibi esas numarası, farklılıkları ortadan kaldırma becerisi. İşte Starbucks gibi sayısız üretim bu anlamda aynı vaadi sunuyor: Dönemin insanının, artık var olmadığını sandığımız ortaklıklarını bulma. Hiç tanımadığınız yüzlerce, binlerce insanlar bir sinema salonuna, bir futbol stadına, bir konser alanına girdiğimizde nasıl aynı heyecanı, coşkuyu, üzüntüyü, hevesi yaşıyorsak milyonlarca insan Starbucksta aynı ortaklığı yaşıyor. Aynı lezzet, aynı estetik, aynı doku, aynı duygu.
Bu beceri çok değerli işte. Hangi mecrada olursa olsun. Burger King, BMW, Dior, Apple, Coca Cola, İnstagram, hepsi aynı şey. Lionel Messi'yi, Katy Perry'yi, Keanu Reeves'i sevmekle, karamel Latte'yi sevmek aynı şey aslında. Dönemi temsil eden ortaklıklar.
Özetle... Bu kadar yalnızlaştığımız bir dünyada bizi yakınlaştırmayı başaran her şey değerlidir. İstediği kadar basit bir şey sunsun. Starbucks'ta bunu hakkıyla başaran bir marka.