Soğuk veya sıcak havalar, kimi zaman hastalıklara giden yolu açan, hastalık yapıcı bakteri ve virüslerin işini kolaylaştıran faktörler olabilirler. Bazı çalışmalarda, soğuk ile enfeksiyonlar arasındaki ilişki tespit edilebilmiştir.
Yapılan araştırmaların büyük çoğunluğu ise, soğuk içecekler veya soğuk ortamlarda kalmanın hastalıklarla doğrudan hiçbir ilişkisi olmadığını göstermektedir. Dahası, soğuğa maruz kalan herkesin hastalanmadığı; hatta kimi durumda soğuğa maruz kalmanın savunma sistemini güçlendirebildiği tekrar tekrar gösterilmiştir.
19. Yüzyıl'da ünlü bilim insanı Louis Pasteur tarafından geliştirilen ve günümüzde gelişmiş bir versiyonu hala tek güçlü kuram olarak kullanılmakta olan Mikrop Teorisi'ne (İng: Germ Theory) göre, hastalıkların sorumlusu mikroskobik organizmalardır. Sıcaklık veya soğukluk gibi fiziksel unsurlar, hastalıkların doğrudan nedeni olamazlar. Dolayısıyla terliyken soğuk su içmeniz, terli bir şekilde dışarı çıkmanız, soğuk bir ortamda kalmanız hasta olmanızın ana sebebi değildir!
Her ne kadar iddia içinde sayılanlar hasta olmamızın ana sebebi değilse de, unutmamak gerekir ki hastalığın ana sebebi olan mikroplar dört bir yanımızı sarmış vaziyettedir. Her an etrafımızda milyarlarca mikroskobik varlıkla yaşarız ve savunma sistemimiz sürekli olarak bunlarla mücadele halindedir. Ancak savunma sisteminiz kimi durumda zayıf düşebilir veya mikroplarla mücadele etmek konusunda yetersiz kalabilir. İşte bu durumda "hastalık" oluşur. Dolayısıyla eğer hasta olduysanız, bunun sebebi çok büyük ihtimalle mikroskobik bir varlıktır (bakteriler, virüsler, mantarlar, priyonlar, protozoalar, bazı çok hücreliler, vs.). Soğuk havalar veya soğuk bir şeyler yiyip içmek değil.
Buna rağmen sıcak veya soğuk ortamlar, savunma sistemimizin ve vücudumuzun çalışma biçimini etkileyerek hastalığa yakalanma olasılığımızı değiştirebilir. Fakat bu etki "Soğuğa maruz kalmak savunma sistemini her zaman zayıflatır." şeklinde tek yönlü değildir. Soğuk, kimi durumda savunma sistemini zayıflatabilirken, kimi zaman savunma sistemini güçlendirebilir. Dahası, bu zayıflatma veya güçlendirme etkisi, dikkate değer olmayan düzeylerde de (istatistiki olarak anlamsız düzeyde) olabilir. [1]
---
Örneğin 2005 yılında yapılan bir araştırmada araştırmacılar, 90 insan deneğin ayaklarını her gün 20 dakika boyunca donma noktasındaki (0 dereceye yakın) suda tuttular. 90 diğer denek ise bunu yapmadan, 20 dakika boyunca boş bir kaba ayaklarını sokarak bekledi. Bu sırada deneklerin vücut sıcaklığı dağılımları ve kan akışları takip edildi. 5 gün süren deney sonunda, ayaklarını soğuk suya sokan deneklerin %29'u soğuk algınlığı belirtileri gösterirken, ayaklarını boş kutuya sokan grubun %9'unda bu belirtileri gösterdi. Aradaki fark dikkate değer miktarda gibi gözükse de, ayaklarını boş kaba sokanlarda bile bu belirtilerin gözlenmiş olmasını dikkate alan araştırmacılar, bu oran farkının soğuk ortamda kalma ile hastalık arasında bir ilişki olduğunu ileri sürecek kadar yüksek olmadığı sonucuna vardılar.
---
Yıllardır, araştırmacılar rhinovirusun, vücut sıcaklığının hissedildiği bölgelerden ziyade burun boşluğu gibi daha soğuk bir bölgede üremeye daha hazır olduklarını biliyordu. Uzun süre bir sır olan bu durum adına açıklama, Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinden Doç.Dr. Ellen Foxman’dan geldi. Bilim insanları daha soğuk havalarda, bu virüslerin daha iyi mi çalıştıklarını ya da bağışıklık sisteminin daha kötü mü çalıştığını bilmiyordu. Foxman “Hiç kimse hiçbir şey bulamadı. ”dedi.
Foxman ve çalışma arkadaşları tüm hücrelerde bulunan, doğal bağışıklık sistemini ve rhinovirusun bulunduğu anlarda bu sistemin çeşitli sıcaklıklara nasıl karşılık verdiğini çalıştılar. Laboratuvarda, farelerin hava hücrelerini kontrol ettiler ve bu bağışıklık sisteminin, virüslerin aktif oldukları düşük sıcaklıklarda interferon* denilen proteinleri daha az ürettiklerini buldular.
2016 yılında yayınlanan çalışmada, insan hücrelerinde de bu sonucu doğruladılar: Daha yüksek vücut sıcaklıklarında, virüslerin gelişmesini engelleyen doğal bağışıklık sistemi yolları daha aktif oldu ve virüs genomlarını önleyen enzimler daha iyi çalıştı. Şimdi ise bu ekip vücudun bu virüsü baskılamak için kullandığı savunma mekanizmasını anlamak için var gücüyle çalışıyor.
”Isıtmak için burnunuzun çevresini bir eşarpla sarmanız, soğuk algınlığını geçiştirmenize yardımcı olabilir.”. Foxman: ”Yıkanmış eller için de yorum yaptı çünkü mikroplar ilk olarak göze, buruna ya da ağıza yerleşmez. [2]
---
Buna rağmen, bugüne kadar yapılan araştırmalarda soğuk ile hastalıklar arasında anlamlı bir ilişki bulmak pek de kolay olmamıştır.
Öncelikle ilişki olduğu sonucuna varan birkaç araştırmaya bakalım. 2007 yılında yapılan bir tarama makalesinde (İng: review paper), şunlar yazılmaktadır:
Eldeki veriler, vücut yüzeyini veya üst solunum yollarını soğuğa maruz bırakmanın üst ve alt solunum yolları enfeksiyonlarına katkı sağlayabildiğini göstermektedir. Soğuk hava solumak veya vücut yüzeyinin bir kısmını soğutmak, solunum enfeksiyonları ile ilişkilidir. Ne var ki, buna maruz kalan insanların sadece bir kısmı bu enfeksiyonları geliştirmektedir ve bu durum, belki de soğuğun enfeksiyon direncini azalttığını düşünmeye neden olmaktadır. (...) İnsanlar üzerinde yapılan deneylerin en büyük problemi, hastalığa katkı sağlayabilecek diğer faktörlerin tamamını eleyemiyor oluşumuzdur. Ancak hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar, deneysel olarak tetiklenen enfeksiyonların soğuğa maruz kalındığında daha da şiddetlendiğini göstermektedir.
2005 yılında yapılan ve aradaki ilişkiyi tespit edebildiğini iddia eden bir araştırmada, insanlarda soğuk algınlığına (nezleye) neden olan rhinovirüsler mutasyona uğratılarak farelere bulaşacak bir şekilde değiştirilmiştir (normalde bu virüslerin farelere bulaşmadığı bilinmektedir). Sonrasında, soğukta bırakılan fareler ile normal sıcaklıktaki farelerin virüse olan tepkisi incelenmiştir. Görünen o ki, soğukta olan farelerin savunma sistemi, normal sıcaklıkta olanlara göre daha yavaş çalışmaktadır. Bu da, soğuğun hasta olmamızın yolunu nasıl açıyor olabileceğibi göstermektedir: Daha düşük sıcaklıklar, memelilerin savunma sistemini yavaşlatmaktadır. Carl Zimmer, New York Times'da bu araştırmayı şöyle özetliyor:
Normal vücut sıcaklığında, hücreler karmaşık bir savunmayla virüse cevap verdiler. Henüz enfekte olmamış hücrelere uyarı sinyalleri göndererek onları uyardılar. Bu hücreler, antiviral proteinler salgılayarak rhinovirüslere karşı savunmalarını güçlendirdiler. Ancak kısmen daha soğuk olan 91.4 Fahrenheit'ta (33 santigrat derecede) işler değişti. Komşu hücreler sadece zayıf bir savunma ileri sürebildiler. Bu sayede rhinovirüsler onlara kolayca bulaşıp üreyebildi. Bu durum, insanların soğuk havalarda nezleye neden daha kolay yakalanabildiğini izah edebilmektedir: Soğuk havalarda, savunma sisteminiz zayıflar.
Ancak belirtmek lazım ki bu araştırmanın sonuçlarıyla çelişen bazı araştırmalar da bulunuyor. Örneğin 18-65 yaş arası 3000 insan üzerinde yapılan bir çalışmada, kendilerini 90 saniye buz gibi soğuk suyla şoka maruz bırakan kişilerde savunma sisteminin tetiklenerek daha da güçlü hale geldiği tespit edildi. Bu, daha kısa bir süre olsa da, soğuğun tek başına hastalık sebebi olamayacağını gösteriyor.
Benzer şekilde, virüslerin soğuğa nasıl tepki verdiğiyle ilgili de çelişen sonuçlar bulunuyor. Bazı araştırmalarda, virüslerin soğuk ve kuru ortamlarda en stabil olduğu, dolayısıyla en kolay çoğalabildikleri gösterildi. Bazı diğer araştırmalarda ise en yüksek viral çoğalma hızının sıcak ve nemli ortamlarda olduğu gösterildi.
Buna ek olarak, 2002 yılında yapılan ve Rhinology jurnalinde yayımlanan bir makale şöyle diyor:
Akut viral solunum yolu enfeksiyonları ile vücudun dış kısmını, özellikle de ıslak kıyafetler veya ıslak saçlar gibi aracılarla soğuğa maruz bırakmak arasında bir ilişki olduğunda dair yaygın bir inanç mevcuttur. Ne var ki, yapılan araştırmaların hiçbirinde bu iki unsur arasında bir ilişki olduğu gösterilememiştir.
Boğaz Ağrısının Sebebi Mikroplardır!
Dünya çapında birçok doktor arasında yapılan bir araştırmaya göre, doktorların %95'inden fazlası boğaz ağrısının (faranjit) mikrop sebepli olduğunda hem fikirdir. Yapılan araştırmada hastaların faranajit durumlarının %40-60 arasının virüslerden kaynaklandığı, %15'i Streptococcus cinsi bakterilerden kaynaklandığı, geri kalan yüzdenin ise diğer mikroorganizmalardan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Hiçbir araştırma deneğinde, hastanın faranjit olmasına rağmen mikroorganizma bulunmaması durumuna rastlanmamıştır. Yani tek başına sıcaklık unsurunun hastalık yapması mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla hastalık öncesinde, sırasında ya da sonrasında içeceğiniz soğuk suyun, hastalık ile doğrudan hiçbir ilgisi olmayacak, hastalığınızı büyük ihtimalle kötüleştirmeyecektir. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün konuyla ilgili açıklaması şu şekildedir:
Soğuğa maruz kalmak ile soğuk algınlığı (nezle) gibi hastalıklara yakalanma ihtimalinizin artması arasında ilişki olduğunu gösteren hiçbir deneysel çalışma bulunmamaktadır.
Suçlu, Kuru Hava Olabilir mi?
Yapılan bir diğer çalışmada bilim insanları soğuk havaların değil, soğuk havalarla ilişkilendirilen; ancak hava sıcaklığına tamamen bağlı olmayan "nemlilik" durumunun, daha doğrusu "nem eksikliği"nin (kuru havaların) canlıları daha fazla hasta edebildiği ortaya çıkarmışlardır. Ancak yine kuru hava, hastalığın ana sebebi değildir; sadece hastalığın yolunu açmaktadır. Kuru havalarda nazal boşlukta (burun boşluğunda) bulunan mukoza tabakası kurur. Böylece burundan nefes alırken tutulup etkisiz hale getirilebilen virüs ve bakteriler etkili bir şekilde durdurulamamaya başlar. Bu da, hasta olma şansımızı katlayarak arttırır. Ancak eğer ki savunma sistemimiz yeterince güçlüyse, bu sorunun üstesinden gelinecektir. Yine de tavsiyemiz, soğuk havalardan değil de, kuru havadan uzak durmanızdır. Şunu belirtmekte de fayda var: Kuru havada burnunuzun akmasının sebebi, mukoza tabakasını ıslak tutma çabasıdır. Eğer kuru havaya çok fazla maruz kalırsanız, bu çaba başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Tek Başına Titreme Hastalık Değildir!
Soğuk havalardaki titreme davranışı, hastalık belirtisi değildir. Beyin, vücut sıcaklığını korumak amacıyla kasları kısa sürelerle ama şiddetli bir şekilde uyarıp gevşetir. Bu sayede, hareket ve ısı üretimi sağlanır. Bu ısı üretimi sayesinde vücudun ısınması hedeflenir. Yine, yukarıda açıkladığımız gibi, soğuktan kaynaklanan bu titremenin hastalıkla doğrudan bir ilgisi yoktur. [1]
Kaynaklar
- Ç. M. Bakırcı. Soğuk İçecekler Veya Soğukta Kalmak Bizi Hasta Eder Mi?. (17 Ocak 2012). Alındığı Tarih: 2 Kasım 2020. Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı
- Çeviren: S. Kurt. Soğuk Hava Sizi Gerçekten Hasta Eder Mi?. (27 Ekim 2016). Alındığı Tarih: 2 Kasım 2020. Alındığı Yer: Popular Science Türkiye | Arşiv Bağlantısı