Olumsuzluk süreçlerin değil inşa edenlerin ürünüdür!
Sanayi devrimi, türümüzün tarihsel aşamalarından ve ileriye dönük bir hamlesidir. Ancak her hamlede olduğu gibi olumsuzluğun ve görece kaynağı hamlenin kendisi değil öncüllerini ve sonuçlarını ve tercihen belirleyen akıldır.
Sanayi devrimi, Avrupa’da gerçekleşen Rönesans ve Reform hareketlerine bağlı olarak yaşanan aydınlanmanın ve akıl çağının bilimsel ve teknolojik alt yapısı, coğrafi keşiflerin sömürüye dayalı hammadde birikimi ve feodalitenin ağır baskıları sonrası kırdan kentlere doğru göçün kentlerde yarattığı muazzam ucuz iş gücü potansiyeli üzerine oturur.
Bir sacayağı bilim ve teknoloji, biri hammadde ve sonuncusu da iş gücü olmak üzere, sanayi devriminin üretimi misli misli arttırması, özünde bir sorundan öte türümüz için daha konforlu, güvenli ve sağlıklı yaşama ve üreme olanakları sunması açısından da ilerici bir hamledir.
Ancak ilkel komünal toplum sonrası diğer bütün toplumsal yapılarda başat kılınan özel mülkiyet ve buna dayalı sömürü eksenli sistemlerin bir devamı olarak feodaliteden sonrasına, kent soyluluğu üzerinden burjuvazinin doğuşuna vesile olması ve aynı sistemin idamesine vesile olması nedeni ile sanayi devrimi de ne yazık ki onu var eden ağacın bindiği dalını keser bir pozisyona çok kısa sürede yaratıcıları ve sürdürücüleri eli ile sokmuştur.
Özellikle ihtiyaç için değil, pazar ve kar için üretim tercihi, sadece doğal kaynakların pervasızca tüketilmesine vesile olmamış aynı zamanda doğayı da akıl almaz boyutlarda kirletmiş ve daha konforlu, güvenli ve sağlıklı yaşama ve üreme olanaklarının aksine türümüzün ve sömürü üzerinden daha önce sahip oldukları bu ve benzeri olanaklarına da göz dikmiş ve çoğu coğrafyada ellerinden almıştır.
Dahası, azgın sömürüye paralel azgın sömürücülerin kendi aralarındaki rekabeti, gerek hammadde gerekse pazar arayışı üzerinden tüm dünyaya ve emperyalizm adı altında acı, kan ve gözyaşı ihraç etmeye başlamış ve bu ihraç iki emperyalist paylaşım savaşına ve hali hazırda devam edegelen, dünyanın hemen hemen her yerinde bölgesel ve yerel savaşlara, iç savaşlara ve yine vesilesi ile acı, kan ve gözyaşına vesile olmaya devam etmektedir.
Azgınca talan edilen ve kirletilen doğa, fosil kaynakların aşırı kullanımı üzerinden geri dönülemez boyutlara taşınan küresel ısınma, bunca üretime rağmen merkezinde insan olmayışından dolayı, hele ki bu çağda utandıran açlıktan ölümler ve nicesi cabası…
Özetle: Hiçbir şey geriye gitmez. Her şey ileriye akar. Bu, doğamızın temel yasasıdır. Ancak bu yasanın merkezinde insan, yaşam ve doğa olmadığında, korkarım ki her gelişmenin adı sadece yıkım olacaktır ve olmuştur.
Bugün bunun başını mevcut küresel ekonomik sistem olan kapitalizm çekmektedir. Bunun aksi yönünde bir dünyanın inşası için çırpınanların temel amacı da bu baş aşağı duran düzeni baş üstü oturtmaya yöneliktir. Umarım işine yarar…Sevgiyle…
Kaynaklar
- Server Tanilli. (1984). Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası 4 Cilt. Yayınevi: Say Yayınları. sf: 2569.
- V.İ. LENİN. (2001). Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması. Yayınevi: Evrensel Basım Yayın. sf: 183.